Yaklaşık 20 yıl önce her yerini dolaştığım Kaş’ı, çok genişlemiş buldum. Yamaçlar, derin ve aman vermez yükseklikler bina dolmuş. Ama güzelliğinden yine de bir şey kaybetmemiş.
Kaş limanı ise 20 yıl önceki haliyle duruyor. Tekneler için yetersiz. Kuzeyde bulunan Bucak koyu ihale edilirse, 2000 tekne alacak kapasitesiyle korunaklı bir liman olabilir. Aslında görüşmeler devam ediyor. Kaş kısa sürede Akdeniz’in en büyük marinasına kavuşabilir. Tabii bir de havaalanı lazım. Kaş, tek başına bir güzellik değil. Çevresinde hem denizden, hem karadan gezilebilecek pek çok doğal ve tarihi alan var...
TURKUAZ BÖLGEDE KIRMIZI HAT
Homeros’un ünlü İlyada destanında kısa bir öyküyle anlatılan Kaş, Kalkan kıyıları, şu sıralarda stratejik hava ve deniz alanlarıyla siyasi arenada hararetli tartışmalara sahne. Burada, komşu Yunanisan’la zaman zaman kavgaya neden olan kayalık ve yerleşim olmayan irili ufaklı ada parçaları var. Ada kayaları çok olan bölgede in cin yaşamıyor ama kopan fırtına çok. Bizim kıyılarımız nerede biter, geçiş iznini kim verir konusu, 40 yıldır sürmekte. Bu nedenle her iki ülke, en pahalı jetlerini ve en nadide pilotlarını kaybediyor.
Hatırlarsınız, 23 Mayıs’ta Yunan ve Türk savaş uçakları birbirleriyle Girit açıklarında "güç sınaması" yaşadılar. Bana göre, biraz oyun oynadılar. Buna havacılık tabiriyle "it dalaşı" deniyor. Ben bu tabiri çok çirkin buluyor ve olsa olsa iki centilmen pilotun tanımlı alanda karizma göstergesi olarak tanımlıyorum. Sonuçta uçaklar düştü, Yunanlı pilot öldü, Türk pilot da son anda mucize eseri kurtuldu. Bu yeteneklerin yetişmesi, uçaklardan daha önemli. Bunu bilen iki tarafın genelkurmay başkanları, sıcak görüşmeler yaptılar ve bu tip olayların olmaması için karara vardılar. Umuyorum ki bundan sonra bu denizlerde barış hakim olacak.
Ben it dalaşı tabirini çok yavan buluyorum. Çünkü iki tarafın pilotları da bana göre son derece centilmen ve zarif subaylar. Diplomatik alandaki başarısızlıklar, onların üstüne kader diye yazılıyor. Neyse, biz havada sortiler yapan jetleri bir yana bırakıp, bizleri takip eden yunuslara dönersek, işte o zaman karşımızda Kalkan’ı buluruz.
KAŞ’I AŞAN BELDE: KALKAN
Kalkan, Atalya’nın ilçesi olan Kaş’a bağlı ve ondan 25 kilometre uzaklıkta bir belde ancak şu anda artık Kaş’tan daha büyük ve kalabalık. Son yıllarda Akdeniz’de bir İngiliz kasabası görüntüsünde. İngilizlerin satın aldığı arsalar ve yaptırdığı villalarla dolmaya başladı. Aslında sayıları 30 bini bulan İngilizler, Türkiye’yi bir anlamda AB’ye sokuyor. Ama şu sıralar denizden çok, oldukça uzun süren tapu işleri konuşuluyor. Bence İngilizler’in ilk öğrendikleri Türkçe kelime, tapu.
Muhteşem bir koyun kıyısında olan Kalkan, otelleri, pansiyonları, restoranları ve alışveriş merkezleriyle, her yıl binlerce turist çekiyor. Yat limanı, uğrayan teknelerin her türlü ihtiyacını karşılayabilecek kapasitede. Mimari yapısı ve kent dokusu biraz bozulsa da beyaz boyalı eski evleri, dar temiz sokakları, pencere ve bahçelerden sarkan rengarenk çiçekleriyle tipik bir Akdeniz balıkçı kasabası burası. Eski adı Kalamaki. Tahmin edersiniz, yüzyıl başlarına kadar nüfusunun ağırlıklı bölümü Rumlardan oluşuyormuş. Kent merkezindeki Kocayaka camii, eski bir Rum kilisesi.
İçi denize girmek için pek uygun değil. Ancak dolmuşlarla çevredeki plajlara gidilebiliyor. Bunlardan biri Kaş yolu üzerindeki Kaputaş plajı. Ayrıca Patara ve Kekova da çok yakın. Marinadan kalkan teknelerle günübirlik turlara da gidebilirsiniz. Toros yaylaları da çok yakın; en bilineni Bezirgan Yaylası ve İslamlar köyü. Buralarda hava sıcaklığı, kıyıya göre dört beş derece daha düşük. Sürekli esen rüzgarlar da serinlik sağlıyor. Yayla turu düzenleyen seyahat acentelerini Kalkan marinasında bulabilirsiniz. Ayrıca çok sayıda güvercini barındıran Güvercinlik Deniz Mağarası, iki kilometre mesafede ve tekneyle de ulaşılabiliyor.
