Paylaş
Haziran 2013’te bir gözünü polisin ateşlediği gaz fişeğiyle kaybetti Sarıkaya...
O günden beri sağ gözünün hakkını arıyor adalet dünyamızın hep karışık ve daha da karışık hale gelmeyi başaran koridorlarında.
Bir arpa boyu yol kat edemedi demeyelim haydi; en azından umutlanmasını sağlayan minik gelişmeler de oldu...
Ama vardığı noktanın boyu bir arpadan da uzun sayılmaz.
4 YIL 6 SAVCI
Bu yıl verdiği bir röportajda şunları söylüyordu Sarıkaya:
“4 yıl önce vücut bütünlüğü tam iken şimdi bir gözümde görme yetisini kaybettim. Bizi vuran polislerin yargılanması için açtığımız davada ise 4 yıl boyunca 6 savcı değişmesine karşı halen soruşturma aşamasından bir adım ileri gidilemedi...”
Aslında davada ‘ileri gidildi’ ancak tahmin edilebileceği üzere Sarıkaya’nın aradığı hakka ulaşabileceği yolun tam tersi istikamette.
Son varılan noktayı dün yansıyan haberden okuyalım:
“Erdal Sarıkaya’nın şikâyetçi olduğu polislerin dosyasının kapatılmasının ardından verilen takipsizlik kararı, postacı tarafından ikamet adresi yerine muhtarlığa bırakıldı. Karardan haberi olmayan Sarıkaya, savcılığa soruşturmanın genişletilmesi için ek dilekçe vermişti. Mahkeme, postacının 18 Nisan damgasını dikkate alarak, itiraz süresi geçtiği için dosyayı kapattı...”
KARIŞIK İŞLER
Biraz karışık mı oldu?
Açıklamaya çalışayım; umarım ben de kaybolmam bu davanın içinde...
Sarıkaya gözünü kaybettikten sonra gaz fişeğini ateşleyenlerle yargı önünde hesaplaşmak istedi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Soruşturma Bürosu, İstanbul Valiliği’ne yazı yazarak, Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü’nde görevli 16 polisin ismini verdi.
Malum, memurun soruşturulması için amirin izin vermesi gerekiyor.
İstanbul Valiliği, özetle “Bana ne kardeşim? Ne işin vardı orada? Tedbirli gitseydin” diyerek polislerin soruşturulmasına izin vermedi ki; buna şaşıranımız zaten kalmadı.
Sarıkaya ‘hukuk kuralları dahilinde’ çalabileceği bütün kapıları çalmaya devam etti.
Nitekim İstanbul 1’inci Bölge İdare Mahkemesi’nin, İstanbul Valiliği’nin ‘soruşturmaya gerek yoktur’ kararını kaldırdı.
Bunun üstüne soruşturmanın genişletilmesi talebiyle 1 Haziran’da sicil ve isimleri belli olan altı polis ve yüz şekli belirlenmiş olan iki polisin amirinin soruşturmaya dahil edilmesi için dilekçe sundu.
Buradan sonrasını açıklamak için hukuk veya mantık yetersiz kalabilir.
Önce İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Memur Suçları Bürosu, bu yıl 2 Mayıs’ta polisler hakkında ‘ek kovuşturmaya yer olmadığına’ ilişkin karar verdi.
Ancak bu karar 8 Mayıs’ta ‘eski adresine’, 4-5 yıldır uğramadığı adrese tebliğ edildiği için Sarıkaya’nın bu tebligattan hiç haberi olmadı.
POSTACININ KAŞESİ
Burada bir de posta görevlisi faktörü giriyor kadraja...
Sarıkaya’yı yaşamadığı adreste bulamayan (!) posta memuru, 15 Mayıs 2017 tarihi kaşesi yerine 15 Nisan 2017 kaşesi basınca, Sarıkaya ‘karara itiraz’ süresini kaçırmış oldu.
Kendi başına geleni kendisi anlatsın özet olarak:
“Dosyada gelişme var mı diye adliyeye gittim. Dosya kapatılmış ve eski adresime gönderilmiş. Kalemden aldığım tebligatta ise oturduğum adres görünüyor. Yeni bir dilekçe verdik. Bir gözün hesabını soramıyorum. Adalet mücadelemi kazanamayacağımı öngörmem ülkem için ayıptır. Anayasa Mahkemesi ve AİHM yolunu açık tutmaya çalışıyoruz. Ben bundan utanıyorum...”
Yani ne oldu?
‘Hukuk yolları dar, bana bakma benim çeşit çeşit amirlerim var’ oldu, ne olacak?
Sarıkaya’nın da belirttiği gibi ‘Kafkaesk’ davasının sistemde daha gidecek yolu var ama varacağı yeri üç aşağı beş yukarı tahmin ediyoruz değil mi?
Adalet dünyamızdaki mağduriyetler içinden bir küçük, göz kadar bir örnek bu...
Siz hesap edin gerisini işte...
(NOT: Bu yazı için Diken’den Rıfat Doğan’ın haberi rehberim oldu...)
Paylaş