Paylaş
Niccolo Machiavelli’nin (Makyavel) “Adalet güçlüden yanadır” vurgusunu ön plana çıkardığı eseri, gücü eline geçirenler için “eşsiz tilkilikler” önerir.
İşin ahlaki yönlerini bir kenara bırakmakta sorun yoktur; mutlak iktidarı sürdürebilmek için her yol mubahtır yazara göre.
*
“Eşsiz tilkilikler” dedim ya...
Makyavel kitabının “Prensler sözlerini nasıl tutmalıdırlar?” başlıklı bölümünde ‘Prens’in hem aslan, hem tilki olması gerektiğini vurgular.
Yalnızca aslan gibi güçlü olmak veya yalnızca tilki gibi kurnaz olmak yetmez.
Aslan gücüne fazla güvenerek tuzaklara düşebilir, tilki de yalnızca kurnazlıkla işleri yürütebileceğine inanarak çuvallayabilir.
Yine de tilki kurnazlığının biraz daha ön planda tutulması gerektiğini düşünür okur verdiği örnekleri görünce...
*
“Sözünü tutmayan prenslerin haklı gerekçe bulmakta zorluk çekmeyeceklerini” belirttikten sonra şöyle devam eder sözlerine:
“Bu yapıyı (tilki kurnazlığını) iyice allayıp pullamayı, göz boyamayı ve renk vermemeyi iyi bilmek gerekir.
Ve insanlar öyle sıradan olurlar, güncel gereksinimlere öyle kolay boyun eğerler ki, aldatmak isteyen hep aldanacak birini bulur...”
Makyavel bu noktada 1492-1503 tarihleri arasında VI. Alexander adıyla papalık yapan ve kilisenin siyasal etkisini arttırarak çıkarlarını beslemeye yönelik bir politika yürüten Rodrigo Borgia’yı örnek olarak sunar okuyucuya:
“(VI. Alexander) insanları aldatmanın dışında bir şey yapmamış, bir şey düşünmemişti ve her zaman bunu uygulayabileceği birilerini bulmuştu.
Hiç kimse bir şeyi ondan daha büyük bir heyecanla savunup, ateşli antlar içip, sonra da unutmaya kalkmamıştır; yine de aldatmacaları hep istediği amaca ulaşmıştır. Bunun nedeni dünyanın ‘bu yönünü’ çok iyi bilmesidir...”
*
Âlem adammış yahu şu Makyavel...
‘Prens’in kitap boyunca bahsettiği çeşitli niteliklere sahip olması şart değildir, sahipmiş gibi davranması yeter de artar...
“Talihin rüzgârlarına ve değişen durumların gereklerine ayak uyduracak kafada olması, iyilikten uzaklaşmayacakmış gibi davranması ama gerektiğinde kötüye başvurmayı da bilmesi” huzurla iktidarını sürdürmesini sağlar.
“Peki bu kadar yanardöner bir ‘Prens’i halk ne yapsın?” diyenlere de şöyle cevap verir:
“...Sıradan insan hep görünüşten, (yöntemden değil) bir işin sonucundan etkilenir.
Ve dünya sıradan insanlarla doludur ve çoğunluğun dayanacak bir yeri olduğunda azınlığın bir önemi yoktur...”
*
Konuyu popüler bir figürle düğümleyelim sevgili okur...
Severek, heyecanla izlediğim “House of Cards” dizisinde ABD Başkanı Frank Underwood karakterinde döktüren Kevin Spacey geçiyor gözümün önünden “Prens”i yeniden okurken.
Diziyi takip edenlerin malumudur; bizzat cinayet işleyen, uyuşturucu kullanan ve toplumu rahatsız edecek daha pek çok özelliği bulunan Underwood karakterinin “gerçek hayatta aday olması” durumunda seçileceğini ortaya koyan anket sonuçları var!
Senaryoyu yazanların Makyavel’i hatmettiklerine adım gibi eminim.
*
Ezcümle; her toplumun bir ‘Prens’i sevmek potansiyeli vardır, bizim başımız da kel değil herhalde.
Bu zorlu dönemde, tilkilerin kuyruklarının birbirine değmeden dolaştığı bu coğrafyada bize de bir prens lazım; çok ararsak bulacağımıza, bu sağduyusu yüksek topluma inancım tam.
Ha gayret...
--------------------------
(Prens, Niccolo Machiavelli, Türkçesi: Rekin Teksoy, Oğlak Yayıncılık, 1999)
Paylaş