Bu Truva değil Tuva geyiği

Çekirdek kadro olarak toplanmışız: Riko, Topesto ve bendeniz.

Geyikler diyarında, sürüleri otlatmadığımız bir alan kalmış mı onu kontrol ediyor, bir nevi yeni yılda, eski yılların dökümünü yapıyoruz.

Film konusunda işi ‘Beğendiğin kadın oyuncu tam soyunurken, görüntünün değişmesi yüzünden lanet okuduğun filmler listesi’ne kadar indirmişiz.

Sonra, efendime söyleyeyim; gıcık olduğumuz film finallerine alternatif finaller üretmişiz (En güzeli Catwoman için Topesto’nun bulduğu alternatif finaldi ama çok detaylı olduğu için yazamayacağım. Sadece finalde Halle Berry’nin bir Sivas kangalı tarafından Whistas kıvamına gelene kadar hırpalandığını söyleyeyim...)

Müzik konusunda da hangi gitarist, hangi marka gitar teli kullanıyor türü geyiklerin üstünden yıllar geçmiş.

‘Türkiye’nin Elvis’i kimdir, Britney Spears’i kim olur; Mick Jagger’ın karşılığı bulunabilir mi, John Lee Hooker’a denk düşürecek karakter bulur muyuz?’ gibi üretim aşamasında çok eğlendiğimiz muhabbetler de yapmışız...

*

Tam muhabbet, ‘eskiden yaptığımız geyikler geyiği’ne dönüşmek üzereyken, Topesto ‘Bir de bir kişiden fazlası ilgilenmediği için boynu bükük kalan geyikler var’ dedi.

Riko buna karşılık olarak ‘Ben anlamadım bunun ne dediğini’ şeklinde konuştu.

Ben de Riko’ya katıldığımı belirttikten sonra ‘Dekoderden geçirip, anlayacağımız şekilde bir daha kur şu cümleyi afacan’ diye ekledim.

Topesto bana dönerek ‘Mesela senin Tuva hikayesi. Mesela benim İkinci Dünya Savaşı uçakları hikayesi... Mesela Riko’nun Martin Mystere maceralarının satır aralarını okuma hikayesi...’

‘Tuva süper meseleydi ama siz sığsınız’ dedim.

‘Ben de aynı şeyi İkinci Dünya Savaşı uçakları konusunda senin için söylerim’ dedi.

Riko ‘Abi takmışsın Alman uçağının pervanesine, İngiliz tayyarelerinin mitralyöz bağlantılarına. Açmıyor bizi haliyle. İkinci Dünya Savaşı bilgimiz, ancak History Channel belgesellerini takip edecek seviyede bizim. Öyle bir uçaklar alemi bilgisine açlık duymuyoruz demek ki’ diyerek benim hislerime de tercüman oldu.

*

Neticede anladık Topesto’nun dediğini. Hepimizin diğerlerine tuhaf gelen bir takıntısı var. Bazen düşününce Tuva takıntım bana bile tuhaf geliyor.

Derinlerindeki nedeni filan tırmalayamayacağım. Topesto’nun merakı biraz dayısından geliyor.

Riko’nunki de, eeeee, merak işte, bilemeyeceğim Martin Mystere’de ne olurken aslında ne denmeye çalışıldığını filan. Bana hep komplo teorisi gibi geliyor söyledikleri zaten.

Ama size Tuva merakımı anlatabilirim.

*

Yıllar önce bir arkadaşım, kütüphanesinde okumadığı kitapları elden çıkartıyordu. Ben de gittim, çoğu İngilizce olan 10 tane kitap seçtim.

Kitaplardan 1-2 tanesini hemen okudum, diğerlerini bir kenara bıraktım öylece.

Sonra bir deplasman seyahati için okuyacak kitap ararken, ‘Tuva or Bust!’ adlı kitabı seçtim. Seçmem için belli bir neden de yoktu. Seyahatte okunabilecek kalınlıkta olması vesaire etkili olmuştur muhakkak. ‘Durgun Akardı Don’u alıp, yola çıkacak halimiz yok elbette...

Kitabı Ralph Leighton yazmış. Kurgu bir kitap değil. Hakiki bir olayı anlatıyor.

Kitabın asıl kahramanı Türkiye’de bazı kitapları çevrilmiş olan ve bildiğim kadarıyla hayranları arasında İsmet Berkan’ın da bulunduğu fizikçi Richard Feynman.

Feynman, öyle ‘fizikçi’ diye geçiştirilemeyecek bir karakter. Atom bombasıyla da ilgilenmiş, Challenger Faciası Araştırma Komisyonu’nda da çalışmış... Maya hiyeroglifleriyle de uğraşmış, pul koleksiyonu da yapmış.

Pul koleksiyonu önemli olduğu için söyledim. Feynman ve Leighton, dünya haritasına çok hakim iki insan. Arada sırada buluşuyorlar ve bulunması çok zor bir yer belirtip, diğerinden o yeri haritada bulmasını istiyorlar.

