Ali Ersan ruhuyla bir uçak yolculuğu

Hürriyet Gazetesi, 1948 senesinde Londra’da düzenlenen Olimpiyat Oyunları’na katılan Türk kafilesinin seyahat edeceği uçağa Ali Ersan adlı muhabirini de yerleştirir.

Ali Ersan’ın geçtiği haberler, henüz genç ve atılım yapmaya hevesli Hürriyet Gazetesi’ni, diğer gazetelerin önüne geçirir bir anda.

Çünkü Ali Ersan, "Uçakta sporcularımız kağıt tabaklarla servis edilen yemekleri yediler... Uçağın koltukları şöyleydi... Bakın böyle uyudular ilk kez bindikleri uçakta..." gibi haberler yapmakta ve bu haberleri de fotoğraflarıyla birlikte geçmektedir.

*

Bu anlattıklarımı Altan Öymen’in Doğan Kitap tarafından yayınlanan anılarından okumuştum.

Altan Öymen, o yıllarda sadece gazete patronu ve belki yazı işleri müdürünün (bugünkü genel yayın yönetmeni) uçağa binmiş olduklarını yazar. Okuyucuların büyük bölümünün uçak seyahati ile ilgili pratik bilgilerden haberi yoktur.

Hürriyet muhabiri Ali Ersan, patronu ve müdürünün kanıksadığı ve anlatmaya değer bulmadığı şeyleri anlatarak başarılı olmuştur.

*

Dünya Kupası için yaptığım ilk Berlin seferinde bindiğim Airbus A330’la seyahat ederken aklıma Altan Öymen’in kitabı ve Ali Ersan geldi.

THY’nin filosuna kısa bir süre önce kattığı Airbus A330’la yaptığım yolculuğu kime anlatsam "Aaaaa! Ne güzel" dedi.

Bu durumda ben de Ali Ersan ruhuyla size uçağı anlatmayla karar verdim.

Bu alemde tek geçtiğim müdürüm, göklerin efendisi Uğur Cebeci’nin affına sığınarak (Yazmadan önce aradım bulamadım, senin eleman Tolga Özbek’le konuştum abi; hürmetlerden bir hevenk sunuyorum...) size uçak anlatayım.

Uçakta hemen önünüzdeki koltuğun arkasında bir ekran, koltuğunuzda da bir adet kumanda bulunmakta.

Ekranı kumandasız da -dokunarak-kontrol edebiliyorsunuz fakat kumandanın ayrıca süper özellikleri var.

Ekrandan başlayalım...

Öncelikle iki adet kamera seçeneğiniz bulunuyor. Bu kameralardan biri kokpitin görüş açısını yansıtıyor, diğeri de uçağın altında yer alıyor ve uçuş boyunca yeryüzünü seyretmenize imkan tanıyor.

Kokpit kamerasıyla uçağınızın kalkışını ve inişini canlı yayın şeklinde seyredebiliyorsunuz.

Özellikle inişi seyretmek müthiş bir his...

*

Uçak yolculuklarında ekranlarda beliren haritaları çok seviyorum. Bu uçakta harita kontrolü tamamen sizde.

Hem de sadece uçuş rotanızı değil, bütün dünya haritasını inceleyebiliyor, zum marifetiyle kasabalara kadar yaklaşabiliyorsunuz.

"Sadece o haritayla oynayarak dünya turu atabilirim" diye düşündüm, göz açıp kapayana kadar geçen yolculuğum sırasında.

Fakat erken konuşmamak lazım. Çünkü ekranın ve kumandanın marifetleri saymakla bitmiyor.

*

Ekranı kullanarak önerilen filmlerden birini seçip seyredebiliyorsunuz. Hem de istediğiniz zaman başlatıp istediğiniz zaman durdurabiliyorsunuz.

Uzun yolculuklarda "Filmi seyredeyim öyle uyurum" demiş ve filmden sonra da asla uyuyamamış biri olarak bu uygulamayı ayağa kalkıp "Bravo, fiyuuufiyt!" diye ıslık çalarak karşılıyorum.

