Paylaş
Dünyadaki durgunluğa inat Çin’den sonra en fazla büyüyen ekonomiyiz ikinci çeyrekte.
Hayırlı olsun, devamı gelsin, artsın eksilmesin, taşsın dökülmesin, elbette iyi haber.
Ancak haber kanallarındaki görüntülere bakınca aklıma meşhur sünnetçi fıkrası geliverdi manasızca.
“Sürpriz büyüme” haberi, fabrikalarda, atölyelerde çalışan işçilerin görüntüleri eşliğinde veriliyordu alışıldığı üzere.
İplik makinelerinin başında kadınlar, döküm atölyelerinde ustalar...
Hatta Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, NTV’ye durumu bir fabrikadan değerlendirdi.
* * *
Sütunda fıkra anlatmak gibi demodeliğin şahı bir tuzağa düşmek istemezdim ama yeri geldi.
Sünnetçi, vitrinine çalar saat koymuş; yoldan geçen biri de merakla kafayı uzatıp “Yahu sen sünnetçisin, çalar saat ne alaka” diye sormuş.
Sünnetçi, “Sen olsan ne koyardın?” demiş. (Bu noktada isteğe bağlı olarak “Hehe” şeklinde gülebiliyoruz veya “Iyyi ne espri, ne espri; gül gül öldük valla!” diye cık-cıklanıyoruz.)
Büyüme haberine oligark model büyüdükçe büyüyen yatları, yatçıkları koyacak hali yok elbette haber kanallarının.
Elbette büyümeden en az payı alan ve “Biz de serpilsek, büyüsek ya” dediklerinde kafaya sopayı yiyen işçiler gösterilecek.
Sünnetçinin çalar saati hesabı...
Adalet, bir nedir?
ADALET Bakanı Sadullah Ergin dün “Yargı Reformu” temalı konuşmasında dedi ki:
“Adil olmak yeterli değil, adil olduğunuzun görülmesi de gerekir. Temel hak ve özgürlüklere olabildiğince az zarar verilmelidir.”
İtirazı olan?
El kaldıran çıkacağını sanmıyorum; büyüt duvarlara as, öyle güzel laf.
* * *
Deniz Feneri’nin ışığının titrediği günlerde...
Oda TV iddianamesini okuyanların “Vay benim köse sakalım! Vah benim Ahmet’im, vah benim Nedim’im”den öte cümle kuramadığı günlerde...
Cezaevi ziyaretinde kemoterapide dökülen saçlarını örttüğü peruğu çıkartılan bir kadının, ölüm döşeğindeyken “tutuklu yargılanan” eşini son bir kez görmesine izin çıkartılmadığı günlerde...
Üstünde sadece “Parasız eğitim istiyoruz, alacağız” yazılı bir pankart açtıkları için, savcının beraat istemine rağmen 1.5 yıldır içeride tutulan gençlerin yaşadığı günlerde...
Bu cümlenin anlamı daha da büyüyor.
* * *
Cümlesini “remiksleyerek” sunmak isterim Adalet Bakanı’na:
“Adil olduğunuzun görülmesi yeterli değil, adil olmak gerekir.”
Yiğit savaşçı, arzu sembolü ölünce
KARL Marks ve Che Guevara’nın kahramanlarındandır.
Büyük bestecilerden Haçaturyan ve büyük yönetmenlerden Stanley Kubrick adına anıtsal eserler üretmiştir.
Komünistlerin sevgisi adını futbol takımlarına filan verecek kadar büyüktür; üşenmeyip bakınız Spartak Moskova vb.
Son olarak Survivor ile adını duyuran model Özge Ulusoy’un (ve nicelerinin) sevgisini de Twitter mesajları sayesinde öğrendim.
Bahsettiğim kahraman Spartakus.
Kölelerden bir ordu yaratan ve Roma’yı sarsan yiğit savaşçı, namlı gladyatör, siyasetin ve popüler kültürün efsane kahramanı.
Türkiye’de de geniş bir hayran kitlesi olan “Spartakus: Kan ve Kum”un yakışıklı yıldızı, arzu sembolü Andy Whitfield, görece olarak geç yakaladığı şöhretin tadına varamadan, 39 yaşında ölüverdi.
En kıskanç erkeğin bile “Çok yakışıklıymış” diyerek hakkını vereceği türden bir güzelliğe sahipti.
Zorbaları yenen gladyatör 18 ay içinde lenf kanserine yenik düştü.
Spartakus ölmedi, Spartakus’u oynayan aktör öldü elbette.
Ancak efsaneye bir kat daha çıkılmış oldu.
Bu kadar genç ve sağlıklı duran yetenekli bir oyuncuyu kaybetmek hayal kırıklığı yaratıyor.
Hayranlarının başı sağ olsun.
Paylaş