KISA bir süre önce ölen Hunter S. Thompson’un ‘Korku Krallığı’ adlı otobiyografisinden parçalar içeren minik bir kitap okuyorum.
Gonzo gazeteciliğin atası konumundaki Thompson’ı, sinema meraklıları başrolünde Johnny Depp’in oynadığı ‘Fear and Loathing In Las Vegas’ filminden hatırlayabilirler. Film, Thompson’ın 1970’lerde yayınlanan ve bugün kült kabul edilen kitabından yola çıkılarak çekilmişti zaten.
Neyse, Thompson’ı bilen bilir, öğrenmeye istekli olanın da kimse eline vurmaz herhalde; kısa keselim.
Kitabın bir yerinde Thompson, gazeteci kimliğiyle Vietnam Savaşı’nı takip ettiği dönemde kafası bir dünya olan bir Çinli tarafından okunan bedduayı aktarıyor. Beddua Türkçe şöyle oluyor: ‘İnşallah ilginç bir çağda yaşarsın!’
***
‘Böyle beddua mı olur?’ diyeceksiniz; varmış hakikaten. Eski çağlardan gelme bir bedduaymış. Öyle olmalı zaten. Yoksa, son 150 yıldır filan ilginç bir çağda yaşamayan veya yaşadığının farkında olmayan kimse yoktur herhalde.
1000 yıl önce sadece yaşadığı köyün istila edilmesi bile bir insanın yaşadığı çağı ilginç kılabiliyordur. Dünyada ne olup bittiğini zaten bilmiyor garibim, çağ ilginçmiş değilmiş umurunda mıdır?
Burada giderek didaktik insana dönüşüyorum ve emin olun sizden fazla sıkıldım bu durumdan ama ‘ilginç’ten kasıt; anormal, sıradışı, huzursuz bir çağ oluyor büyük ihtimal.
Okuduğum cümleyi, mahalle kahvesinde yanımda oturan arkadaşıma aktardıktan sonra ‘Kesin bir Çinli’ye yanlışımız oldu bizim bilmeden; o da beddua okudu’ dedim.
‘Niye?’ dedi.
Açıklayayım. Mesela bugün 40 yaşında olan bir Türk, yaşadığı süre içinde gayet uzun iki ayrı terör dönemi, bir muhtıra, bir darbe, bir balans ayarı gördü.
Kıbrıs Savaşı’nın dışında hemen burnunun dibinde sayısız savaşa tanıklık etti ki; biri hala sürmekte.
Uzaya gidildi, uzaya giderken ölündü, nükleer facialar, büyük doğal felaketler, kazalar, salgın hastalıklar yaşandı.
Duyunca insana ‘Yok devenin kırmızı bağcıklı bale pabucu’ dedirtecek skandallara veya felaketlere de tanıklık edildi, algılamakta güçlük çekilen teknolojik gelişmelere de.
Kendisine büyük felaketlerden veya şahane gelişmelerden pay düşmese de, neticede bütün bunlara medya araçları sayesinde tanıklık etmiş oldu işte.
***
Yanımdaki arkadaşım da gazeteci olduğundan, bizzat yaşadığımız ‘ilginç’ hadiseleri sıraladık önce.
30 yaşımıza gelene kadar yaşadıklarımızın bile fazla olduğunu, artık evden hiç çıkmadan, televizyon seyretmeyip gazete okumadan, sadece müzik dinleyip, kitap okuyarak yaşamayı hak ettiğimiz konusunda görüş birliğine vardık.
Şirin bir kasaba veya köy hayatı da gündeme geldi ama böyle bir deneyimimiz olmadığından orada yaşayacağımız dönemin bugüne kadar yaşadıklarımızdan çok daha fazla ilginç olabileceği düşüncesiyle sarsıldık ve hemen vazgeçtik.
Tam bu konuyu ‘Boynuzundan kirpiğine kadar değerlendirilmiş geyikler’ dosyasına atıp kapatacakken arkadaşım döndü ve ‘Sadece Ajdar’dan Nane’yi dinlemek bile bir Çinli tarafından lanetlendiğimizi göstermiyor mu sence de?’ dedi.
Hunter S. Thompson’dan yola çıkarak başlayan bir muhabbet ancak bu kadar acayip bir cümleyle taçlandırılabilirdi. Tebrik ettim sadece...
(NOT: Benim okuduğum küçük kitap ‘Happy Birthday Jack Nicholson ‘ adıyla Penguin Books’un 70’inci yılı için özel hazırlanmış. ‘Nasıl bulurum?’ diye soran çıkacaktır muhakkak. Beyoğlu’ndaki Pandora Kitabevi’nden aldım. Maalesef dilimize çevrilmiş değil...)