Paylaş
Fatih Akın filmlerini sever misiniz? Ben bu soruya “Bayılırım” cevabını verenlerdenim. ‘Kısa ve Acısız’dan ‘Soul Kitchen’a, ‘Duvara Karşı’dan ‘Crossing The Bridge’e kadar her filmini birkaç kez aşkla, heyecanla ve de yaşayan ve yaşatan bir sinema diline şükran hissiyle seyrettim.
Yıllar önce Can Kozanoğlu’yla NTV’ye Arka Sayfa programını hazırlarken Fatih Akın’ı da ağırlama şansını yakalamıştık. Şöhretinin, o ana kadarki, zirve noktasında, bol ödüllü, dünya sinema çevrelerinde saygı beslenen, parlak ve karizmatik bir yönetmen bekliyordum stüdyoda.
Öyle olduğu zaten su götürmez bir gerçek; bunda tartışılacak bir nokta yok. O şöhrete ve karizma yüküne rağmen son derece tatlı, alçakgönüllü, pırıl pırıl bir genç adam çıktı geldi. Tanıştığımıza hepimiz çok memnun olmuştuk; set ekibi, kanalın diğer görevlileri herkes… Fatih Akın’a sevgim katlanarak büyümüştü.
Sonra bir kez de ‘Soul Kitchen’ın gösteriminden sonra Hayal Bistro’da, filmde kullandığı müziklerden yola çıkarak genel olarak müzik ve plak koleksiyonlarımız üzerine laflamıştık.
BİR NEFESTE OKUDUM
Geçen hafta ‘Fatih Akın: Sinema, Benim Memleketim’ adlı kitabı okudum bir nefeste.
Laf olsun diye “bir nefeste” demiyorum; başlamamla bitirmem bir oldu neredeyse.
Volker Behrens ve Michael Töteberg’in, Fatih Akın’ın ‘filmlerinin öyküsü’ peşinde yaptığı bir tür nehir söyleşi kitabı bu.
Ailesi, Almanya’daki çocukluk yılları, yetiştiği çevre gibi ‘klasik’ kalıpları bile son derece akıcı bir şekilde aktarıyor kitap.
Kitabın asıl anahtarı, tıpkı filmlerindeki gibi samimiyet duygusu. Okul yıllarında odasına Bravo dergisinden çıkan ‘Rambo ve Rocky’ posterleri yapıştıran, sonra Madonna’ya tutkuyla bağlanan, sinema kültürünün ilk tohumlarını video kaset kültüründen, B tipi filmlerden alan bir ergen...
Apolitik, hatta Akın’a göre sağcı bir ailede yetişen, annesinin memleket kültürünü öğrensin diye naif bir şekilde yolladığı folklor kursunda solcuları, Kürtleri, Alevileri, diğerlerini tanıyan bir genç... Hamburg’da çetelere takılan, sokak kültürüyle harman olan bir delikanlı.
Sinema ve müzikle dünyaya tutunan, annesini üzmemek için liseyi bitiren, setlerde getir götür/kahve taşı elemanıyken sinemayı ve hayatı çözen zehir gibi bir zekâ...
NEDEN SEZEN ŞARKILARI
Fatih Akın filmlerinde Sezen Aksu şarkılarının muhakkak yer almasının sırrını da çözüyorsunuz, kafasının nasıl berraklaşıp sinemasal bir anıta dönüştüğünü de görüyorsunuz.
Akın’ın otobiyografisi için bir prototip olabilecek bu kitabı sadece sinemayı veya Akın’ı sevenlere önerirsem hakkını verememiş olurum.
Herkesin, ama özellikle de hayatında bir yön (veya yeni bir yön) arayan herkesin okuması, bu müthiş hayat öyküsünü bilmesi gerekiyor…
(Fatih Akın: Sinema, Benim Memleketim. Volker Behrens ve Michael Töteberg. Çeviren: Barış Tut. Doğam Kitap, 2013)
KİTAPTAN...
Gösterişli bir film istemiyorduk: Kısa ve Acısız
“Televizyondaki polisiye dizilerinin ‘nöbetçi Türk’ü olmayı daha fazla istemediğimden, kendi kendime ‘Sylvester Stallone’un Rocky’de (1976) yaptığı gibi, kendine bir başrol yaz’ dedim. Kısa ve Acısız’ın ilk metnini birkaç günde el yazısıyla okulda, özellikle din dersinde yazdım. Doğal olarak sınıfta kaldım.”
Bıçak sırtında dans: Duvara Karşı
“Zor insanlara karşı her zaman bir zaafım vardı. Bu film içtenlik ve kendini yok etme üzerineydi, senaryoyu Birol Ünel için yazmıştım. Wüste Film, filmi kesinlikle onunla çekmek istemiyordu. Birol’un sağı solu belli olmaz diye adı çıkmıştı ve halihazırda bir yapım şirketini batırmıştı. Birol ya çekimlerin yarısından sonra bir daha gelmezse ne yapardım? Sırtımda 1 milyon Euroluk borçla evimin yolunu mu tutacaktım. Bu riski alacağımı söyledim. Duvara Karşı benim filmim olacaktı, son filmim olma pahasına!”
Paylaş