Paylaş
Olaylar, televizyon programları açısından ziyadesiyle sıkıcı bir gece, “Bu ne be? Bu ne be?” şeklinde kanallar arasında gezerken başladı az önce de belirttiğim üzere.
Dijital yayın platformunun rehber tuşuna basıp ne var ne yok taramaya başladım. Seyrettiğim bir CSI bölümüne, bir Criminal Minds’a veya son dönemde favorim History Channel’daki ‘Depo Savaşları’na ‘Amerikan Restorasyonu’na ve hatta ‘Çamur Adamlar’a razıydım.
Heyhat! Eurosport’un bile golf gösterdiği gece işte n’apacaksın?
Derken, ‘Borgen’ diye bir dizi çarptı gözüme; ilk sezon ilk bölüm… Bastım ‘info’ tuşuna: Danimarka’da bir kadın politikacının mücadelesi.
Normal bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak kasıklarımı tutarak gülmem, Danimarka’daki siyasi entrikaların bizde ancak bir Disney çizgi filmi etkisi yaratacacağını vurgulayarak dalga geçmem gerekiyor, farkındayım.
Fakat ‘Borgen’e bir şans tanımaya karar verdim...
Meclise bisikletle giden parti liderleri, bakanlar kurulu toplantısında çayını kahvesini bizzat dolduran politikacılar, sendika tarafından atanan 1 (yazıyla bir) sekreterle çalışmak durumundaki Başbakan, yöneticilerine “Demokrasiyi fazla korumaya çalışırsan demokrasi olmaktan çıkar” gibi cümleler kuran gazeteciler...
Dedim ya, bizim memleketle karşılaştırırsan ‘politik drama’ değil, bildiğin absürd komedi dizisi genel görüntü itibariyle...
Fakat Danimarka yapımı dizi harika çıktı. Tek konumuz, siyasi entrikalarla baş etmeye çalışan bir kadın politikacı değil. Kesişen ve ayrı düşen başka hikâyelerle enfes bir örgü, harikulade oyunculuk, sağlam bir senaryo. Birbirinin öyle veya böyle kopyası dizilerden darlanmış bünyeler için ilaç...
İş ‘Borgen’le bitseydi “Aferin İskandinavya insanları, ne güzel bir dizi yapmışsınız” der, geçerdim.
KÜLTLEŞMİŞ POLİSİYE
Ama bu kez devreye ‘Forbrydelsen’ girdi. Yine Danimarka yapımı, bu kez bir polisiye. Soren Sveistrup’un yaratıcı gücüyle 2007’de meydana çıkan dizi meğer kült mertebesine erişmiş, pek çok ödül kazanmış. Britanya başta olmak üzere başka memleketlerde alkışlarla karşılanmış, 2011’de ‘The Killing’ adıyla ABD’de yeniden çekilmiş...
Vahşi ve gizemli bir cinayete kurban giden genç bir kız, ‘Hayatın dertleri zehiri çalışmak panzehir’ ilkesiyle yaşayan müthiş bir kadın dedektif ve politik birtakım alavere/dalavereler...
‘Borgen’de televizyon kanalının yöneticisi rolündeki abiyi burada kadın dedektifin yancısı dedektif olarak görünce doğan “Vay abi ben seni tanıyorum” hissi vesaire.
Karanlık, tadından yenmeyecek derecede güzel kurgulanmış ve oynanmış müthiş bir dizi daha...
Bir bölüm kaçıracağım diye ödüm kopuyor. Her ihtimale karşı bölümleri ikişer kez kaydediyorum vesaire...
BU DİZİLERİN SIRRI NE?
Bu heyecanla Twitter ortamına “Sen ne güzel bulursun, seyretsen İskandinavya dizilerini/ Dertlerden kurtulursun, seyretsen İskandinavya dizilerini” şeklinde not düştüm.
Ahalinin bir bölümü “Uyan da balığa gidelim oooo hoooo!” şeklinde kalp kırarken, bir bölümü de “Bak şu, şu, şu diziler de var usta” diyerek yol yordam öğretti.
Sonra gelen tavsiyelerin ve özellikle Forbrydelsen’in peşinde internet üzerinde gezinirken öğreniyorum ki özellikle Büyük Britanya kafayı bozmuş bu İskandinavya dizileriyle.
Gazeteler Danimarka’ya gidip “Bu dizilerin sırrı nedir?” diye dosyalar hazırlıyor, ciddi gazetelerde ciddi insanlar oturup, ciddi analizler kaleme alıyor.
İsveç ve Danimarka ortak yapımı ‘Broen’ yani ‘The Bridge/Köprü’yü yere göğe koyamıyorlar ki; Twitter ahalisi de aynı görüşteydi.
Neticede ‘Last Night A Scandinavian TV Series Saved My Life/ Dün Gece Bir İskandinavya Dizisi Hayatımı Kurtardı’ diyecek hale geldim ve bu müjdeli haberi sizlerle paylaşmak istedim.
Dünya çapında milyonlarca mutlu, heyecanlı televizyon seyircisi arasına katılmış olmanın sevincini sizlerle paylaşırken, “Buyurun, ortam güzel arkadaşlık şahane” demeyi de bir borç bilirim.
Paylaş