Paylaş
Bir pazar sabahı...
Telefonun o “acı çığlığı” hâlâ kulaklarımda...
Nereden seçtim bu saçmasapan zil sesini?
Ekrana bakıyorum... Tanıdık bir isim... “Cevapla”ya bastığımda içimden saydırdığım küfürlere rağmen “Hayırdır canım nasılsın?” diyorum.
Hattın öbür ucundaki ses sabahın körüne yakışmayacak kadar şen şakrak ve heyecanlı; “İzzet, mutlaka röportaj yapman gereken biri var. Boğaziçi Film Festivali için İstanbul’da. Hollywood’dan gelmiş.”
Röportaj lafını duyunca bir cezve dolusu Türk kahvesi içmiş gibi uyandım. Vay vay vay hem de bir Hollywood ünlüsüyle.
“Dur tamam sakin ol! Kim bu gelen?” diye soruyorum.
“Omar... Omar Metwally!” cevabını alır almaz gayriihtiyari “Kim?” diye tekrar sordum. Sonra da patavatsız bir şekilde “Omar Sharif’ten aşağısı beni kurtarmaz!” diye telefonu kapattım.
Tam yastığımla yarım kalan aşkıma geri dönüyordum ki içime bir kurt düştü.
Aldım tableti elime, Omar Metwally yazdım.
İlk birkaç seferde soyadında yaptığım hatalardan dolayı pek bir sonuca rastlamadım, fakat sonunda “kibar” arama motorunun “Bunu mu demek istemiştiniz?” sorusunun yanıtıyla istediğim bilgilere ulaştım.
Fotoğraflara baktığımda bir de ne göreyim?
Ulan ben bu adamı tanıyorum, hem de çok iyi tanıyorum!
Spielberg’ün “Münih” filmindeki Ali, “Grey’s Anatomy”deki Jesse bu! “Alacakaranlık” serisindeki vampir arkadaşlardan biri de Omar değil miydi? Tabii ki oydu.
Hemen telefonu elime aldım, “uyandırma servisini” geri aradım.
Ağzımdan çıkan ilk cümle “Bir eşeklik yaptım” oldu... “Ben ettim sen etme”...
İşi şakaya vurduk ama sonunda Omar Metwally’den randevuyu kaptık.
Metwally, kabiliyetiyle rol aldığı filmleri derinleştiren fakat ismini zaman zaman hatırlayamadığımız Hollywood’un yüzlerce başarılı karakter oyuncusundan biri.
Sinema ve televizyondaki başarısını Broadway’e de taşıyıp tiyatro dünyasının en prestijli ödüllerinden sayılan Tony’ye bile aday olmuş bir aktör.
Soruları, tüm içtenliğiyle Asmalımescit’in buram buram nostalji kokan atmosferinde yanıtladı. Buyrun siz de teşrif edin muhabbetimize.
Omar Metwally, “Münih” filminin setinde Steven Spielberg ile birlikte.
Kendi Vikipedi sayfanı yazıyormuş gibi anlatmaya başla bakalım hikayeni...
- (Gülüyor) Bazen Vikipedi’de yalan yanlış şeyler yazıyor. Yeni bir hayat hikayesi mi anlatsam acaba?
Neden, gerçeğinden memnun değil misin?
- Şaka yapıyorum şaka.
Hayret seni hiç komedide oynarken görmemiştim?
- (Gülüyor) Belki bu röportaj vesile olur.
Röportaja başlayabilirsek olur belki...
- Tamam tamam söz veriyorum, tüm gerçekleri anlatacağım. New York’ta Mısırlı babayla Hollandalı annenin ilk çocuğu olarak dünyaya geldim. Ben üç yaşındayken babamın mesleğinden dolayı Kaliforniya’ya taşınmışız ama tabii ki o günleri çok net hatırlamıyorum.
Birleşmiş Milletler gibi adamsın maşallah...
- (Gülüyor) Öyle de diyebiliriz.
Bir nevi “kültürel karmaşanın” içine doğmuşsun. Bu durum seni nasıl etkiledi?
- Aslına bakarsan çok fazla bir etkisi olmadı. Tabii bunu aileme borçluyum. Çünkü bizimkiler çok küçük yaşlardan itibaren beni ve kardeşimi sürekli dünyanın çeşitli ülkelerine seyahatlere götürdüler. Değişik kültürleri tanıdıkça, insanın her yerde insan olduğunu görmem hiç de zor olmadı.
Sen neyin ne olduğunu anlamışsın da Amerikalılar isminden ve ailenden dolayı sana farklı davrandı mı?
- Bu anlamda travmatik bir deneyimim olmadı açıkçası. Amerika dünyadan kopuk yaşayan bir ülke. Çoğu Amerikalı kendi sınırları dışına çıkmayı bir ömür boyu düşünmüyor bile. Bu yüzden zaman zaman farklı kültürlere, isimlere, tiplere karşı kapalı olabiliyorlar.
