Dönsün plaklar dönsün dünya

Bir süredir gözden düşen plak koleksiyonerliği giderek kıymete biniyor. Eski-yeni plak meraklıları yarın Asmalımescit’teki Nublu’da açılacak plak pazarında kendilerinden geçecek

Haberin Devamı

Plak dinlediğimi öğrenenlerin verdikleri ilk tepki “Var mı hâlâ plak?” oluyor.
Vakit darsa, açıklamanın umduğumdan uzun süreceğini hissedersem kısaca “Var biraz, buluyorum sağdan soldan” şeklinde bir özet geçip muhabbeti savuşturuyorum.
Yok, eğer keyfim yerindeyse, zaman ve zemin konuyu dallandırmaya ve dahi budaklandırmaya müsaitse “1990’ların sonunda toparlanmaya başladı bu eski dost. Her yıl satışları yüzde 85 ilâ yüzde 90 arasında artıyor...” şeklinde başlayıp karşımdaki bayılana kadar devam ediyorum.
Bugün Nublu’da (Asmalımescit, malum adreste) Plak Pazarı var. Saat 13.00-18.00 arası plakçılar, plak sevenler toplanacak.
Bu güzide hadiseye döneceğim, şimdi plak aleminde biraz turlayalım...
“Dünya toz ve gaz bulutuydu” kıvamında bir “İlk pikabım portatif bir 45’lik canavarıydı...” girişi yapmayacağım, korkmayın.
Ama plaklara saygım ilkokuldayken Bilim-Teknik Dergisi sayesinde oluşmuştu.
Derginin her sayısında bir fotoğraf yayınlanır ve “Bilin bakalım nedir bu?” diye sorulurdu. “Çocuklar okur belki akıllı olur, pek bir şabalak bu ufaklık ama neyse...” umuduyla eve alınan dergide ilgimi çeken tek bölüm bu fotoğraflardı.
Hiçbir zaman bilemedim yayınlanan fotoğrafın neye ait olduğunu; fakat ertesi sayı cevabı öğrenip “Vaaaay, demek böcük bacaaaaymış!” demeyi ve arkadaşlarıma gösterip hava atmayı pek severdim.
Bir fotoğrafta uçsuz bucaksız dağlar, uçurumlar gördüğüm gün o güne kadarki kısa hayatımın en muteşem anıydı.
Bu sefer emindim: “Kesin Himalayalar olmalı bu...”

Haberin Devamı

ÇIT DEMESİNE KURBAN

‘Gelecek sayı’yı heyecanla, hevesle bekledim. Nihayet büyük zekâm, eşsiz tahmin gücüm, durup sıkılarak dergi sayfası çevirmekten ibaret bilimsel çalışmalarım meyvesini verecekti.
Sayılı gün çabuk geçmiş olmalı, o zamanlar saymıyoruz tabii!
Dergi geldi, malum sayfayı açtım ve ‘Geçen sayının cevabı’nı okuyup yıkıldım: “Bir plak yüzeyinin elektronik mikroskopta zamazingomilyon kez büyütülmüş hali...”
Yok, çift hörgüçlü hecin devesi.
Hemen portatif pikabın yanına yığılı 45’liklerden birini aldım, ailemin yine bir zekâ kırıntısını tetikler umuduyla süpermarketin oyuncak bölümünden aldığı ve o güne kadar sinek kanatlarını incelemek için kullandığım mikroskoba (lam ve lamel kullanacak şekilde!) yatırdım. Benim mikroskop büyüteçten hallice tabii. Yine de o dağları göremesem bile girinti ve çıkıntılardan mürekkep bir paralel evrenin varlığını doğrulamış oldum.
Bu dönem çevremdeki yetişkinlerin tarihine “Verelim bir plakçının yanına belki kaset filan doldurur, geçer...” şeklinde geçen karanlık bir dönemdir, bütün sorularım plakla ilgiliydi artık...
Plaklara sevgimi hiçbir şey azaltamadı.
Tabii ki CD çıktığında “Vay be sese bak!” dedim, tabii ki kaset konusunda çeşitli uzmanlık alanlarında eşsiz başarılar elde ettim. Dönemimin en iyi karışık kaset yapanlarından oldum; bir kopan bantı seloteyple yapıştırırım “Dinleme yanında yat”, o derece... Fakat kapağına kurban, iğne ilk değdiğinde “çıt” demesine kurban, kapak sanatının hakkını vermesine kurban, plaklar hiç gözümden düşmedi.

Haberin Devamı

KIYMETİ GİDEREK ARTTI

Zaman ve teknoloji format olarak plağın aleyhine çalışırken, benim plakla aramı güçlendirdi.
Gözden düştüğü 1990’lardan itibaren ucuzlayan plakları toplamam, koleksiyonumu güçlendirmem çok daha kolay oldu.
2000’lerde gerçekleştirdiğim ataklarla, şansın, ısrarcılığın ve takipçiliğin katkılarıyla hayal bile edemeyeceğim güzellikte plaklara kavuştum.
Ancak işin rengi son yıllarda biraz değişti.
Hem Türkiye’de hem de dışarıda plaklara yönelik ilginin katlanarak artması fiyatları da uçurdu.
Bir ara 1 veya 2 Euro’ya alınan plaklar için bugün 15-20 Euro fiyat belirleniyor.
ABD’de her yıl bir önceki satış rakamını ikiye katlar hale geldi plaklar mesela. Önceleri sadece ‘indie’ gruplar kısıtlı sayıda plak basıyordu, şimdi neredeyse her popüler albümü plak olarak da basıyorlar.
İyi mi? İyi... Lükse kaçmış olması handikap tabii ama benim tuzum kuru, toplamışım toplayacağımı (Burada sevimsiz kişi oluyorum, ha ha!)
Geçenlerde bir yerde The Smiths’in ilk albümünün 79 liraya satıldığını görünce “Fiyuuuv” dedim. 3 pound’a mı ne almıştım...
Gelelim bugüne.
Bugün Nublu’da İstanbul’da yılmadan plakçılık yapan arkadaşlar tezgah açıyor. Evdeki plakları getirmek, satmak, takas etmek serbest.
Bir de Mehmet Tez DJ’lik yapacak, plak döndürecek. Ev muhabbetlerinde DJ set’ine 10 üzerinden 10 vermişliğim vardır Mehmet’e; kaçmaz yani.
Dönsün plaklar, dönsün dünya; gerisi yalan...

Yazarın Tüm Yazıları