Paylaş
* “Kara kutu” gibi adamsın vallahi Sacit Abi!
- İzzet bırak edebiyat yapmayı da başlayacaksan başla röportaja.
* Dur abi sen de daha şimdiden sinirleniyorsun ama!
- Sonradan mı sinirleneyim? Ne diyorsun oğlum sen?
* Hiç sinirlenme Sacit Abi, gel başlayalım muhabbete...
- O zaman ak kutuyu, kara kutuyu bırak da adam gibi sorularını sor!
* Peki baş üstüne! Yaşadıklarını bir kitapta toplayacağın doğru mu?
- Evet Allah nasip ederse bu hafta başlıyoruz. Ben böyle sana anlattığım gibi anlatacağım, çok sevdiğim ve saydığım Necef Uğurlu da kaleme alacak.
* Eyvah, ünlüler dünyası karışacak!
- Ulan sanki çok düzgünler de ben karıştıracağım ortalığı. Öyle senin düşündüğün gibi insanları ifşa etmeye yönelik bir kitap olmayacak. Kendi çocukluğumdan, bilinmeyenlerimden bahsedeceğim. Ünlülere gelince, herkesin bildiği fakat önemli detaylarına vakıf olmadığı konular var. Bunlara açıklık getirmeyi düşünüyorum.
* Ya herkesin bilmedikleri?
- Eh bir iki tane öyle vukuat da olacak. Bir Stad Oteli macerası var ki inan onu ben bile unutmak istiyorum.
* Madem unutmak istiyorsun, ne diye her şeyi ortalığa döküyorsun?
- Herkes kendini doğru anlatmak, ifade etmek ister. Ben internet sitem kurulana kadar bunu yapamadım açıkçası. Oradaki yazılarımı içimden geldiği gibi yazıyorum. Amacım kitapla da bunun bir adım ilerisine gitmek...
* Milletin kirli çamaşırlarını ortaya döküyorsun da, sen de sütten çıkmış ak kaşık değilsin herhalde...
- Değilim tabii. Sonuçta renkli bir alemin içerisindeydim, gençtim, yakışıklıydım, benim de zaaflarım oldu. Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki bu camiada benim kadar düzgün kalan bir adam yok denecek kadar azdır. Varsa bile ben tanımıyorum! Kahpeliklerim hiç olmadı, yapılmasına da asla müsaade etmedim.
* “Ah keşke mazbut bir ailenin çocuğu olsaydım” dediğin oldu mu?
- Aah ah nereden düştüm ben bu mahalleye? Kabahat benim annemde (gülüyor). Kim bilir belki de annemle babam o tüberküloz hastanesinde karşılaşmasaydı, ben başka bir adamın çocuğu olabilirdim.
KABADAYI ALEMİNDE 2-3 KEZ BABAMIN BİLETİNİ KESTİLER
* Sanırım senin hikayene başlamadan önce babanı anlatmak gerek... Bizim “Gazinocular Kralı” diye tanıdığımız Fahrettin Aslan gerçekte kimdir?
- 1932’de Erzurum’da doğmuş. Altı kardeşin en küçüğüydü. Annesi ve babasını çocuk yaşta kaybedince İstanbul’a büyük abisi Mustafa’nın yanına gelmiş. Mustafa Amcam da almış babamı Sirkeci’deki İpek Palas Oteli’nde işe sokmuş.
* Ne iş yapıyormuş Fahri Bey otelde?
- Oteller zincirinin CEO’su olmuş! Ulan ne yapacak? Ne derlerse ona koşuşturuyormuş. Amcam, babam için “Çok çalışkan, cabbar, hiçbir işten kaçmayan, yırtık ve kurnaz bir adamdı” derdi hep.
* Gazino dünyasıyla nasıl tanıştı peki?
- Amcam sazı sözü seven bir adamdı. Boğaz’da Manolya Bahçesi diye bir mekanı vardı. Hatta Zeki Müren’in o meşhur Manolya şarkısı bu mekanda yazılmıştır.
* Dükkanın isminden mi ilham almış?