Aynı şey dizi filmler için de geçerli. Yani uçakta ne yayınlanırsa onu seyretmek zorunda değilsiniz... Benim tercihim "Everybody Loves Raymond"ın bir bölümü oldu.

*

Sonra oyunlar var. Amiral Battı, Solitaire, 21, poker gibi oyunlar oynayabiliyorsunuz yolculuk boyunca. Ayrıca isterseniz, uçakta başka bir koltukta oturan arkadaşınızla karşılıklı tavla da oynayabiliyormuşsunuz, Tolga öyle söyledi.

*

Bir de müziklerden bahsetmek lazım. Geniş bir seçenek listesi sunuluyor yolcuya. 1980’ler de dinleyebiliyorsunuz, yolculuğunuzu çekilmez hale getirmek için Il Divo’nun albümüne de takılabiliyorsunuz.

Fakat tek bir albümün esiri olmak zorunda değilsiniz.

Dilerseniz, albümlerden istediğiniz şarkıları seçip kendi listenizi oluşturabiliyorsunuz ve yolculuk boyunca onları dinleyebiliyorsunuz. Ben öyle yaptım mesela.

*

Kumandanın marifetlerine gelince... Mesela koltuğunuzun kolunda bulunan bu cihazı bir telefon olarak kullanabiliyorsunuz.

Kredi kartınızı gösterilen yerden geçirdikten sonra yapacağınız konuşmanın dakikası 10 dolara mal oluyor. Yani konuşurken iyi de, öderken "Hangi elimle çevirdiysem o numarayı o elimi kuracağım! Tutma beni Nuriye, hem de dört yerinden kıracağım!.." diyebilirsiniz.

Bu sistem aslında yeni değil. Uçaktan bu yolla telefon açılabiliyordu ama her koltuktan mümkün olmuyordu...

*

Ayrıca bu telefonla uçak içi konuşma da yapabiliyorsunuz. Örneğin siz 27’nci sırada çapraz bebek ağlaması ateşi altında seyahat ederken, ballı arkadaşınız da 1A’da yani Business’da uçuyor.

Telefonu kaldırıp onu arayabiliyor ve "Biz burada mermer blok havasında servis edilen makarnayı yerken, senin orada şampanyayla karides kokteyli filan takıldığını biliyoruz. Ekonomi bölümü olarak halk ayaklanması tasarlıyoruz" diyerek taciz edebiliyorsunuz.

Ben bir ara uçuş görevlilerinden birine "Pilotun numarasını biliyor musunuz? Uçak kaç yapıyor onu soracaktım da..." diye muhabbet açmayı düşündüm ama sonra uygun olmayacağını fark edip sustum efendice...

*

Airbus A330, Tolga’dan öğrendiğim kadarıyla uzun mesafeli uçuşlarda kullanılıyor ama doluluk oranlarına göre Avrupa seferlerine de verilebiliyor.

Böyle bir uçakla seyahat etmenin tek kötü yanı ise, sonra bindiğiniz uçakları beğenmemek oluyor.

Hani bir kez Business uçtuysanız, sonra her ekonomi uçuşunuzda "O perdenin ötesinde neler olduğunu biliyorum..." diye gıcık olursunuz ya; işte öyle bir his yaratıyor insanda.

Yurtdışına çıkıyorsam batı istikametinde ilerlemeyi tercih ederim. Fakat "Senin uçak Kuzey Kore’ye gidiyormuş, 20 gün kalıp dönecekmiş" deseler, "Beni de götürsünler, Kuzey Kore’ye bile giderim ben o uçakla" derim, bu da böyle biline.

*

Ali Ersan ruhuyla anlatmaya çalıştığım bu uçak dilerim bir gün hepinizi gitmeyi çok istediğiniz yerlere uçurur.
Yazarın Tüm Yazıları