İNGİLİZ bilim insanları, Karadeniz’in bugün önlem alınsa bile asla geriye döndürülemeyecek bir tükeniş yaşadığını açıkladı.
Büyük balıklar gitti, küçük balıklar gitti ve meydan pisliğe, denizanalarına, manyak yosunlara kaldı.
Bizim kendi kendimize söyleyip, inanmaya da bayıldığımız efsaneler vardır: "Türkiye kendi kendine yeter... En zengin su kaynaklarına biz sahibiz..."
Al işte deniz bitiyor. Tuz Gölü bitiyor. Biten, tükenen yerleri saymaya başladığında fena oluyor insan.
"Toprak yoksa yokuz, su yoksa yokuz, tükeniyoruz" diyenlere "Yazıııık, iyi de insan ama kafayı börtü böcekle yemiş" muamelesi yapan zevatın en mühim meseleler diye baktıkları işlerin aslına yellenme kadar hükmü yok ya neyse...
Karadeniz’i bitirmişiz. Bitirene kadar saldırınca, bitiyor tabii; bu vandallığa nasıl dayansın canı doğanın.
Bir ara sigara paketlerinin üzerindeki "Cinsel iktidarsızlığa yol açar" ibaresiyle ilgili espri yapılıyordu: "Vatandaşlar bakkala koşup, aman ha, iktidarsız yapanından değil öldüreninden ver diye sigara istiyormuş" diye...
Ben de mesajı netleştirmek için "Karadeniz bitmiş!" yerine "Hamsi bitiyor!" diyeyim, belki silkinen çıkar.
Üstüne bir de nükleer santral şart artık di mi Karadeniz tarafına?
Tabii, tabii.
Kıtlıkta mı büyüdün, oy oy birader / Haydi ocakbaşına haydi ocakbaşına
CEP cihazının ekranında "ocakbaşıyla canlı bağlantı" manasına gelen Zübeyir’in adı yanıp sönmeye başladı. "Buyur kardeşim" dedim. "Doktoru getirmiyor musun?" dedi.
"O iş biraz karışık" dedim...
Zübeyir’in "doktor" dediği kişi, iki hafta önce kebap düellosuna çağırdığım, fakat henüz bir cevap alamadığım Profesör Osman Müftüoğlu.
Muayenehanesini basıp "Sakin ol hocam, testi kebabı yaptırdık, kırıp içini yiycez, sen de elin kolun bağlı seyredeceksin. Nu-ho-ho-ho!" diye kaçıracak halimiz yok.
Hocaya, geçen çarşamba sabahı 09.54’te cep telefonuma gelen mesajla seslenmek ve konuyu kapatmak isterim. Mesajı yollayan kişi, kebap mücadelesinde işkembesini siper etmiş güzel arkadaşım Domat’tır:
"Rüyamda gördüm seni/ çok beyaz geldin bana/ kıtlıkta mı büyüdün oy, oy birader/ haydi ocakbaşına, haydi ocakbaşına."
Parçayı "Oy Oy Eminem" melodisiyle okuyoruz...
Haydi hocam, gel kebaba gidelim, özümüze dönelim.
Bu arada size çok özel tüyolar da vereceğim.
Mesela akşam Hürriyet’in barına çiğköfte ve fındık lahmacun getirten ve halkı Standard votkasıyla bu güzellikleri lüpletmeye teşvik eden kişi kim? Olayların Dante ve "İlahi Komedya" bağlantısını da açıklayacağım...
Ocakbaşına kurulunca, gavurdağından sonra, çöp şişten hemen önce... Açıklayacağım hocam, merak etmeyin!