Kalkan koyunun tam karşısında Gurmeli adası var. Sahile bir mil uzaklıkta. Alt ucunda bir kayalık ada daha bulunuyor, balıkçılar burada ağ atıyorlar. Bu bölgedeki kayalık adalar, Türkiye sınırında, ama rota üzerindeki Yunanistan’ın Meis Adası’na doğru olan adakayalıkların durumu belirsiz. Buradan rota aldığınızda Meis Adası’ndaki Stefanos fenerini görebilirsiniz. Yine bu bölgede bulunan Kaptanoğlu kayalığına dikkat etmelisiniz.
BİR LİKYA KENTİ: KAŞ
Antalya’ya 200 kilometre uzaklıkta, deniz kıyısında küçük bir sayfiye yeri olan Kaş, üç mil uzaklıktaki Yunan adası Meis’le komşu. Kaşlıların meşhur şakasıdır; "Burası Kaş, orası göz" derler. Kaş’a giderken, Akdeniz’in en güzel mavilerini, doğanın en güzel yeşillerini görebilirsiniz. Kaş bir Likya şehri; eski adı Antiphellos. Karya ve Likya bölgeleri arasındaki bağlantıyı sağlayan yolların kesişme noktasında bulunan Antiphellos, aynı zamanda bir ticaret limanıydı. Ancak tarihi eserleriyle birlikte, tam bir doğa cenneti de. Çukurbağ Yarımadası bir dil gibi denize uzanır, aynı zamanda üç kilometrelik iyi bir yürüyüş parkuru olan bu bölgede, dolunayın denizle dansı eşsiz bir manzara oluşturuyor.
Aynı zamanda bir dalış ve yamaç paraşütü merkezi olan Kaş’ın içinde ve çevresinde çok güzel plajlar bulunduğu gibi, günübirlik tekne turlarıyla da denizin keyfi çıkarılabiliyor: Kaş-Kekova (Batıkşehir) - Üçağız-Kaleköy turları, Meis turları, Mavi Mağara-Kaputaş Plajı-Kalkanturları, Kalkan-Patara-Xanthos-Saklıkent-Tios turları bunlardan en popülerleri...
BUCAK VE BAYINDIR
Kaş’ın kuzey yakasında, Çukurbağ yarımadasına üç mil uzaklıkta bulunan Bucak Koyu, bazen aldığı kuvvetli lodoslarla yelken sporu için ideal bir bölge. Sabah kamaranızdan görülen devasa dağlar, size senfoni dinletecek kadar ilham verir. Ben bu dağlara bakarak en az 12 kere Mozart’ın senfonilerini dinledim, hem de ipod ile. Size de tavsiye ederim. Bu bölgede bulunan Barbarossa Otel, konaklamak için cazip bir yer.
Bayındır koyu ise Kaş limanına bir mil uzaklıkta, korunaklı bir koy. Kökova yönünde yine bir sürü adakayalıklar var. Çok dikkatli olmalısınız, hem uluslararası sulara girmemelisiniz, hem de daha önce birçok teknenin yaptığı gibi kayalıklara çıkmamalısınız.
YÜZYILIN EN ÖNEMLİ KEŞİFLERİNDEN: ULUBURUN
Gelelim uluslararası pek çok kaynakta 20. yüzyılın en önemli 10 keşfi arasında gösterilen Uluburun Batığı’na... 1981 yılında bir süngerci tarafından arkeologlara bildirilen batığın, sadece sualtı kazısı, bugünlerde İstanbul’daki Marmaray kazısında rastlanan batıkları da araştıran Doçent Cemal Pulak’ın başkanlığında 11 yıl sürmüştü. Bugüne kadar ulaşılabilen en eski gemiden kalan eşsiz eserler, Temmuz 2000’de Bodrum Müzesi’nde kendine ait özel salonda sergilenmeye başlamıştı. Bu arada, 360 Araştırma Grubu’nun Urla’da orijinaline benzer yöntemlerle inşa ettiği Uluburun II, denize indirildi, gerçek geminin rotasında seyretti ve 3300 yıl önce battığı yere, Kaş sularına demirledi. Kaş Deniz Araştırmaları Derneği bugün, Geç Tunç Çağı’na ait bir gemi olan Uluburun batığının o çağa uygun olarak inşa edilecek bir limanda durması için çalışıyor. Bucak Denizi buna uygun. Bu koydaki bir alanın antik liman projesine tahsisi için çalışmalar sürdürülüyor. Uluburun teknesinin yeni replikası dernek tarafından şu sıralar yaptırılıyor. Daha sonra Limanağzı’nda, sadece Cumhuriyet Bayramı değil, Kaş’ta turizm sezonunun sonu anlamına gelen 29 Ekim’de batırılması planlanıyor. Bir de son yıllarda dalış turizminde ön plana çıkan Kaş’ta bir Arkeopark yapma projesi var. Önce Uluburun teknesinin, daha sonra değişik dönem gemilerinin birer kopyası yapılarak batırılması planlanıyor. Bunun için kaynak arayışları sürüyor.