GÖZÜNÜZÜ kapatıp Evliya Çelebi’nin tipini tarif etmenizi istesem, herhalde çoğunuz “Sakallı, kavuklu, at üstünde bir seyyah” cevabını verirsiniz.
Osmanlı ya, illa sakallı olacak değil mi? Haksız sayılmazsınız, kendi tipini “Sakalım hep tıraşlıydı...” diye ısrarla anlattığı bölümleri okuyana kadar ben de böyle düşünüyordum. Dahası, kestirme yola sapıp google’daki “Evliya Çelebi görselleri”ne bakınca da hep o “mağrur Osmanlı bilge şahsiyet” imajı çıkıyor karşımıza. Oysa Evliya hep sinekkaydı tıraşlıymış. Hatta bu yüzden başına işler de gelmiş. Bağnazlar tarafından sakalsız olduğu için “tepelenme tehlikesi atlattığı” bölüm pek eğlencelidir. * * * Peki dinine bağlı bir adam değil miydi Evliya Çelebi? Hayır, tam aksine dinine çok bağlı, yalandan korkan (ama abart sanatını seven), soyunu Hoca Ahmet Yesevi’ye kadar götüren, günahtan uzak duran, ibadetini aksatmamaya çalışan biriymiş. Ama asla bağnaz değilmiş. Mesela saydığı 75 adet keyif verici maddeden hiçbirini kullanmamakla övünürken, bu maddelerin çoğunu meraklısı olan eşe dosta ikram etmek için bulundurmaktan kaçmazmış. Şarap, kahve, çay, afyon, kımız el sürmediğini ısrarla belirttiği maddelermiş ama bir tek “dilberdudağı macunu”na yenik düşermiş: “Ancak dilberdudağı macununa düşkün olup, saf gümüş hokka ağzından gönül rahatlamasına deva için ara sıra kimsenin haberi ve bilgisi yok iken bu hakir dilber macununu kullanırız. Babamız merhum da bu keyfe düşkün idi...” * * * “Haram” yemezmiş ama yeniliklere açıkmış. Mesela bir seyahatinde kendisine sunulan “zürafa kebabı”nı mideye indirirken “İnşallah haram değildir” demekle yetinmiş. Yerken içinden sürekli kıl ayıkladığı, işin aslını öğrenene kadar afiyetle yediği balın hikâyesini ise mide ve akıl sağlığınızı düşünerek aktarmıyorum! Zamanına göre iyi bir gurmeymiş Evliya Çelebi. Yani Mehmet Yaşin, Vedat Milor veya Artun Ünsal’ın atasıdır muhterem. NTV Tarih dergisinin son sayısında yer verilen şu hamsi hikâyesini aktarmazsam olmaz şimdi... Trabzon’dadır Evliya. Hamsi alıp evine dönenlerin balığın suyunu dökerek ziyan edenlere şaka yollu şöyle çıkışıldığını yazar: “Bre balığın suyun akıdırsın, suyuna bir palavucuk (pilavcık) salsana...” Sonra da şu ebyatı (iki mısralık manzum söz) ekleştirir: “Trabozandır yerimiz/ Ahça (akçe) dutmaz alumuz (elimiz) Hapsi (hamsi) baluk olmasa/ Niçe olurti (olurdu) hâlumuz.” * * * “Dinine bağlı ama yobazlığa karşı imiş Evliyâ” dedik, harika bir örneği vardır. 1655’te Bitlis Hanı’nda bir kitap müzayedesi yapılır. Resimlere, hatta kaşık kullanımı dahil her türlü yeniliğe karşı olmakla bilinen Kadızâdeli biri, sonra satıp kâr edeceğini düşünerek 1600 kuruş ödeyeceğini söyleyip bir “Şehnâme” alıyor. Evliya’ya göre adam şöyle bir tip: “Bir yobaz, namert, fesatçı, üçkağıtçı, faiz yiyici, sahtekâr, hak yiyici, aşağılık, oğlancı, anasının hatası rezil bir herif!” Çadırına varınca kitabı açıp içinde resimleri görünce çılgına dönüyor. Bazı resimlerin gözünü oyuyor, bazısının boğazını kesiyor bıçağıyla. Elyazması değerli kitabı tükürerek, yırtarak berbat ediyor. Satıcı parasını istemeye gelince durumu görmüş, koşup yetkilileri haberdar etmiş. Yetkili paşa, divanda hazır bulunan diğer büyüklerle duruma ahlanıp vahlandıktan sonra “Tiz getirin onu buraya!” demiş. Evliya’nın deyişiyle kitabı mahveden adam “sille/tokat, tekme/yumruk keten gibi dövüle dövüle huzura getirilmiş.” Önce paranın tahsiline, sonra 70 çapraz değnek vurulmasına ve ordudan atılmasına karar verilir. Kitap eline tutuşturulur ve def edilir. Evliya da bu ibretlik hikâyeyi zevkle anlatır. * * * Bu yıl Evliya Çelebi 400 yaşına bastı. UNESCO tarafından da takvime alındı Evliya Çelebi’nin 400’üncü yaş kutlamaları. Bizde de çeşitli yayınlarla vb. anılıyor. Türk Dil Kurumu, dünyanın en meşhur gezginleri arasında namı yürümüş bu orijinal karakter için bir dizi yayın planlıyor mesela. Son olarak Şükrü Halûk Akalın’ın bir mini-rehber niteliğindeki “Seyyah-ı Âlem Evliya Çelebi”sini ve Hülya Vatansever’in “Evliya Çelebi’nin İzinde” adlı kitaplarını okudum. Ama bu konuda asıl katkıyı kuşkusuz Yapı Kredi Yayınları yaptı ve yapmaya devam ediyor. Rahmetli Yücel Dağlı’nın Seyit Ali Kahraman’la hazırladığı ve Robert Dankoff’un da katkılarıyla hazırlanan 10 ciltlik edisyon henüz aşılamadı. “Çelebiolog” diye anabileceğimiz Robert Dankoff’un “Seyyah-ı Âlem Evliya Çelebi’nin Dünyaya Bakışı” adlı kitabını (YKY, 2010) özellikle tavsiye ederim. Bu yazı için temel rehberim oldu. İyi pazarlar ve bol seyahatler dilerim ey okur.