Ölülerimize dünyanın her dilinde amin demeliyiz

Hayko Bağdat röportajında kaldığımız yerden devam ediyoruz. Gerçi Hayko’da tefrika olacak, günlerce yazsam bitmeyecek malzeme var ama bana ayrılan köşenin sonuna geldik. İşte Hayko’yla yaptığımız muhabbetin ikinci bölümü...

Haberin Devamı

* Televizyon programlarına “temsili Ermeni kontenjanından” katılan Hayko Bağdat dinine bağlı bir adam mıdır?
- Ben eksik Ermeniyim. Sana gırgır bir şey söyleyeyim mi; eskiden Patrikhane’nin yolunu bile bilmezdim. Ama mecburi bir Ermeni de olsam, ateist de olsam Patrik figürü benim için çok önemli. Folklorik de olsa acayip bir saygım var.
* Patrik Mutafyan ile tanışıyor musunuz?
- Madem sordun o zaman sana bir hikaye anlatayım da dinle... Radyoda program yaptığım dönemde öğrendik ki, Patrik ve beraberindekilerin otobüsü Antalya’da devrilmiş. Deli cesaretiyle yanında olduğunu bildiğim bir arkadaşımı arayıp, “Patrik’i telefonla yayına bağlayabilir miyiz?” diye sordum. Ardından da heyecanla anons ettim, “Birazdan Patrik ile telefon bağlantısı yapacağız.” Havama bakar mısın abi!
* Yayına bağlanmadı mı?
- Bağlandı canım. Telefonda burnunun ve bacağının kırık olduğunu, birazdan ameliyata gireceğini söyledi. Düşünsene, başta Ermeniler olmak üzere bütün kamuoyu olayı Patrik’in sesinden benim programımda öğrenmiş oldu. Bu sırada bir kadın ısrarla yayına katılmak istedi. Bağlanınca da “Ben Diramayr, kaza için çok üzgünüm. Onlar için dua ediyorum. Sizden ricam geçen hafta çaldığınız Der Vogormia ilahisini tekrar çalmanız” dedi.
* Senin cevabın ne oldu?
- “Diramayr Hanım elimden geleni yapacağım” deyip çalmadım. Koca Patrik’i yayına almışım, hale bak millet bizden şarkı istiyor diye düşündüm. Ertesi sabah aldığım şu mail, felaketimi ortaya çıkardı: “Hayko Bey çabanızı takdir ediyorum. Fakat Ermeniler hakkında program yapıyorsanız, en azından Diramayr’ın bir isim olmadığını Patrik Hazretleri’nin annesi anlamına geldiğini bilmeniz gerekmez mi?”
* Pes! Peki normal zamanlarda Ermeni Cemaati’nin sana karşı yaklaşımı nasıl?
- Cemaatin olaylara bakış açısı genelde şöyledir; “Bu tarz konuşmalar senin de, benim de başımı belaya sokar. Bunlara hiç bulaşmasak mı?” Bu mantık benimle başlamadı, Hrant Dink için de böyleydi durum...

Ölülerimize dünyanın her dilinde amin demeliyiz

PATRİK VE HRANT ABİ’Yİ AYNI GÜN KAYBETTİK

* Hem Hrant’tan hem de Patrik Mutafyan’dan söz etmişken, araları nasıldı diye sormamak olmaz...
- Patrik, temsiliyet konusunda Agos’u fazla cesur buluyor ve Ermenilerin kadim Ermeni Kilisesi’yle temsil edilmesini istiyordu. Hrant Abi ise modernliğin bir gereği olarak sivil toplumun oluşmasının şart olduğunu, kilise-devlet ilişkisinin bu temsiliyeti sıkıntıya sokabileceğini iddia ediyordu. Aralarındaki kavga o kadar büyüdü ki, çok eski dost olan Mutafyan ve Dink bir zaman sonra birbirlerinin hasmı haline geldiler. Öyküleri bir gün mutlaka anlatılmalı... Çünkü onlar aynı gün öldüler.

* Karıştırmış olmayasın, bildiğim Mutafyan yaşıyor...
- Patrik’in, Hrant Abi’nin cenazesinde ağlayarak yaptığı konuşma, baş gösteren hastalığının izin verdiği son aklı başında hitabı oldu. Şimdi ise Yedikule Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi’nde şuuru kapalı ve zayıf bedeniyle ölümü bekleyen bir halde yatıyor.

* Cenazedeki on binlerce insan “Hepimiz Ermeniyiz” diye bağırırken ne hissettin?

- Bu topraklardan çıkan en güçlü seslerden biriydi o slogan... Ama asıl anlamı “Hedef çoğaltıyoruz, sizden az var, tek tek avlarlar... Bundan sonra yanına gelip senmişim gibi yapacağım”dı.

* Pat diye soruyorum, 24 Nisan 2015’te ne olacak?

- Hiçbir şey! İnsanların köyleri, canları gitti. En büyük ceza da gittikleri yerde hâlâ o kaybetme korkusunu yaşamalarıdır. Bu topraklarda usulüne göre gömülmemiş ölülerimiz var bizim. Bir buçuk milyon insanın mezarı yok!