- Zevzeklik etme de dinle oğlum! Gazinonun ortasında kocaman bir manolya ağacı varmış. Zeki Bey efkarlı olduğu bir gece bu şarkıyı yazmış. Zeki Bey kabul etmese de bu şarkının gerçek beste ve güftesi Şükrü Tunar’a aittir. Neyse amcamın vesilesiyle babam bu çevreye giriyor ve Rüyam Gazinosu’nu işletmeye başlıyor. Annemle bana da gazinonun arkasında kalmamız için bir yer tahsis ediyorlar. Daha sonra da babamın eli biraz para görünce Yeniköy’de üç katlı, çift daireli bir apartmana taşındık.
* Zengin olup, mahalle değiştirdiniz yani...
- Yok yahu öyle düşündüğün gibi zengin falan değildik. Fakat babam o tarihte de herkesin çekindiği, çalışkan, kabadayı, yırtık bir adamdı.
* Büyük Maksim’de komi olarak çalışırken patron olduğu efsanesi doğru mu peki?
- Asla yok öyle bir şey, tamamen milletin uydurması! Rüyam’ı işletirken alt katımızda oturan Ermeni Ligor Amca bir gün babama “Sen niye işini büyütmüyorsun?” deyip, faizle borç para veriyor. Babam da bunun üzerine Baltalimanı’ndaki Belvü Gazinosu’nu açıyor. Orası muazzam bir yer; Fahrettin Aslan da genç, atak, akıllı bir patron. Belvü’ye Zeki Bey’i, Adnan Şenses’i, Sevim Çağlayan’ı çıkarıyor ve haliyle yer yerinden oynuyor.
* Bir anda bütün İstanbul onu konuşuyor!
- Aynen öyle! Tabii diğer gazinocuların dikkatini çekiyor bu durum. Emin Yeyman da bir gün Belvü’ye geliyor. “Sen çalışacaksın, ben diğer işleri üsteleneceğim, gel seni Maksim’e yüzde 50 ortak yapalım” diyor. Babam da Ligor Amca’dan faizle yine borç alıp teklifi kabul ediliyor.
* Ve tarih yazılmaya başlanıyor...
- Artık ne yazılıyor bilemem ama en nihayetinde 1961 itibariyle Fahrettin Aslan Büyük Maksim’e ortak oluyor.
* Fahri Bey’in kaderi faizle aldığı parayla değişirken, yıllar sonra kendisinin de faizle para sattığı söylenir...
- Kendine ait paraları değil, başka yerlerden aldıklarının üzerine 1-2 puan faiz koyup satardı. Zaten 84 yılında bunun gibi işleri yüzünden başımız çok ağrıdı.
* Fahri Bey’in devrin ünlü mafyalarından da olduğu söylenir...
- Hayır değildi. Bir kere önce şunu belirteyim ki ben ezelden beri Türkiye’de mafya denilen hadisenin varlığına inanmıyorum. Bu ülkede kabadayılık vardır. Kendi mıntıkalarında veyahut İstanbul genelinde dönem dönem racon kesen insanlardan bahsediyorum. Mafya Türkiye’de tam karşılığı olan bir iş değil. Mafya dediğin adam uyuşturucudan beyaz kadın ticaretine kadar her türlü yasa dışı işle meşguldür. Benim tanıdığım insanlarda bunların hiçbiri yoktu, en fazla kumarhane işletirlerdi.
* Mario Puzo gibi konuşmayı boşver de Fahri Bey kabadayı mıydı onu söyle bari...
- Hayır değildi ama kabadayılarla hukuku çok olan bir adamdı. Fakat bu insanlarla asıl haşır neşir olan amcam Mustafa Aslan’dı. Haliyle o da babamın arkasındaki görülmeyen güçtü. Aslında babamı kabadayı aleminin içinde sevmeyen de çoktu. Amiyane tabirle 2-3 kez de biletini kestiler.
FAHRETTİN ASLAN’I HAVAALANINDA 200 POLİS BEKLİYORDU
* 1984’te başımız çok ağrıdı demiştin...
- Türkiye’de o dönem döviz yasağı vardı. Yurtdışına para çıkarmak yasaktı. Bir gün, dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’nın eline yurtdışına para kaçıranların listesi geçiyor. Listeyi bir görsen, baştan sonra ünlü işadamlarının
isimleriyle dolu.
* Eyvah!
