Paylaş
Rafta kalan son kopyayı alırken, derginin ara sıra yaptığı güzelliklerden birini tekrarladığını gördüm; özel zarf içindeydi Mojo...
Dergi aynı zamanda kapak konusu olan David Bowie’nin iki fotoğrafının özel baskısını yeni yıl hediyesi olarak dağıtıyordu okurlara.
Pazartesi sabahı gazeteye yazıyı yolladıktan sonra keyifle okumak üzere dergiyi “uzanabileceğim” bir noktaya koydum.
Yazı için çalışmaya başlamak üzereyken eski ve yakın bir dostumdan mesaj geldi: “Bowie’yi de kaybettik...”
*
Darbe sert oldu, beklenmedik bir anda geldi açıkçası.
Laf olsun diye “beklenmedik bir an” demiyorum; kimsenin hastalığından haberi yoktu.
Geçen cuma (8 Ocak), 69 yaşını kutladığı gün, “Blackstar” adlı yeni albümünü yayınlamıştı.
Albümün çıkmasını Spotify’ın başında bekleyip, “hızlıca” dinleyip, çok da beğenmiştim.
2013’e kadar 10 yıl albüm yapmamıştı Bowie. 2013’te çıkan “Next Day”in sevinci hâlâ hayranları arasında sürerken yeni bir albüm, hem de çok sıkı bir albüm gelmesi harika haberdi.
10 yıldır konser vermiyordu, belki bu albümün ardından küçük bir turne gelirdi... Düşünceler bu yöndeydi.
Ölüm haberinin şok etkisinin büyük olmasını biraz açıklayabilmişimdir umarım...
*
Bowie’nin ölüm haberi ruhları deviren bir tsunami şeklinde ilerlerken, ünlü isimlerden de mesajlar yağmaya başladı. İngiltere Başbakanı Cameron hayranlığını vurguladığı mesajında David Bowie’nin belki de en temel özelliğini vurguluyordu:
“Kendini yenilemenin üstadıydı...”
Evet öyleydi, elbette öyleydi ve tabii çok daha fazlasıydı.
*
David Bowie şöhrete zor yoldan, başarısızlıklardan, yenilgilerden geçerek ulaşmıştı.
1970’lerin başında “patlayana” kadar, yıllarca “Çok plak yapan ama hep başarısız olan müzisyen” gözüyle bakılıyordu Bowie’ye.
Doğruydu da bu bakış... 1962’de ilk grubunu kurmuş ve 1969’a kadar bir hit parça çıkarmayı başaramamıştı.
Gerçek anlamda şöhreti yakalaması için 1970’leri beklemesi ve “başka bir David Bowie”yi, daha sonra yine kendi elleriyle öldüreceği Ziggy Stardust karakterini doğurması gerekmişti.
Sonrası efsane zaten, biliyorsunuz...
*
David Bowie türler arasında öncü olarak (glam rock) veya yönlendirici olarak (punk, new wave vb) gezen, kendisini tekrarlamayı sevmeyen bir sanat dehasıydı.
Bulduğu formülü tekrarlayarak başarısını sürdüren diğer efsanelerden çok farklı algılanmasının nedeni de buydu.
Mesela son albümü “Blackstar”ı, neredeyse kimseciklerin tanımadığı bir caz grubuyla birlikte kaydetmişti; cesaretinin yanından kimse geçemezdi...
Zamanın ruhunu okumaktan öte, geleceği gören ve belirleyen az sayıda sanat insanından biriydi.
Müziğin dışında bir moda ikonu, modern sanatın ‘trendsetter’larından biriydi. Müzik dışındaki sanat formlarında da söz sahibi olmasıyla ve yeniliği takip eden değil belirleyen karakteriyle popüler kültürün tartışılmayacak şekilde en
önemli figürleri arasındaki yerini korumuştu.
Ve bu arada hep ama hep iyi müzik yapmıştı. Ne adam!
David Bowie 1997’de kendi adına internet servis sağlayıcısı hazırlayarak, “web”in önemini ilk kavrayan müzisyendi; aynı zamanda çok başarılı bir işadamı olduğunu da kabul etmek gerek...
*
David Bowie’nin “hayatı, eserleri, vizyonu” bu yazıya sığmaz ve açıkçası benim hislerimi açıklamaya da yetmez...
Ölüm haberini aldıktan sonra en sevdiğim şarkılarından oluşan bir dinleme listesi hazırlamaya koyuldum (Spotify’da dinleyebilirsiniz bu arada)...
Bütün bu saydığım özellikleri, yazı için çıkardığım notlar vesaire aradan çekiliverdi.Sadece şarkıları kaldı; sonsuza kadar dinleneceğinden emin olduğum şarkıları...
Bir de sosyal medyada paylaştığım fotoğrafına iliştirilmiş şu sözleri:
“Buradan nereye gideceğimi bilmiyorum. Ama söz veriyorum, (gittiğim yer) sıkıcı olmayacak...”
*
Her şey için, cesaretin için, güzelliğin için, şarkıların için teşekkür ederim.
Biliyorum ki David Bowie ölmez, dönüşür...
Bir taneydin, öyle kalacaksın...
Paylaş