FENERBAHÇE’nin Gaziantepspor’u 2-1 yendiği maçta, konuk ekibin golünü atan De Nigris’in taktığı maske kafaları epeyce karıştırmışa benziyor.
Kimse maskenin sırrını çözemedi.
Oysa gayet fantastik bir folklor hadisesidir o maske Meksika’da.
Şöyle ki... Bir nevi bizim Malkoçoğlu gibi bir halk kahramanı var Meksika’da, adı da Santo.
Bu Santo, aslında bizim enfes bir şekilde "pankreasçı" diye bildiğimiz bir güreşçi.
1940’larda El Santo (Aziz) lakabını almış. Daha önce Yarasa, Kırmızı Adam gibi isimleri de olmuş bu maskeli güreşçinin, fakat asıl patlamayı Santo olarak yapmış.
1950’lerde önce çizgi romanı yapılan ve hızla popüler kültür ikonu haline gelen Santo, asıl şöhreti sinemada bulmuş.
Santo, bizim Malkoç’tan farklı olarak vampir tepeliyor, uzaylıların marizine kayıyor, Marslı bulup şuurunu yitirene kadar tokatlıyor vesaire.
Sonra pekçok takipçisi ve takliti çıktı.
Meksika liglerinde oynanan maçların özetlerinde tribüne bakın, pek çok maskeli kahraman görürsünüz.
De Nigris’in bence şahane gol sevinci sarı kartla cezalandırıldı.
Ben ise, De Nigris’in şerefine evdeki tek Santos DVD’si olan ve üzerine titrediğim "Santo vs La Invasion De Los Marcianos/ Santo İstilácı Marslılara Karşı" filmini seyrettim.
Konuyu aydınlatarak, Türk Sporu’na büyük katkıda bulunduğumu düşünüyorum.
Yoksa eleman neredeyse büyücü muamelesi görecekti!
Sezon sonunda hepimiz istatistik manyağıyız!
SPOR ve istatistik, kararında kullanılırsa çalışıyor bende. Fazlasını sevmiyorum. Yani bir NBA maçı sonrası Amerikan gazetelerine veya bir Barça-Real maçı sonrası ne dediğini anlamasam da Marca gazetesine bakmayı severim tabii.
Ama futbol ve bilim fazla yakınlaşınca, işin beni çeken kısmı, ruhu zedeleniyor sanki.
Geçen sene duymaya başladığım ve bu sene de etkisini artıracağını düşündüğüm bir "Bilmemkim bugün 10.6 km koştu... Bilmemkim maçta 11.3 km koştu... Orta sahadaki bilmemkim sadece yedi kilometre koştu..." hadisesi var.
At mı seyrediyorum futbolcu mu?
Hagi bu hesapta dünyanın en kötü futbolcusu olurdu, Sergen BJK maçlarına -tabii üşenmezse!- ancak taraftar olarak giderdi.
Lig TV’deki şut mesafesi ve şutun hızını ölçen sisteme saygı duyuyorum.
Fakat sanal pozisyon tekrarına Erman Toroğlu gibi ben de hafif kıl olarak yaklaşıyorum.
Hocam itiraf et, sen de sevmiyorsun sanal pozisyon tekrarı hadisesini!..
Porşmut ne? Patriş kim?
TELEVİZYONLARIMIZ çok yaşasın! Sayelerinde önemli futbol liglerini anında takip edebiliyoruz.
İngiltere’nin, Almanya’nın, Fransa’nın, İtalya’nın, İspanya’nın, Brezilya’nın Lig TV’lerini beş kuruş ödemeden seyrediyoruz sayelerinde, hakikaten sağ olsunlar.
Artan lig ve artan maç sayısı haliyle maç anlatacak spiker sayısının da artmasına yol açtı.
Son yıllarda sayıları artan -ve hakkını verelim, özellikle NTV’de yoğunlaşan- başarılı spor anlatıcıları sayesinde izleyenler de terbiye olmaya başladı.
Hálá bir maçı Ercan Taner anlatıyorsa ekstra bir tat alıyorum. Onu ayrı bir yere koyayım da, karışmasın...
Neyse, bu yeni anlatıcılar arasında bazı arkadaşların hızla kendilerini geliştirmeleri gerekiyor, benden iyi bir izleyici uyarısı.
Bir süre önce Kanal a’da bir maçın ilk yarısı boyunca hakemin başka biri olduğu iddia edildi spiker tarafından. Belli ki "eline ulaşan kadronun" kurbanı oldu. Oysa sahadaki hakem de çok meşhurdu.
Bir de telaffuz problemi var. Spor spikerinin dil bilmesi bence şart. Gidip dışarıda da görev yapıyor, bir yerde Türkiye’yi temsil ediyor o da.
Ama haydi bilmiyorsun, bir araştırma da mı yapmıyorsun.
Hiçbir şey yapamıyorsan al bir Playstation oyunu (PES 6 kraldır!), duy bakalım oradaki adam nasıl telaffuz ediyor.
İtalyan Gilardino’yu, Portekizceye devirip "Cilardinyo" diye okuduğun anda, Portsmouth’a "Porşmut", Patrice Evra’ya "Patriş", Pennant’a "Pinint" dediğin anda olmuyor, inandırıcılığını kaybediyorsun.
Hepsi zorlu bu işle uğraşan bu arkadaşlarımı hiç üşenmeden çalışmaya ve araştırmaya, mümkünse yabancı maç anlatıcılarının nasıl tempoya eşlik ettiklerine dikkat buyurmaya çağırıyorum!
Bir de yılların ustası Doğan Yıldız "Sesime Gel... Spikerlik ve Güzel Konuşma Sanatı" adıyla bu alanda eşsiz bir kitap yazdı.