- Eyvah ki ne eyvah! Balcı, Fahrettin Aslan’ı maşa olarak kullanmaya karar verip, “İçeriye girmek istemiyorlarsa sen bu adamlardan gerekli parayı topla ve bana getir. Paraların yarısı da senin olsun” diyor. Babam da aba altından sopa göstererek ünlü işadamlarından paraları topluyor.
* Kısacası haraç topluyorlar...
- Haraç değil de sus payı... Adamlar zaten suç işledikleri için oyuna 1-0 mağlup başlıyorlar. Neyse uzatmayalım, Fahri Bey ile müdür yaklaşık 5 milyon doları cebe indiriyorlar.
* Nasıl yakalanıyorlar peki?
- İhtilalin ilk yıllarında Ankara Karanfil Sokak’ta Kaçakçılık ve İstihbarat Dairesi kuruluyor. Başına da Kenan Evren’in damadı Erkan Gürvit getiriliyor. Şükrü Balcı hakkında istihbarat raporları var. Onu yakalamak için bir ekip kuruluyor. Olan bitenin hesabını sormak üzere harekete geçtiklerinde zaten her şey çorap söküğü gibi gelişiyor. Balcı da bunu duyunca yurtdışına kaçtı.
* Fahri Bey ne yaptı?
- Ne yapacak 4 Nisan 1984 günü Güney Afrika’dan döndüğünde Ankara Esenboğa Havalimanı’nda gözaltına alındı. Bunu tutuklamak için 200 kişilik polis ekibi göndermişler.
* Hapis yattı mı?
- O kadar para götürdükten sonra bir çay içip karakoldan çıkmadı herhalde. 11 ay hapis yattı adam.
ARZU’YU HAPSE GİRMEKTEN KURTARDIĞIMA PİŞMANIM
* Baban hapisteyken sen ne yaptın?
- Ne yapayım Maksim’i idare etmeye çalışıyorum. Babam hapse girdikten sonra Allah rahmet eylesin muhasebecimiz Şerafettin Bey her gün önüme bir hesaplar çıkarıyordu ki olan biteni telaffuz etmek mümkün değil.
* Neden ki?
- İşte demin bahsettiğim para alıp satma işlerinden dolayı tam 754 milyon lira borç ortaya çıktı. Düşün, önüme gelen senetleri ataç tutmuyordu.
* Tabii bütün yük senin üzerine kaldı...
- 1984 yılında patronluğum başladı başlamasına da her gün sinirden kafayı yiyordum. Ben bu borçlarla ne yapacağımı düşünürken, babamın hapse girmesinden 20-25 gün sonra eşi Arzu Aslan’a bir telefon gelmiş. Hattın öbür ucundaki adam Kaçakçılık ve İstihbarat Dairesi’nden aradığını, 10 milyon lira nakit parayı Ankara’ya getirirse Fahri Bey’in serbest kalacağını söylemiş.
* İhtilal döneminde oluyor muydu böyle şeyler?
- Dur da dinle... “Kocanı kurtarmak istiyorsan parayı toparla, 7 uçağına bin, biz seni aldırırız” demişler. Ben de o gün hasbelkader babamın evine gittim. Ne yapıyorsunuz ediyorsunuz falan diye konuşurken Arzu “Ankara’ya gidiyorum” dedi. “Hayırdır?” diye sorunca telefonda konuştuklarını anlattı. Parayı toplamış, 7 uçağını bekliyor.
* Ne yaptın bunu duyunca?
- “Fahrettin Aslan rüşvet ve iltikaptan yargılanıyor. Mahkemeye öyle bir şey ispat etmek istiyorlar ki; bakın karısı bize 10 milyon lira vermeye kalktı diyecekler seni de tutuklayacaklar” diyerek vazgeçirdim.
* Sen olmasan Arzu Aslan da hapse girecekti yani...
- Orası öyle de o gün Arzu’yu durdurduğumdan dolayı çok pişmanım! Bugünkü aklım olsa “En doğrusunu yapıyorsun Arzu. 7’yi bekleme 5 uçağıyla git” demeyen şerefsizdir! (gülüyor)
* Peki nasıl kalktın bu kadar borcun altından?
