Düşmüş boksörler barı

BÜYÜK kentte yaşayan insanların geliştirdikleri bir takım özel refleksler var. Bu refleksler, vahşi doğada ayakta kalabilmek için gerekli olan davranışları bilmekle aynı değerde.

Mesela beni Belgrad Ormanı'nın koşu parkurunda tek başıma bıraksalar, ana yola çıkmayı başaramam büyük ihtimal. Doğa konusunda böyle bir cahilliğim var.

Ama bırakın Türk çetelerinin hakim olduğu Kuzey Londra'nın en bela noktasında, burnumu bile kanatmadan İstanbul'a kadar dönebilirim.

Büyük şehir refleksi iyi bir şey yani. Herhangi bir sokağa ucundan bakarak, ‘‘Buraya girilir veya girilmez’’ kararını şıp diye verebilirsiniz.

İlla girmek gerekiyorsa, arızalı bir muhite, orada nasıl yürüyeceğinizi, neye bakıp neye bakmamanız gerektiğini, bakış sürenizin ne kadar olacağını falan filan kestirebilirsiniz.

***

Büyük şehirlerin en eğlenceli yerleri, genelde en belalı yerler olduğundan, böyle bir donanıma sahip olmanız şart zaten.

Bundan bir süre önce Frankfurt'a gitmem gerekti. Frankfurt, daha önce de bahsetmiştim, kesinlikle dünyanın en eğlenceli yeri değil.

Hatta en sıkıcı şehirler sıralamasında iddialı bir yer. Buradaki bütün hikaye Kaiser Caddesi'nde.

Avrupa'nın pek çok kentinde olduğu gibi merkez tren istasyonunun civarı, bütün arıza mekanların toplandığı bölge oluyor. Genelevler, porno dükkanları, en orijinal barlar filan hep bu Kaiser Caddesi'nde.

Frankfurt'ta otel odasında sıkılarak ölmektense, Kaiser Caddesi'ni tetkik etmeye karar verdim tabii ki.

Otelden çıktım, porno Almancası dışında Almanca konuşamadığımdan İngilizce olarak yol yardımı istedim ve merkez tren istasyonuna ulaştım.

‘‘Bekle beni Kaiser Caddesi, nedir olayın çözeceğiz’’ tavırlarıyla vurdum kendimi yollara.

Pek orijinal bir hadise bulamadım açıkçası. Caddenin yan sokakları ‘‘genelev-dönerci-genelev-porno dükkanı-genelev-dönerci’’ şeklinde planlanmış.

Yürümekten sıkıldığım bir noktada, ‘‘İlk gördüğüm bara gireyim bari’’ dedim ve dışarıdan baktığımda bara benzeyen ilk mekana kapağı attım.

***

İçerideki manzara umduğumdan çok daha enteresandı. Barın bütün duvarları, boks maçı afişleriyle kaplanmıştı. Barda sıralanmış insanların yaş ortalaması 60'ın üzerindeydi.

O dakikada kendimize 70'lerin New York'undan kopup gelmiş bir Stüdyo 54 ambiansı beklemediğimizden, bulduğumuza şükredip bara iliştik.

Barda sağıma ve soluma baktığımda, dizilmiş adamların hiçbirinin yüzünde girinti veya çıkıntı olmadığını fark ettim.

Huysuz İhtiyar böyle bir ambianstan daha önce bahsetmiş olduğundan, anında düşmüş boksörlerin takıldığı bir bara düştüğümü çaktım.

Barda duran ve ‘‘Bavyera tombulu’’ şeklinde tarif edebileceğim yaşlı kadından bir bira istedim.

Bardakiler o esnada, birayı fıçı formatında içtiğine emin olduğum bir kadını artık eve gitmesi gerektiği konusunda ikna etmeye çalışıyorlar.

Fakat kadının bırakın evi bulmasına, bar kapısını tutturmasına bile imkan yok.

***

O esnada benimle birlikte bar nüfusunu gençleştiren bir adam (ki o da kafadan 50 vardı), kalktı ve juke box'a 2 doyçmark basıp bir CD seçti.

Çalmaya başlayan şarkıyı nasıl anlatabilirim bilemiyorum. Orson Welles'in ‘‘I Know What It Is To Be Young’’ından bile kötüydü diyebilirim mesela.

Şarkı Almanca. Arkeolojik metotlarla tarihlemek gerekirse, 1960'ların sonlarına veya 1970'lerin ilk yarısına ait.

Engelbert Humperdinck'in Almanca versiyonunu düşünün ama bir de üzerine Alman folklorik öğelerini ekleyin.

Müdahale etmek de istemiyorum. Yaşlı başlı herifler boksör neticede. Arıza çıkarmaya gelmez böyle mekanlarda. Adam hayatının yumruğunu sana çakıverir, karizmayı toplatacak oto tamircisi aramak gerekir sonra Almanya'da.

Fakat birader, bir şarkı, iki şarkı üç şarkı... Yerimden hafifçe doğruldum. Gittim müzik otomatının yanına. Buldum Rolling Stones'un best of albümünü.

Mutluluktan çıldırmış bir şekilde çaktım iki doyçmark'ı, ‘‘Satisfaction’’ dönmeye başladı bu kaybetmişler mekanında.

Yerime döndüm, bir sağıma, bir soluma baktım ‘‘Bozdu mu arkadaşlar bu müzik sizi’’ gibilerden... Barın ucundaki ihtiyar boksörlerden biri kafasıyla ‘‘İyidir’’ gibilerden selamı çaktı.

Bir bira daha söyledim, Bavyera Tombulu'yla iki dakika lafladım, sonra Frankfurt'un sıkıcı sokaklarından otelime döndüm.
Yazarın Tüm Yazıları