* Ne yapabiliriz ki şimdi?
- Bu saatten sonra yapabileceğimiz tek şey onları tekrardan gömmek. Usulüne göre bir cenaze töreni yapacağız. İslam’da vekalet vardır, biz Müslümanlar’a vekalet verdik “kaldırın bu cenazeyi” diye... Bu ülkenin teamülüne göre Fatiha okuyarak, dua ederek kaldıracağız bu cenazeleri. Dünyanın her dilinde “amin” diyeceğiz. Yoksa yas tutma aşamasına geçilemiyor. Yüz binlerce usulüne göre gömülmemiş ölünün varlığı bizi anormal kılıyor. Evet, bana göre yaşanan şey soykırımdır. Kelime olarak soykırıma takılıyorum çünkü takılmamız gerektiğini düşünüyorum.

ÖLEN HERKES BU TOPRAĞIN ÇOCUĞU

* Adının ne olduğu bu kadar niye önemli?

- Çünkü evrensel hukuk, soykırım gibi birtakım kavramları ve bunların cezai müeyyidelerini bir daha olmasın diye caydırıcı olarak kullanır. Aslında soykırım davalarında milletler, devletler değil, bireyler yani dönemin idarecileri yargılanır. Bu yüzden bugün soykırımdan ceza alması gerekenler zaten şu anda yaşamıyorlar.

* Peki bunların aynısını o dönemde ölen Müslümanlar için de söyleyebiliyor musun?
- Elbette... Türkiye’de bir halk vardı, bugün yok. Acıyı yarıştıracak değiliz. O korkunç günlerde ölen herkes bu toprakların çocuklarıdır.

* İşin içinden nasıl çıkarız?
- Yalnızca olan bitenle yüzleştiğin takdirde zulümle arana mesafe koyabilirsin. Yüzleşmezsen, o gün o cinayeti işleyen devlet mekanizması devam eder. Yüzleştiğin takdirde toplumun ortak sesi cinayete mani olur.

İKİ MİLYON SURİYELİ İÇİN ALLAH RAZI OLSUN

Haberin Devamı

* Sana göre bu iktidar hiç mi iyi şey yapmadı?
- Tabii ki yaptı. Daha geçen gün bir röportajda söyledim, iki milyon Suriyeli mültecinin bu topraklara kabul edilmesi muhteşem bir şey. Allah razı olsun.

* Sadece bu kadar mı?
- Artık boyut değişti, işin içine kan karıştı. Eskiden vahim olaylar karşısında “Bu kurşun bize de sıkılmıştır” diyen bir iktidar vardı. Şimdi ise 15 yaşındaki bir çocuğun öldürülmeyi hak ettiğini anlatıyorlar. Oysa Ali İsmail ölümsüzdür, Berkin ölümsüzdür, Hrant ölümsüzdür! Ne yazık ki öldürülenlerin, ölümü hak ettiğine inandırıldık. Daha da acısı biz kendimizi hep katile yakın hissedip, o cinayetlerin biraz da bizler için işlediğini düşündük. Çünkü öldüren devlet ise, bizim için öldürülen asla masum değildir.

* Hep eleştirilerini dinledik, ya önerilerin ne?
- Türkiye’de en çok mağdurlara kızılır. Mesela Ermeniler’e çok kızgınız. Aleviler’e, Kürtler’e, kadınlara, LGBTİ’li bireylere kızgınız. Bu yüzden artık hesap sormak istiyorum. Katiller cezalarını bulsun. Ama öfkemin azalmasını hiç istemiyorum.

Haberin Devamı

TANINIYOR OLMAK HARİKA BİR DUYGU

* “Artık ünlü oldum, sokaktaki insanlar beni tanıyorlar” diye düşünüyor musun?
- Tabii ki... Ve buna seviniyorum. Tanınıyor olmak, yazılarımın okunması, çıktığım programların reyting alması, kitabımın çok satması harika bir duygu. Bu da doğal olarak egosal bir haz yaratıyor.

* Ego tamam da peki ya para?
- Açım abi ben, aç (gülüyor)! Şaka bir yana, hâlâ babadan kalan matbaacılık işiyle uğraşıyorum. Ama onu ajansa dönüştürdüm.

GECE EKRANDAYIM GÜNDÜZ KARTVİZİT LAZIM MI ABİ?

* Bu kadar ünlü olduğuna göre, ajansta da “ekonomi tıkırında”dır herhalde...
- Tam tersine. Tanınır olmam matbaanın işlerini de geriletti. Televizyona çıkıp isyan ediyorum, sonra dönüp “Kartvizit lazım mı abi?” dediğim paranoyak bir hayat yaşıyorum.

* Ee peki nasıl oluyor bu işler, evdeki sabi sübyanın rızkı nasıl çıkıyor?
- Metroyla işe gittiğim zaman insanlar, “Aaa Hayko Bey siz metroya biner miydiniz?” diyorlar. Çünkü onlara göre bu kadar çok televizyondaysan, villanda buzlu badem yiyip, viskini yudumluyorsundur illa ki...

* Televizyondan para yok, gazeteden para yok, bıraktım röportajı senin geçim derdine düştüm. Ne olacak böyle?

- Kitap var mesela. Yeni kitabım “Gollik” nisan başında çıkıyor. Geçen senenin en çok satan kitaplarından birini yazıp, satışlardan 30 bin lira kazandım.

Yazarın Tüm Yazıları