- İşte orada Seda Sayan’ın bu aileye katkısını hiç unutmam. Seda’ya kızarım ama hakkını yiyemem. Aynı gün dönüşümlü olarak üç ayrı gazinoda çalıştırıyordum kızı. Caddebostan, Büyük ve Taşlık Maksim... Hepsinin kadrosu değişik ama tümünün solisti Seda Sayan. Durmaksızın çalıştık. Bütün gelirleri topladım, borçları ödedim, kimsenin maaşını aksatmadım, hapisten çıktığında da Fahri Bey’e bankada 90 milyon lira para bıraktım.
ZEKİ MÜREN, CEVDET SUNAY’A GLADYATÖR KOSTÜMÜYLE SÖYLEDİ
* Adnan Menderes ve Cevdet Sunay’ın da Maksim müşterilerinden olduğu doğru mu?
- Menderes’i hatırlamıyorum ama Cevdet Sunay’ı gözümle gördüm.
* Zeki Müren şortlu kostümüyle salıncaktan inerek sahneye çıkınca Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın gazinoyu terk ettiği gece orada mıydın?
- Yahu kim çıkarıyor bu saçmalıkları? Öyle bir olay olmadı ki! Bir kere Sunay, Zeki Bey’i dinlemeye Taşlık Maksim’e geldi. Orası açık alan! Hangi salıncaktan inmiş sahneye? Bunların hepsi palavra!
* Tamam Sacit Abi kızma da o geceyi anlat...
- Zeki Bey’i izlemek üzere köşkten bir ay önce rezervasyon yapıldı. O gece en öndeki masaya Cumhurbaşkanı oturdu. Zeki Bey önce smokinle çıktı, 40 dakikalık bir program yaptı. O gece diğer masalar, Cumhurbaşkanı’nın masasından yaklaşık 3 metre sonra başlıyordu. Arada korumalardan duvar kurulmuştu. İlk bölümden sonra o meşhur kostümlerini giydi.
* Şu şortlu, pullu, payetli olanı mı?
- Evet, finalde topuklu ayakkabıları ve gladyatör kostümüyle çıktı. Sahneden inince de smokiniyle gidip Cevdet Bey’in yanına oturdu. Ben bunu görüp “Ulan utanmadan bu adama bir de homoseksüel diyorlar. Baksana masada resmen diplomat oturuyor” dedim.
* Ama Fahri Bey bir röportajında Cevdet Sunay’ın gazinoyu terk ettiğini anlatmış.
- Babam, Zeki Bey’e “Cumhurbaşkanı’nın karşısında o kıyafeti giymeyeceksin” demiştir, o da dinlememiştir. Çünkü Zeki Bey’e öyle kumandanlıklar sökmezdi. Kostümünü giyip çıktı sahneye zaten. 12 sene aralıksız çalıştığı Maksim’lerde kendi yaptığı repertuvarın dışına çıkıp istek şarkı bile okumazdı. Ayrıca Cumhurbaşkanı’ndan bahsediyoruz. Böyle bir olay yaşansa ertesi gün bütün gazeteler manşetten verirdi. Bak bakalım öyle bir haber var mı?
* Peki ne oldu da yolları ayrıldı bu ikilinin?
- Maksim’de o dönemlerde yaklaşık senenin 6 ayı Zeki Müren, diğer 6 ayı da Behiye Aksoy çalışırdı. Büyük iş yapıp, inanılmaz paralar kazandırıyorlardı. Maksim’in Maksim olmasında muazzam rol oynadılar. Ama Fahrettin Aslan hangi mevkiye gelmiş olursa olsun sonuçta anasız babasız sokakta büyümüş, aile kavramı olmayan, her şeyi parayla çözebileceğini zanneden bir adamdı. İşinde mükemmel ancak özel hayatında son derece mutsuz biriydi. Bir gece nahoş bir hadise yaşandı, babam Zeki Bey’e yapılmaması gereken bir davranış biçimi sergiledi. Yağmurlu bir gecede, çalışanlarına emir vererek Paşa’nın bütün elbiselerini Kazancı Yokuşu’ndan aşağıya attırdı. Bununla da yetinmeyip, Zeki Bey’e tokat attı. O da yaşadığı sürece bu olayı asla unutmadı ve zaten birbirlerine dargın öldüler.
* Zeki Müren’in yediği tokatların gerçek nedeni neydi?