OYUNCULUĞU BİR MESLEK OLARAK GÖRMÜYORDUM
Omar Metwally, “Non-Stop” filminde de rol aldı.
Peki oyunculuk ne zamandan beri bir tutku senin için?
- Lisedeyken sürekli okuldaki tiyatro oyunlarında yer aldım. Derken üniversiteye başladım.
Veee tiyatro bölümüne yazıldın...
- Hiç de düşündüğün gibi olmadı (gülüyor). Oyunculuk yerine tarih okumayı tercih ettim.
O niye?
- Çünkü o zamanlar oyunculuğun bir meslek olduğunun farkında bile değildim. Hedefim akademik kariyer yapmaktı.
Burada “Hoppala” demek istiyorum ama sana bunu nasıl tercüme edeceğimi bilmiyorum...
- Hop ne?
Hoppala hoppala, şaşırınca böyle deriz biz...
- Oyunculuk yerine tarih okumama mı şaşırdın?
Bravo!
- Ah bak onun anlamını biliyorum. Neyse üniversite ikinci sınıftayken kız kardeşimin ısrarıyla seçmeli ders olarak tiyatro almaya başladım. O gün bugündür de sinema, televizyon ve tiyatroyla iç içeyim. Kız kardeşimi dinlemeseydim herhalde tarih profesörü falan olurdum.
İlk filmin Steven Spielberg’ün yönettiği “Münih”. Kimleri tanıyordun da bu rolü kaptın?
- (Gülüyor) Spielberg’e öyle tanıdıkla ulaşıp rol kapmak falan imkansızdır. Seçmelere katıldım ve beni beğendiler. Kusura bakma umduğun gibi sansasyonel bir hikayem yok bu konuda.
İlk filminde böylesine bir sinema deviyle çalışmak avantaj mı, dezavantaj mı?
- Spielberg’le çalışmak kelimenin tam anlamıyla muazzam bir şey. Kendisi son derece pozitif bir yönetmen. Bu durum oyuncularına istediğini kolayca yaptırma olanağı sağlıyor. Tabii ki ilk filmimin “Münih” olması çok büyük şanstı.
“Münih”ten sonra teklifler yağmıştır herhalde...
- Aynen öyle, üstelik sadece sinema değil, televizyon ve tiyatroda da çok güzel işler geldi.
Sürekli “joker” Müslüman karakteri canlandırmak seni rahatsız etmiyor mu?
- Oynayacağım rolleri çok dikkatli seçiyorum. Haklısın, çoğu Müslüman karakterler fakat hiçbiri klişe değil. Zaten işin sırrı da burada! Şimdiye kadar oynadığım rollere bakarsan, hepsi hikayeleri olan, “3 boyutlu” insanlardı.
“Alacakaranlık” film serisinde bir vampiri oynayan Omar Metwally, “Grey’s Anatomy” dizisinde de Jesse karakterini canlandırdı.
İlla ki terörist rolünü oynamıyorsun yani...
- Müslüman rolleri için aranıyor olabilirim fakat bir teröristi asla oynamayı düşünmüyorum. Klişe rollerden kaçmaya çalışırken bir teröristi canlandırmam kendimi bacağımdan vurmak olur.
Ne yani IŞİD ile ilgili bir film çekilse cevabın olumsuz olur mu?
- Hmmm, bunu hiç düşünmemiştim. Açıkcası senaryo ve yönetmen kararımı etkileyebilir.
Liam Neeson, Julianne Moore, Reese Witherspoon gibi önemli isimlerle çalıştın. Büyük yıldızlar sette ne gibi ukalalıklar yapıyorlar? Politik olmadan cevap ver!
- (Gülüyor) Önemli starlar, düşündüğün gibi divalıkları olmadığı için büyükler. Onlarla çalışmak keyifli olmasaydı bugün oldukları yerlere hayatta gelemezlerdi.
Gelelim Türkiye’yle ilgili anket sorularına...
- Anket mi cevaplayacağım gerçekten?
Yok yok, şaka yapıyorum, sadece bazı klasik sorular soracağım. Buraya gelmeden önce Türkiye hakkında bir fikrin var mıydı?
- Çok net bir fikrim yoktu açıkçası. Aklıma ilk gelen camiler ve tarihti.
TÜRKİYE TIPKI BENİM GİBİ DOĞU İLE BATININ KARIŞIMI
Geldikten sonra fikirlerine neler eklendi?
- Pek çok Ortadoğu ülkesini ziyaret ettim. Türkiye gördüğüm diğer Müslüman ülkelere hiç benzemiyor. Tıpkı benim gibi Doğu ve Batı’nın bir karışımı. Gittiğim hiçbir yerin insanları Türkler kadar cana yakın, içten ve saygılı değiller.
Doğru söylüyorsun, birbirimizi yemeye bayılırız ama yabancılara karşı çok misafirperverizdir...
- (Gülüyor) Orasını bilemem ama ben Türkiye’den tekrar gelmek üzere ve çok mutlu ayrılıyorum.
Paylaş