Paylaş
Gazetelerde Kadir Topbaş’ın "Ben senin bana oy verebilme ihtimalini sevdim, ey nazlı seçmen... Uzat gıdından akasya koklayayım... Dik dur cancağazım, ben bir dönem daha koklayacağım!" tarzı hazırlanmış ilanıyla ilk "şiirsel darbe"yi yiyip sersemliyorum.
* * *
Gazete sayfalarında yolumu kaybetmiş vaziyette ilerlerken Nazlı Ilıcak’ın köşesinde İbrahim Sadri’den bir şiir sayesinde titreyip kendime geliyorum.
Yanlış anlaşılacak diye korkuyorum aslında.
Nazlı Hanım’a kafayı takmış değilim.
14 Şubat’ta "Chucky’nin Gelini"ni seyretmeyi istemek gibi bir şey bu.
Neyse...
İbrahim Sadri şöyle yazmış:
"Şimdi gidiyorsun, git. Bütün gördüğüm senli günlerim, onlar da gitsin..."
İyi, gitsinler...
Nazlı Ilıcak yeni evlilerin heyecanını yansıtan bir başka şiirle birlikte bunu beğenmiş ve köşesine taşımış.
İbrahim Sadri, tok ve hisli sesle şiirler okuyan ve bu şiirleri yaylı sazlardan oluşan bir tim yardımıyla kaydeden bir televizyon yıldızı, bir oyuncu.
Yazdığı ve okuduğu şiirleri seven geniş bir kitle var.
Şiir sevmek güzel.
Fakat gördüm ki İbrahim Sadri "esinlenmek" diyemeyeceğim bir şekilde dalmış Cemal Süreya’ya.
* * *
İbrahim Sadri yazmış:
"Şimdi gidiyorsun, git. Bütün gördüğüm senli günlerim, onlar da gitsin..."
Cemal Süreya 1954’te "Aşk"ı yazmış:
"Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler..."
Yavaş esinlenmeli bence İbrahim Sadri.
Nazlı Hanım’ı da yanıltıyor.
Cık, cık, cık!
Sadri Bey bence sen de git. Veya gitme ne bileyim...
Kafana göre takıl.
(Not: İbrahim Sadri’ye aslında teşekkür borçluyum. Sayesinde Cemal Süreya okudum günün kalanında. Hamza şiirini ne severim: "Büyük bir ihtimalle ölmüştük/ Şehir kan kıyametti ayaklarımızda..." İstek şiiri okunan barlar vardı bir ara, hálá vardır herhalde.
Bak şu işe, nereden nereye geldik...)
Bekir Abi, Andree üzülmeyin Cihan işe uyanmış meğer
BAŞBAKAN, Bekir Coşkun’a "Onlar köpekleriyle yatar" dedi ya.
Pek öyle şeyler olmaz bana; içim acıdı, etim acıdı.
Bekir Abi üzülmüştür diye üzüldüm.
Altın kalpli eşi Andree üzülmüştür diye üzüldüm.
İkisinin beraber üzüntülü hallerini gözümün önüne getirip üzüldüm.
İlk köpeğim Maks’ı düşünüp üzüldüm.
Kısa bir aşk yaşadığım son köpeğim Maks’ı hatırlayıp üzüldüm.
O sırada göbeğimde uyuklayan kedime bakıp üzüldüm.
Kendisini kedi şeklinde çizdi diye Musa Kart’ı mahkemeye veren bir Başbakan olduğu için üzüldüm.
Hatta, hayvan sevgisini bilmemenin ne büyük talihsizlik olduğunu düşünüp bir tur da Başbakan adına üzüldüm.
* * *
Sonra rahmetli Cihan’ı hatırlayıp gülümsedim.
Kamuoyunun "Başbakan’ı sırtından düşüren at" olarak tanıdığı (Bakınız 2003’ün unutulmaz kareleri) Cihan öleli bir seneyi az bir zaman geçti.
Ölene kadar sırtında 1.5 TL’ye çocuk gezdirdi ve 1 çocuğun bile burnu kanamadı.
Meğer Cihan uyanmış işe Bekir Abi!
"Hayvan sevmeyen adamın benim sırtımda işi yok, iner misin canım?" demiş olmalı.
Hey gidi Cihan!
(Not: O dönemde bir AKP’li vekil çıkıp ata sübliminal müdahalelerde bulunulduğunu, şuurunun hoşaf kıvamına getirildiğini öne sürüp "Komplo!" demişti. Hey güzel Allahım! Ya sabır!)
Paylaş