1947 model rakı tartışması

CUMA akşamı çocukluk arkadaşlarımla buluşmak için çıktığım Beyoğlu’nda salınan kalabalığa şöyle bir baktıktan sonra “Oooo, İstiklal tıksırgaç kaynıyor” dedim kendi kendime...

Başbakan’ın “Aksırıncaya, tıksırıncaya kadar içiyorlar” yorumu üzerine bir kadeh atmak şart olmuştu.
Alkol övülecek bir hadise değil; dengeyi tutturamazsan zararı büyük.
Ama nasıl içmeyene musallat olmayacaksan, içenin keyfine de karışmayacaksın.
Malumunuz, “alkol tartışması” yeni değil, asırlardır akşamcılar kaçmış, yasakçılar kovalamış.
Eski tartışmalar arasında “en eğlenceli” olanlardan biri 1947 yılında yaşanmış.
Geçen sene sahafta bulduğum “Rakı Fiatlarının İndirilmesi Karşısında Memleket Aydınlarının Düşünceleri” isimli kitap sayesinde haberdar olduğum tartışma pazar neşemiz olsun...

1940’larda vatandaşı yüksek alkollü içeceklerden (Kibarca rakı demek oluyor!) uzaklaştırmak için, şarap ve bira gibi düşük alkollü içkilerin fiyatları düşürülürken rakının fiyatı aynı bırakılıyor.
Rakı diğerlerine göre pahalı olunca tüketimi yıllık 8 milyon litreden 5 milyon litreye kadar geriliyor.
Bu süreçte şarap ve bira da haliyle yükselişe geçiyor.
Buraya kadar “iyi, hoş...”
Fakat “yüksek alkol” arayan kitle rakıyı pahalı bulunca daha tehlikeli hobiler geliştirmeye başlıyor; mesela ucuz olan ispirto!
Hükümet ispirtonun yaygınlaşması, bu yüzden ölümlerin yaşanması üzerine 1947’de rakı fiyatında litre başına 1 liralık indirim yapılacağını duyuruyor ve ortalık karışıyor.
Bahsettiğim kitap bu indirim üzerine basında aleyhte çıkan makale ve karikatürlerden derlenmiş ve Yeşilay tarafından bastırılmış.
Yeşilay Genel Başkanı Fahreddin Kerim Gökay’ın bir vecizesiyle(!) başlıyor maceramız: “Vatandaşlarım, yılbaşı gecesi uyuşuk bir bünye ile ana rahmine düşecek her yavru, mariz ve dejenere bir insan olacaktır. O gece fazla içkiden sakınınız.”

Yıl 1947.
Genel pahalılıktan şikâyetçi olanlar rakıda yapılan bu indirim üzerine muhalefet motorunu çalıştırıyor tabii.
Burhan Felek, Cumhuriyet’teki “Hadiseler Arasında Felek” başlıklı köşesinde olaya matrak bir giriş yapıyor.
Sürekli işe geç gelen, erkenden de tüyen bir memurun hazırcevaplığını konu alan hikâyeden yola çıkıyor.
Amiri, tembel çalışanı “Sabah geç kalıyorsun, akşamları da jurnalden evvel çıkıyorsunuz” diye uyarıca şu cevap gelmiş:
“Hakkı âliniz var beyefendi. Bendeniz de diyorum ki madem sabahları erken gelemiyorum, bari akşamları erken gideyim...”
Felek bu mantığı kullanarak yorumluyor rakı indirimini ve şu espriyi patlatıyor: “Madem ki piyazı ucuzlatamadık, bari rakıyı ucuzlatalım!”

Bedii Faik de Son Saat’te “Ayyaşlara Açık Mektup” yazmış.
Mektubunna “Sayın biçareler, Hükûmeti Cümhuriyemizin herkesten evvel sizleri düşünmesi, doğrusu kıskanılmıyacak gibi değil...” diye başlıyor Bedii Faik ve ironik bir dilekle bitiriyor:
“...Vallahi bir içip bin şükredin...
Hani yüz sene, bin sene bekleseniz Recep Peker ve arkadaşları kadar yufka yürekli büyükler bulamazsınız.
İçtiğiniz rakının ateş pahası yüzünden boyalı ispirtoya el attığınızı görünce nasıl iki gözleri iki çeşme hemen sizleri kurtarmaya koştular.
Halbuki bizler de tereyağının pahalılığı yüzünden hilelisini, yumurtanın kazık fiatı dolayısiyle bayatını, sütün mâlum satışı karşısında sulusunu alabiliyorduk.
...Şimdi size (biçare ayyaşlara) olan bu düşkünlüğü ve üzerinize titreyişi görünce aklıma geldi:
Oldu olacak, bari şöyle birkaç akşam çekerken, meze fiatlarının pahalılığından şikâyet ederek olmıyacak şeyler yemeğe kalkıverseniz...
Belki sıhhatinizin gene tehlikeye girdiğini görerek bu sefer yiyecek fiatlarını indirmeği düşünüverirler!”

Bu hikâyeyi oturduğumuz ocakbaşında arkadaşlarıma anlatırken -söylemesi ayıp- çöp şiş gelince “Tuz kekik ekem mi? Derdimi sana tökem mi?” şeklindeki özlü sözü tekrarladım.
“Tuz, kekik, rakı tök! Tıksıralım bakalım” cevabı geldi.
Aklı başınızda tutacak kadar içiniz, keyfiniz daim olsun.
Herkes işine baksın, içen içmeyene, içmeyen de içene salça olmasın.
Kapiş?..
Yazarın Tüm Yazıları