Akdeniz’in turkuvaz renkli sahillerinde kuş uçuşuyla Antalya-Alanya
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Bugün, Antalya-Alanya arasındaki bölgeyi havadan gezeceğim.
Pilot Ali Kadir Sungu ile yeni bir maceraya atılmak üzere Antalya Havalimanı’nda apronda motor çalıştırma izni beklerken, bölgenin durumu geliyor gözümün önüne: Akdeniz çanağındaki en güzel kıyılara sahip Antalya, yeni yatırımlar sayesinde hızla gelişiyor; iç ve dış turizm artıyor. Merkezde ve kıyı şeridinde her gün yeni bir otel, yeni bir tesis açılıyor. Bu gelişmeler planlananın üzerinde bir hızla yapılıyor olsa gerek ki, altyapı çalışmaları bir türlü eşzamanlı bitirilemiyor. Antalya Büyükşehir Belediyesi ve yerel belediyeler el ele vermiş, büyük bir süratle çalışıyorlar. Antalya merkezi ve havaalanı yolu, Miami’den gelen palmiyelerle süslendi. 20 yıldan beri el değmeyen kıyı şeridindeki yolların çoğu, bugün Florida’dakilerden bile daha iyi durumda.
Antalya Havalimanı’nda ise yeni pist ve apron çalışmaları devam ediyor. Artan uçuş sayısı sonucunda büyütme çalışmaları yapmak kaçınılmazdı. Son yıllarda hayatımıza giren Pegasus, Atlas Jet ve Onur Air gibi şirketlerin tarifeli seferleri sayesinde uçak bileti pazarı kızıştı. Bilet alacağınız zaman, milyarder bile olsanız, farklı havayollarının cazip fiyatları karşısında kafanız karışıyor. İstanbul’dan Antalya’ya gelirken kullandığım Pegasus Havayolları, Amerika’daki birçok havayolundan daha dakik servis veriyor. İkram ve iniş-kalkış mükemmel.
Beklenen izin geliyor, motoru çalıştırıyoruz. Birkaç dakika sonra havadayız. Rüzgar sıfır, sıcaklık 30 derece. Kuzey yönünde trafik yoğun. Devamlı uçaklar iniyor, uçaklar kalkıyor. Antalya’nın sadece kıyıları değil, semaları da dolu.
SİVRİSİNEK YATAĞI BELEK MUHTEŞEM TESİSLERLE DOLU
300 metre irtifada yapılan güzel ve kısa bir seyirle Antalya’dan Alanya’ya giderken ilk büyük tatil beldesi Belek’e varıyoruz. Yıllarca buralarda uçmuş ve çalışmalar yapmış biri olarak gözlerime inanamıyorum: Belek’te bir inşaat patlaması olmuş. Kıyı, köşe, her yer muhteşem görünümlü tesislerle dolu. Kremlin Sarayı, Venedik gibi konseptli oteller sıra sıra... Bunların hemen arkasında ise uluslararası standartlarda golf sahaları ve deluxe golf tesisleri var. Bir zamanlar sivrisinek yatağı olan Belek’in bu hale geleceğini kim tahmin ederdi ki?
SİDE MÜZESİ’Nİ GÖRMEDEN DÖNMEYİN
Denizci olunca, insan koylara ve kıyılara daha dikkatli bakmayı öğreniyor. Pilot Ali Kadir Sungu ile altımızdaki turkuvaz rengi kıyılara bakıyoruz. Dağlarda başlayan ormanlar, denizin dibinde de devam ediyor gibi; öyle bir renk egemen doğaya... Denizin tabanındaki taşlar 300 metre yüksekten tek tek seçiliyor. Vizörden mi bakayım, bu güzelliği çıplak gözle mi seyredeyim diye düşünüyorum; kafam karışıyor. Akdeniz’in Türkiye kıyıları hem tekne gezileri için çok uygun hem de karada yapılacak antik şehir gezileri için. Ben bunları düşünürken, Side’ye varıyoruz. Arkeologların daha çok işinin olacağını düşündüğüm bu bölgenin benim için ayrı bir önemi var. Antik Side’nin simgesi nardır. Biraz hayal gücüyle, ağzı hafif açılmış bir nara benzeyen Side’de yapılaşma çok fazla. Bundan 25 sene önce ufacık, şirin pansiyonlarda kalırdık. Şimdi ise devasa yapılar var, daha kötüsü plansız inşaatlar gözü rahatsız ediyor.
Eğer yolunuz Side’ye düşerse, antik tiyatroyu ve Side Müzesi’ni görmeden ayrılmayın burada. Müzede geçireceğiniz birkaç saat hayatınıza çok şey katacak.
KUŞ UÇUŞUMUZ KARTAL UÇUŞUNA DÖNDÜ
Antik Side’ye veda ederken Avşallar bölgesinin üzerinden uçuyoruz. Burada da sahil yeni tesisler, denizde yüzenler ve teknelerin arkasına bağlı paraşütle parasailing yapanlarla dolu. Kıyılar o kadar geniş ki, herkese yer var. Denizi şimdikilerden daha çok sevecek bir nesil yetişene kadar da dolacak gibi durmuyor.
Bu sırada kuç uçuşumuz kartal uçuşuna dönüşüyor. Gittikçe yükseliyor, aşağıya 900-1000 metreden bakıyoruz. Alanya’ya bir bakıyoruz, karşımızda dev bir burun! Doğanın kendi elleriyle, rüzgar, tuz, deniz ve güneşle yonttuğu adeta devasa bir heykelin karşısındayız. Yarımadanın üzerindeki inci gibi Alanya Kalesi tam karşımızda.
Alanya ileride cruise turizmi için ideal bir merkez olacak. Çünkü limanı dev gemiler için çok uygun ve korunaklı. Zaten burada antik tersaneler varmış. Yakın zamanda okuduğum Özgen Acar imzalı yazıya, Alanya Kalesi içinde bulunan antik gemi çizimleri eşlik ediyordu. Bu kıyılardaki beş bin senelik teknecilik tarihinin bugün de devam ettiğini görmek, beni çok mutlu ediyor.
Gözümüz yukarıda, süratle Toroslar’a doğru uçuyoruz. Yukarı tırmanırken Kaptan Eudomos’u düşünüyorum. Binlerce yıllık lahidinde ne yazıyordu: Son limana girdi, demirledi gemi / çıkmamak üzere / çünkü ne rüzgardan / ne de gün ışığından yarar var artık
DAĞLARIN ARKASINDA YENİ MERKEZ OLUŞUYOR
Artık bin 500 metrede, kızgın güneşten uzakta, Toroslar’ın karlı tepelerinin eşiğindeyiz. Manavgat Şelalesi’nin doğuş noktasındaki bir doğal göl çıkıyor karşımıza. Sonra Toroslar’ın arkalarındaki Akseki Yaylası’na bakıyoruz yukarıdan. Bu arada, Akseki deyip geçmeyin; buradan çok zengin çıkar. Amerika’da Aksekili ne çok dolar milyarderi gördüm ben. İleride Manavgat Oymapınar Barajı var. Burada yeni bir turizm havzası oluşuyor.