Feynman duruma daha hakim bu arada. Bir gün ‘Tuva nerede?’ diye soruyor. Bu soruyu sorduğu dönem Soğuk Savaş dönemi bu arada.

Leighton çok emin bir şekilde ‘Yok öyle bir yer, yeme beni’ diyor.

Feynman da, ‘Benim koleksiyonumda ‘Tannu Tuva’ diye bir yerin pulu var’ diyor veeee hikaye başlıyor.

Önce Tuva’nın nerede olduğunu buluyorlar (Moğolistan yakınlarında. SSCB tarafından nükleer silah deneylerinin de yapıldığı, otonom ülke olarak katılmış bir memleket. Şaman rahipler, çadıra yurt demeler filan...)

Maceranın tamamını anlatmam çok güç. O yıllardaki koşulları düşünürseniz, ABD hükümetiyle çalışan bir fizikçi olarak Feynman’ın SSCB’nin nükleer silah denediği bölgeye gitmesi imkansız bir şey.

Bu arada ölümcül bir hastalıkla da uğraşıyor zaten.

Fakat Moğolca-Rusça, Rusça-İngilizce sözlük yardımıyla, kafalarına göre yazdıkları bir mektubu, kafalarına göre yazdıkları bir adrese (Tuva Merkez Okulu, Tuva gibi bir adres düşünün mesela) yollayarak oradan bir öğretmen bulmaları... NASA’dan Tuva’nın uydudan çekilmiş fotoğrafını elde etmeleri... Tuva’ya özgü çift ses çıkararak şarkı söyleme tekniğini denemeleri (Tek kişi iki ses çıkarıyor, enteresan bir müziktir hakikaten) ...

Burada kitabın tamamını çevirip tefrika yapsam, ilgiyle okursunuz hakikaten.

Fakat kitap çevrilmedi Türkçe’ye. Benim öküz arkadaşlarım da bütün yalvarmalarıma rağmen Tuva’yla ilgilenmediler.

Ben deli gibi Tuva müziği albümleri buldum, Tuva’yla ilgili başka şeyler bulup okudum, internet’in nimetlerinden yararlanıp Feynman’ın (Toprağı bol olsun) açtığı yoldan ilerleyen ‘Tuva Dostları’yla bağlantı kurdum vesaire.

Ama yıllarca bu konuyu konuşacak bir kişi bulamadım.

Sonra büyük tesadüf eseri yönetmen Barış Pirhasan’ın Tuva takıntısı olduğunu öğrendim. Barış’la masadaki diğer insanların ‘Bunlar ne diyor ya?’ şeklinde dinledikleri süper Tuva geyikleri yaptık, bu problemi aştık.

Fakat Tuva, bizim çekirdek kadronun ‘Sessiz Geyiği’ olarak kalmaya devam etti.

Belçika’da bir rock grubu var: Adı Galatasaray

Birkaç ay önce Galatasaray Dergisi’nde küçük bir haber gözüme çarptı: ‘Galatasaray’ın rock grubu var’ gibi bir şey...

Galatasaray Lisesi’nin pek çok rock grubu vardır. Hatta aralarında çok iyi olanları da dinledim.

Fakat haberi okuyunca hadisenin epeyce enteresan olduğu çıktı ortaya.

Galatasaray, Belçika’da kurulmuş bir rock grubu ve 10 kişilik ekipte 1 tane bile Türk yok.

Peki niye Galatasaray?

Araştırıp soruşturduğum kadarıyla 2000 yılında kurulmuş Galatasaray. Yani UEFA Kupası’nı aldığımız sene.

İlk isimleri Cedar Goddess imiş. Fakat büyük ihtimalle Cimbom’un UEFA Kupası macerasına sempati beslediklerinden, ‘Grubun adını da Galatasaray koyalım usta’ demişler...

www.galatasaraymusic.be adresine girip, hem haklarında daha detaylı bilgi sahibi olabilir, hem de müziklerini dinleyebilirsiniz.

10 kişilik ekip rock’tan Balkan ezgilerine kadar yayıldıkça yayılıyor. Artık, isimlerine duyduğum sempatiden midir bilemeyeceğim ama ben çok beğendim.

İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın Genel Müdürü Görgün Taner sağlam bir Galatasaray taraftarıdır. Gruptan ona da bahsetmiştim.

Belçika’da katıldığı bir toplantı sonrasında albümlerini bulup getirmiş.

Vallahi çok güzel müzik yapıyorlar. İnanmayan web sayfasının yolunu tutar ve dinler. Benden haber vermesi.

(NOT: ‘Deportivo’ diye bir şarkıları var web sayfasının ‘downloads’ bölümünde. Onun ‘kssst remix’i favorim. Acayip gaza getirici bir parça!)
Yazarın Tüm Yazıları