Paylaş
Öyle sıradan, baş edilebilir, atlatılabilir cinsten bir “bela” da değil bu.
Bir “sendrom”, iç dünyamızın tarumar oluşu.
* * *
Gündüz çalışırken, toplantılarda, arkadaş ortamlarındayken sorun yok. Bugün neler oldu; kim, hangi konuda neler dedi, aklımıza bile gelmiyor.
Ama akşam olup da dinlenme moduna geçtiğimizde, tatil günlerinde, gece geç vakitlerde televizyon bizi esir alıyor. Aklımıza, düşüncelerimize, muhayyilemize nüfuz ediyor. İpin ucunu ele geçiriyor, bizimle oyun oynuyor adeta. Kendimiz olmaktan çıkıyor, televizyonun emrinde, televizyona teslim olmuş bir ruh haliyle, oradan oraya zıplayıp duruyoruz.
Bize komut veriyor adeta.
“Bu programdan hoşlanmadın mı, öteki kanala geç. Hayır hayır, sakın kapatma. Bunu da beğenmediysen, daha birçok program var, onları da dene.”
Yüzlerce kanal, gez gez bitmiyor.
Hele içinden birine takıldıysan, artık bu akşamı, hatta bu geceyi de kaybettin demektir.
Televizyon bağırıyor: Yaşasın, yine ben kazandım.
* * *
Hayatta hiçbir karşılığı olmayan diziler; gerçek dışı, ölçüsüz, duygusuz filmler; bizleri ekran başında tutmak için zorlama espriler, ne ararsanız bulabilirsiniz.
Her anlayışın, her ideoloji, dünya görüşü, yaşam biçimini seçmiş olanın takılıp kalacağı bir format mutlaka bulunmuş; televizyon “kültürünün” dışında bir tek kişinin kalmaması için her türlü önlem alınmıştır.
Asıl öğretici, aydınlatıcı olması gereken tartışma programlarının çoğu bile, içi boş, sıradan, hiçbir derinliği olmayan, sadece kendi dünyasının sığ sularını köpürtme gayretinde, tutarsız, sevimsiz, estetik ve nezaketten uzak programlar haline gelmiş.
* * *
Televizyon konusunda şu sonuçlara ulaşmak mümkün:
• Televizyon, elimizdeki en değerli hazinemizi zamanımızı çalıyor.
• Tartışma programlarının çoğu, insanları geriyor.
• Dizilerin çoğu, insanları gerçeklerinden alıyor, hayal pompalıyor. Hiçbir zaman gerçekleşmeyecek kurguların heyecan ve stresini yaşatıyor.
• Okumaktan, düşünmekten, “tefekkürden” uzaklaştırıyor.
• İnsanları aile olmaktan çıkarıyor, “akşamları ekran başında toplanan yabancılara” dönüştürüyor. Ya da başka odalarda, başka başka dünyalarda dolaşan sanal beraberliklere dönüştürüyor.
• Çocuk sahipsiz, ilgisiz, sevgisiz bir varlık olarak, evin bir köşesinde internete teslim ediliyor.
• Uyku ve dinlenme saatini alıyor elimizden Gündüzleri işinin başında sürekli esneyen, yorgun gözlerle etrafında olanları anlamaya çalışanlarımızın çoğu televizyon mağdurudur.
• O kadar zamanınızı verdiğiniz, duygularınızı kattığınız, stresini yaşadığınız bu durumdan geriye hiçbir şey kalmıyor.
* * *
Bunlar uzayabilir.
Tek çözüm yolu var: Seçici olmak.
Neyi, ne kadar izleyeceğimizi önceden belirlemek ve kendimizi programların akışındaki “cazibeye” kaptırmamak.
* * *
Hayatımızın kalitesini tercihlerimiz belirliyor.
Ve elbette tercihlerimizin ardında duran kendi irademiz, kendi hayatımızın da yönünü çiziyor.
Paylaş