İşte size çok yakın tarihten günümüze bir dönüşüm hikâyesi.
*
Mart 2010.
Abdi İpekçi Spor Salonu’nda “Roman Buluşması”nda Başbakan Erdoğan sahnede.
Renkli performanslarından birini sunuyor Başbakan; konuşmasında Çingeneler Zamanı filminden Yunus Emre’ye, Sezen Aksu’dan Mevlana’ya selam üstüne selam çakarken şunları söylüyor:
“Ben, Kasımpaşa Kulaksız’da, siz değerli kardeşlerimin içinde doğdum. Orada biz beraber büyüdük.
...İşte onun için ben de sizin gibi söylüyorum, samimiyetle söylüyorum, bütün kalbimle söylüyorum, gönül diliyle söylüyorum; ‘kırmızıyı severler’, biliyorum, ‘pembeyi severler, birbirini överler, Romanlar böyledirler, çalgısız yaşayamaz ölürler. İlle de Roman olsun, ister taştan, çamurdan olsun, o da Allah kuludur, her kim olursa olsun’.”
*
Çok formunda ve devam ediyor Başbakan. 14 Mart 2010 tarihli Hürriyet haberinden aktarıyorum:
“Başbakan Erdoğan, Çingeneler Zamanı filminde geçen, ‘Kendime yalan söylemeye başladığım andan itibaren, artık kimseye inanmaz oldum’ cümlesine atıfta bulunarak, şöyle devam etti:
‘Fakat biz, birbirimize inanıyoruz. Biz, birbirimize güveniyoruz. Biz birbirimize gönül kapılarımızı açtık ve kendimize de karşımızdakine de samimiyet diliyle, gönül diliyle konuşuyoruz. Bizim ülkemiz, bizim topraklarımız, bizim medeniyetimiz, kaynağını ve ilhamını sevgiden alır. Hoşgörüden alır, bu topraklarda hoş görülmeyen yegâne şey, hoşgörüsüzlüktür.’”
*
Bir yere varacak sanki bu konuşma... Merak etmeyin “müjdeli habere” bağlanıyor:
“Başbakan Erdoğan, Roman vatandaşlara yönelik yaptığı konuşmada, ülkenin çeşitli illerinde TOKİ tarafından Roman vatandaşlar için üretilen konutları da tanıttı.
Roman vatandaşların mevcut oturdukları yerlerde oturmaya layık olmadıklarını dile getiren Erdoğan, hazırlanan projelerin ‘bir zemin iki kat ve zemin 1 kat’ olarak hazırlandığını belirtti.
Konutların yanında okul, sosyal donatı alanı ve alışveriş yerlerinin de olacağını belirten Erdoğan, ‘Bunları Roman vatandaşlarımıza peşinatsız ayda 100-120 TL taksitle 20 yıl vadeyle vereceğiz. Derdimiz şu, ‘yaratılanı yaratandan ötürü seviyoruz’. Halkın önündeki engelleri kaldıracağız. ‘Ben de insanım, insanca yaşamak hakkımdır’ diyene hakkını iade edeceğiz. Bu bir lütuf değil, sadece AK Parti iktidarı olarak hakkını kendisine vermektir” diye konuştu.”
Helal, bravo ve hatta İşler Güçler dizisi makamından söyleyecek olursak: “Ne gada da kapsayıcı, bi o gada güsel...”
*
Dünkü Radikal’de Elif İnce imzasıyla yayınlanan “Sulukule evleri duble borca battı” başlıklı habere dönüyoruz bu noktada kıymetli seyirciler.
Evet Elif, söz sende...
“Sulukule’de yeni yapılan evlerden hak sahibi olmayı başarabilen 50 aile şimdi de borçlarının ikiye katlanacağı haberiyle sarsıldı. Beş yıl önce evleri yıkıldı, tapularını ‘eski mahallede yepyeni bir ev’ beklentisiyle TOKİ’ye devrettiler. Sonra ön sözleşmeler imzalandı: Herkese istediği dairenin metrekaresi soruldu, bu evlerin yaklaşık bedeli metrekare başına 1250 liradan hesaplanarak sözleşmeye yazıldı.
Evi yıkılan 900 hissedardan yeni projeye talip olanların sayısı 50 aileyi geçmiyordu. Projeye dışarıdan giren birçok ünlü isim basında geniş yer buldu. Sonunda Sulukuleli hak sahiplerine istedikleri büyüklükte ev verilmeyeceği ortaya çıktı.
Hak sahipleri, şimdi de metrekare fiyatının 1250’den 2500 liraya çıktığını öğrendiklerini söylüyor. TOKİ ve Fatih Belediyesi’nden hâlâ net bir cevap alamadıklarını belirten hak sahipleri, yönlendirildikleri bankadan borçlarını teyit ettirdiklerini anlatıyor.”
*
Ve son sözü yine Elif İnce’nin haberine bakarak İsmail Gani’ye bırakalım:
“Tek geliri 875 liralık emekli maaşı olan 68 yaşındaki İsmail Gani, yıkılan üç katlı evlerinde oğlu ve kiracılarıyla yaşarken ‘Ne kira ödüyorduk, ne de tek kuruş borcumuz vardı’ dedi. Gani’nin kurada çıkan 3 daire için borcu bu koşullarda 200 bin liradan 400 bin liraya yükselecek. Bu da ayda 2 bin liranın üzerinde taksit ödemesi demek...”
100-120 TL nire, 2 bin TL nire?
He ya, “dönişeyruk, dönişeyruk”; tabii uşağum, tabii da!