Asırlık fıkra inek, eşek

1908 DEVRİMİ henüz taze.

Haberin Devamı

Abdülhamit’in “İstibdat Devri” sona ermiş, İttihat ve Terakki iktidarı sağlamış.


İki renkli İttihatçı Selim Sırrı ve Rıza Tevfik meydanlarda nutuk atıp duruyor.


Nutuklara döneceğiz ama Rıza Tevfik (Bölükbaşı) ilginç bir figür, biraz tanıyalım isterim.


Fark etmiş olabilirsiniz; bu sıralar Fazıl Ahmet, Rıza Tevfik derken 100 yıl öncesine abanıp duruyorum.


Fakat bazı paralellikler o kadar eğlenceli ki kendimi durduramıyorum...

 

Neyse Rıza Tevfik demiştik, değil mi?


Kocaman, iri cüsseli bir adam.


Bir doktor aslında fakat aynı zamanda siyaset adamı ve benim daha çok tanıyıp sevdiğim yanıyla da hiciv ustası.


Bugün yaşasaydı kestirmeden “liberal” denirdi herhalde.

Haberin Devamı


Çok dalgalanmış, hiç durulmamış bir adam.


Önce İttihatçı olmuş sonra İttihatçıları savaş çığırtkanlığı yaptıkları için protesto etmiş, sonra Abdülhamit’e özür mektubu yazmış, Sevr’i imzalamış, 150’lik olmuş, afla 1934’te dönmüş, 1949’da İstanbul’da ölmüş.

 

Esas şöhretini 1908–1918 arası her boş bulduğu sandalyeye/masaya çıkarak attığı matrak nutuklar ve yarattığı şehir efsanelerine borçlu.


Ben de “Filozof Rıza Tevfik”i, Hilmi Yücebaş’ın bu tür efsaneleri, fıkraları ve Rıza Tevfik şiirlerini derlediği kitaplar sayesinde tanımıştım.


Belli ki çok orijinal bir insanmış. O dönemde Meşrutiyet’in ne anlama geldiğini, özgürlüğün ne demek olduğunu anlatırken fıkra gibi hikâyeler doğmuş.


Bazı “açılım”ların nasıl bir şey olduğunu tam öğrenemesek de anlamamız ve benimsememiz bekleniyor ya, işte bu halimize 100 yıl önceden bir fıkra ile ayna tutmak isterim.


Hilmi Yücebaş
’ın 1958 tarihli kitabında, Halide Edip Adıvar’ın 5 Kasım 1955’te Yeni İstanbul’da yayınlanan makalesi kaynak gösterilerek “Hamallara meşrutiyet dersi” başlığıyla yer almış.


Bu arada “hamal” 100 yıl önce “cahil vatandaş”ı anlatmak için yaygın şekilde kullanılıyor, belirtmiş olayım.

 

Haberin Devamı

Rıza Tevfik karşısına kalabalık bir hamal grubunu almış, Meşrutiyet’in kadrini kıymetini bildirecek.


Hamallar:
Söyle bizeeeee, Meşrutiyet ne demektiiiiir?


Rıza Tevfik:
Meşrutiyet öyle büyük bir şeydir kiiii, onu bilmeyenler inektiiiiir.


Hamallar:
Biz hep ineğiiiiiz.


Rıza Tevfik:
Babanız da bilmiyorduuuuuu...


Hamallar:
Hepimiz inek oğlu ineğiiiiiiiz...

 

Yazının ve Rıza Tevfik’in hikâyesinin namusunu korumak adına, orijinal hikâyede “eşek” olan kısımları “inek” diye değiştirerek yazdığımı belirtmeliyim.


Rıza Tevfik
meydanlarda 100 yıl önce söylemiş, Halide Edip 55 yıl önce yazmış fakat ben otosansür uyguluyorum.


Sorun bakalım, niye?


Söyleyeyim efendim. Ben Kemal Sunal’a “eşoleşek” yerine “bip” dedirtiliyorsa o lafı kullanmam.

Haberin Devamı


Korkumdan değil, Kemal Sunal’a saygımdan!

 

Spiker püskürten yanardağ: Eyyafyallayöküll

İZLANDA’da son olarak 1821’de patlamış olan bir yanardağ harekete geçti.


Televizyon haberlerinde birkaç kez rastladım. Ancak patlayan yanardağın adının televizyon haberlerinde yer almadığını “gazete okurken” fark ettim.


Çünkü aynı zamanda İzlanda’nın 5’inci büyük buzul dağı olan kütlenin adı fark edilmeyecek gibi değil: Eyyafyallayöküll.


Tam bir ağız büzüştürücü.


Bizim spikerlerin buzulun yanından yanından dolaşıp adını buyurmamalarının nedeni böylece anlaşılmış oluyor.


Bundan böyle spiker sınavlarının en kazık sorusu bu haber metni olur herhalde.


Hele bir de İngilizcesini yazarlarsa: Eyjafjallajokull.

Haberin Devamı


Sonrası “şok, şok, şok” tabii... 

Yazarın Tüm Yazıları