Paylaş
Konunun başına dönersek bugünlerde Digitürk’ün hummalı bir çalışması var. Ligin kalitesini yükseltmeyi hedefliyorlar. Ve bu uğurda dillerde Maraton programı ve Erman Toroğlu’nun adı dolaşıyor...
Kaos ortamı oluşur
Birçok ismin görüş bildirdiği bu konuda okuduğum en güzel yazılardan biri Mehmet Demirkol’a aitti. Demirkol’un o muazzam yazısına ben de sonuna dek katılıyorum. Sivri ve sakınmayan bir dili kargaşanın arasından çekerseniz elinizde kalan tek şey daha korkak sorgulanan ve daha çok yoğunlaşan kaos ortamı olur. Çarpık görüntüleri sorgulayanlardan kibarlık bekleyip, milyonları temsil ederken yakışıksız cümleler kullanan kanaat önderlerini alkışlarsak 2015 için attığım başlıklar tozpembe kalır...
“Ligin kalitesini artırmak” garipliğini bir kenara bırakıp ticari anlamda bakarsak karar tamamen Digitürk’ün tasarrufundadır. Digitürk doğal olarak önce kendini düşünecektir.
Kadınlara ofsaytı öğretti
Öte yandan, Erman Toroğlu’nun görüşlerine katılırız ya da katılmayız. O ofsayt der biz “buz gibi gol işte” deriz. Ya da tuvalet kağıdıyla kale çizgisi çekince yadırgayabiliriz. Ama Erman Toroğlu’nun olaylara ve olgulara yaklaşırken kullandığı üslup tamamen bizdendir. Bu ülkedeki kadınlar ofsayt kuralını öğreten Erman Hoca’dır. Futbolcular maçtan sonra “bu karara federasyon ne diyecek” değil de “Erman Hoca o pozisyonu nasıl değerlendirecek” diyorsa, bu Erman Toroğlu’nun adaletine olan güveni simgeler.
Seveni kadar nefret edeni de olan isimler her zaman tepede olmuştur. Çünkü başarının ilk sonucu insanları 2’ye bölmesidir. Bu durumun en büyük örneklerinden biri olan Yılmaz Özdil için Ertuğrul Özkök şöyle yazmıştı; “Savunduğu fikri benimsemeseniz, hatta taban tabana zıt olsanız bile ilgisiz kalamıyorsunuz. Ya gizli, ya açık hayranı oluyorsunuz.”
Spor camiası için de Erman Toroğlu bu konumdadır. Sevenleri ve nefret edenleri de Erman Hoca’nın Hürriyet’teki yazılarını okumaya devam edeceklerdir.
Ya Ölçü Ya Erman Hoca Ya da Marduk
BU konudan kopmayıp Murat Aksu-Yıldırım Demirören atışmalarına bakarsak, Türk futbolunun açıksözlülükle imtihanına tanık oluruz. Murat Aksu, Yıldırım Demirören’e “şımarık zengin çocukları gibi davranıyor” diyor. Dillendirdiği garip yakıştırmaların arasında, ikisinin de giydiği forma aynı; siyah beyaz!
Bir tarafta “futbolun marka değerini düşürüyor” diye hedef alınanlar, diğer tarafta başkan adaylarının cümleleri; “Beşiktaş, Demirören’e borcunu Eski Açık’ı ‘Milangaz’ tribünü yaparak öder.”
O da gaza basıyor
Sahaya çıkan iki futbolcu da kaptan olmak istiyor. Ve takımın yeni kaptan adayı, mevcut takım kaptanını sırf bu uğurda tribünlerin önüne atıyor. Küfür edenleri alkışlıyor, bir gaz da o veriyor. “Beşiktaş ‘adam gibi’ yönetilecek” diyor. “Kulübü ‘adam gibi’ yönetemeyen” o başkanı seçenlere sığınıyor. Güvendiği kitle de, kendi deyimiyle “adam gibi yönetebilen bir başkanı seçemeyen” o camia... O camiadan kendisine oy istiyor!
Yıldırım Demirören’in başarılı olduğunu söylemiyorum. Ama bu, benim gibi camia dışından birine bile böyle konuşma hakkını vermezken, aynı görev için yarışan denk seviyedeki biri bu cümleleri nasıl söyler? Yakışır mı Süleyman Seba’nın oturduğu o koltuğa?
Dönemsel başkanlık için mücadele edenlerin söylediği bu sözlere en güzel cevabı da Seba vermişti zamanında. Kendisine sunulan onursal başkanlığı “Bu onur sadece Baba Hakkı’ya aittir” deyip reddetmişti.
Beşiktaş tribünleri ise Şeref Görkey ve Baba Hakkı’nın fotoğraflarıyla hazırladıkları bir pankartta “Şeref’inizle Oynayın, Hakkı’nızla Kazanın!” diyordu.
Sadece beyaz camda
Şimdi bu seçim yarışında ya iki taraf da Beşiktaş’ın değerlerini yok saymadan yarışıp, hakkıyla kazananı alkışlayacak...
Ya da Erman Toroğlu’nun sivri kılıcıyla burun buruna gelmemek için uzak durup çiçekli, pırıl pırıl bir futbol ortamına doğru koşacağız... Tabii sadece beyaz camda!
Ve o zaman 2015’e giden yolda, “kirli futbol ortamı”nı temizleyebilecek tek güç Marduk olacak...
Paylaş