Paylaş
1941’in şubat ayında 19 bölüm sonrasında tamamlanacak olan romanın adı “Medarı Maişet Motoru”dur.
Sait Faik, tefrika halinde yayınlanan romanını bir kitap olarak bastırmaya kalkışınca işler karışır.
Yayıncılar kitabın sakıncalı bulunacağını düşünerek (ki pek de haksız olmadıkları anlaşılacaktır!) uzaklara bakarak ıslık çalar, “Çayını tazeleyeyim mi Sait?” gibi cümlelerle durumu geçiştirir, özetle yan çizer.
Sait Faik “ilk romanı” olan “Medarı Maişet Motoru”nun yayınlanmasını çok istemektedir.
Neticede annesi devreye girer, masrafları üstlenir, kapaktaki çizimi yapan Agop Arad’ın da desteğiyle 1944’te basılır roman.
*
2 bin adet basılan kitabın Bakanlar Kurulu kararıyla toplatılmasına kadar 99 adet sattığı söylenir.
“Medarı Maişet Motoru” yargılanır, Sait Faik bir de üstüne ceza öder, vesaire...
Sansürlü hali, 1952 yılında “Birtakım İnsanlar” adıyla bu kez Varlık Yayınları tarafından basılır.
Benim ilk okuduğum hali de buydu zaten.
Çok gençtim, kitabı okurken “Yahu bu kitabın nesini sansürlemiş olabilirler ki?” diye epeyce düşündüğümü hatırlıyorum.
Daha sonra kütüphanesinde gözü gibi sakınarak sakladığı 1944 model ilk baskısını okumama izin veren sahaf bir ağabeyimin desteğiyle “sansürsüz” halini okudum.
“Yahu bu kitabın nesini sansürlemiş olabilirler ki?” sorusunun cevabını yine bulamamıştım açıkçası.
Kitap, 2012 yılına kadar “Cezaevlerine sokulması sakıncalı yayınlar” listesindeki yerini korudu en azından.
Saçmalığın daniskası işte ama memleket normalidir, alışığız bu tuhaf hallere!
*
Türkiye İş Bankası Yayınları, yılın ilk aylarında “Medarı Maişet Motoru”nun güzel bir baskısını yaptı.
Romanı hem orijinal haliyle bastı, hem de zamanında “sakıncalı” bulunan kelimeleri, bölümleri “koyu harflerle” vererek sansürün saçmalık boyutunu da göstermiş oldu.
Mesela Sait Faik iki kanepeden bahsederken “çok rustik” demiş. “Rustik” belli ki estetik açıdan “kırsal” hava taşıyan kanepeleri tarif etmek için kullanılmış ama sansür affeder mi; “Rusya’dan, Ruslardan mülhem” denilerek üstünü çizivermiş.
Mesela bir yerde “İşimiz bozuktur” demiş, caaart “bozuk” kelimesinin üstü çizilmiş.
*
Ama Sait Faik de kaşınmış ha!
Mesela şöyle “büyük” laflar ettirmiş kahramanlarına bazen: “Kendi kendine dersin ki: ‘Yarabbim! Bir insana, bir senede verdiğin buğday, mısır, patatesi yirmi beş köylü bir kasabaya versen o kasaba da, köyler de doyar!’”
Tahmin ettiniz: “Cart!”
Mesela İkinci Dünya Savaşı’nın endişeli umutsuz günlerinde şöyle yazmış: “Bu dünya ergeç, hatta benim bile ümit etmediğim şekilde, insanları hayretlere gark edecek şekilde düzelecektir!”
Vay, sen misin umutlu umutlu konuşan: “Cart!”
*
Yıl 2014.
“Medarı Maişet Motoru”nu 70 yıl sonra “karşılaştırmalı” olarak sansürsüz okuma imkânımız var; sevinin küçükler, övünün büyükler.
Deeermişim!
Yunus Emre’nin sansürlendiği, “Şeker Portakalı”nın kesik yediği, Edip Cansever’in “Masa da masaymış ha!”sındaki biranın kaşıntı yaratıp ayıklandığı, “Bazı kitaplar bombadır” kafasının esip gürlediği günlerdeyiz hâlâ.
Bugünleri de işte böyle “Yahu bunun nesini sansürlemiş olabilirler ki?” diye hayretle ve gülerek anacak çocuklar çıkacaktır.
70 yıla kalmasın da...
Paylaş