BAŞBAKAN Erdoğan’ın “ileri demokrasi doktrini” kapsamında seslendirdiği “Dandini dandini dastana. Yazarlar girmiş bostana. Kov bostancı yazarı. Karıştırmasın piyasayı” adlı eser sonrasında medya cangılında yer yer ufak ayaklanmalar yaşandı.
Baktım isyankârların çoğu “Vay basın özgürlüğüne müdahale/ Oy efendim, yazarın o kadar etkisi mi var?” temaları arasında bölünmüş. Vallahi kusura bakmasınlar, hiç dövünecek havada değilim. Durup dururken köşe yazanlara verilen bu “Übermensch/ Üstün İnsan” payesinin, atfedilen bu gücün tadını çıkartmak varken saç baş yolamam. Başbakan sayesinde fark ettiğim yeni gücümü insanlık âlemi üzerinde test etmeye karar verdim. * * * Önce Bill Gates’i aradım, ulaşamadım. Bunun üzerine sinirlendim ve oturup Asya borsalarını yerinden oynatacak bir yazı yazdım. Gücümü daha küçük işletmeler üzerinde test etmek daha uygun olur diyerek lokanta sahibi arkadaşımı aradım sonra: “Nedir koç iş durumları?” Ahizeden bir alev topu yükseldi: “Et fiyatı doludizgin. Vejetaryen mönüye döneceğiz ama pis kereviz bile uçmuş... Müşteri yok, gelen de para bırakmıyor. Ühü, ühü...” Gerindim, gevrek tabir edilen ve başkası attığında gıcık olduğum türden bir kahkaha attıktan sonra “Merak etme, yarına müthiş bir yazı planlıyorum: Fasulyenin Faydaları, Baklanın Yanlışları ve Domatesin Acı İntikamı...” Arkadaşım sesi sinirden titreyerek “Eeeee?” “Öyle deme. Köşeyi ufak tefek gördün Karamürsel sepeti belledin sen! Bu yazının yaratacağı roket efekti borsayı uçurur, sen beni dinle.” “Nasıl uçuracakmış?” “Hikmetini bir Başbakan bilir, bizim yazılar böyle işte!” “Kapatalım, sanırım sinir krizi geçireceğim...” * * * Lokantacı arkadaşımı huzura eriştirdikten sonra Galatasaray Lisesi önünde Tekel işçilerine destek eylemi yapan gruba yöneldim ve şunları söyledim: “Size, eyleminize, direnişinize destek vermek isterdim ama Japon Yeni bu duruma isyan ediyor. Ne zaman klavyede Tekel yazsam ekrandaki Yen/Dolar paritesi kıpraşıyor; yeminle... Aynı hikâye bir de ‘vakıf arazisi’ yazmaya çalışınca oluyor. Ne zaman bu iki kelime yan yana gelse, Yen tepetaklak. Anlatabildim mi? Destek olacağım ama Japon Yeni mani oluyor. Anlıyorsunuz değil mi? Başbakan da kızıyor sonra Yen oynayınca...” “Ne diyor bu uzunsaç ya?” diye arkamdan bakan işçileri kaybetmiştim ama Yen kurtulmuştu... * * * Piyasalara son bir müdahale için az da olsa vaktim kalmıştı, bakkala daldım: “Çorba kaynıyor mu, dükkân dönüyor mu; çekler ve de senetler bakkalı yoruyor mu?” diye sohbeti açtım. Macar salamını kestiği kılıcımsı bıçağı havada savurarak, bu haliyle biraz da Don Kişot’u anımsatarak söylendi: “Dükkânı mı soruyorsun? Al işte dükkân!” Son cümlesiyle birlikte mermer tezgâhın üstüne bir cilt fırlattı: Meşhuuur veresiye defteri. “Ey bakkal, dinsin gözyaşın, çünkü yetiştik şimdi biz! Biz, yani köşe yazarları ileri demokrasiye yaraşır ileri ekonomi için artık hep sizi destekleyeceğiz. Bisküviler, beyaz peynir tenekeleri dolup dolup boşalacak, merak etme artık. Belki şehre bir yazar gelir, bir yazı yazar, ekonomi düzelir, rejim/iktidar/vesayet kavgası kalmaz, huzura ereriz. O zaman sen de bana teşekkür için kola istediğimde en soğuğunu verirsin. Gül gibi yaşar gideriz. Başbakan kutlu, patronlar huzurlu, yazarlar uyumlu ve mutlu...” * * * Bakkal “İyi de bana ne faydası var onu anlamadım?” dedi. “Yahu bu millete ekonomi anlatmak da ne güç iş!” dedim ve moralimi bozup piyasalara bir zarar vermeden çıkıp gittim. Başbakanım, asıl bakkallar konuşmalarıyla bozuyor ekonomiyi. Saygılarımla ihbar ederim.