- Fahri Bey “Sana paşa paşa dedik, sen kendini hakikaten paşa mı sandın” diye bağırıp vurmaya başladı. Kapris yapıldı mı dayanamazdı. Mesela Leyla Sayar’ın kulağının sağır olmasının sebebi de babamdır. Kaldı ki Zeki Bey durup dururken kapris yapan bir adam değildi. Bir şey talep ediyorsa yüzde 100 haklıdır.
* Şımarık bir yıldız değildi yani Zeki Müren...
- Asla, kimse böyle bir şey söyleyemez... Bir kere Zeki Bey o kadar önemli ve saygın bir adamdı ki, hiçbir zaman özel yaşamının sanatının önüne geçmesine izin vermedi.
* Bir televizyon programında Zeki Bey’den hamile kalan üç kadının çocuk aldırdığını söyledin. Kimdi bu isimler?
- Evet, üçü de çocuk aldırdı. Üçü de çok aşıktı Zeki Bey’e. Bunu açıklamaktan imtina etmiyorum. İkisi vefat etti. Birinin adı Nimet. Diğeriyse bir zamanların en popüler artistlerinden Sevinç Pekin... Üçüncüsünün de adını verirsem iş iyice sarpa sarar, mahkemelik oluruz vallahi.
* Ama böyle de yarım bırakılmaz. Haydi söyle kimdi o üçüncü isim?
- Hâlâ sahnelerde ve televizyonlarda izliyorsunuz diyeyim. O kendini bilir. Benden bu kadar!
MUAZZEZ ABACI’YA EL KALDIRMAK CESARET İSTER, DÖVER ADAMI!
* Fahri Bey’in dayağını yemeyen sanatçı var mıdır?
- 1-2 kişi vardır tabii.
* Kim mesela, Muazzez Abacı mı?
- Ona el kaldırmak cesaret ister, döver adamı vallahi (gülüyor).
* Kaç kere dünya evine girdi baban?
- Üç kere... Benim annem, İnci Birol ve Arzu. Annemden üç kardeşiz. Ben, rahmetli Selçuk ve Atilla, İnci’den Esin ve Esra, Arzu’dan da Mehmet.
* Kardeşlerinle görüşüyor musun?
- Hiçbiriyle görüşmüyorum çünkü benim yaşayan kardeşim yok. Tek başına, yalnız bir adamım.
* Neden peki, çok mu ters bir adamsın?
- Ben vicdanımın el vermediği, mantığımın basmadığı, inanmadığım, hissetmediğim zaman yuvarlak laflar söyleyemem. Kardeşim de olsa, evladım da olsa söyleyemem. Ben “emret padişahım” deyip salla başı al maaşı tarzı bir adam değilim, olamam da. Bunu eleştiriyorlar. Dik adam diyorlar. Aslında değilim. Sen bana yaşanmamış, yalan yanlış, hayal ürünü olan hayatını doğrudur diye teyit ettirmeye çalışırsan, yollarımız ayrılır. Artık bu söylediklerimden kim ne anlarsa anlarsın.
* İyi bir baba mıydı Fahri Bey?
- Şimdi Fahri Bey’in iyi babalığını... Tövbe estağfurullah, tövbe beni günaha sokacaksın! Babalık para vermek, oğluna araba almak, bir dediğini iki etmemek, kasadan 50 bin dolar verip de seyahate göndermek ise iyi babaydı. Fakat adam hayatında altı çocuğunu karşısına alıp beraber yemek yememiş, ele yaptığı gibi ailede de böl-yönet politikası uygulamıştır. Eh şimdi böyle bir adamın çocukları arasındaki uyumsuzluğun sorumlusu da o çocuklar olamaz değil mi?
* Sizlere kardeşlik duygusu aşılamadı yani...
- Hangi çocuğu daha iyi ispiyonaj yapıyorsa onu ön plana çıkardı. Bunu yapmayanları da geri planda tuttu. Fakat bana kimse patronluğu vermedi. Ben o konumu ellerimle, söke söke aldım arkadaş. Eğer hayatımı oraya adamışsam, Fahrettin Aslan falan iplemem, üstüne basar geçerim. Biz Fahrettin Aslan’la hiçbir zaman baba-oğul değildik, iki iş arkadaşıydık. İktidar mücadelesi başladığı zaman arkadaşlık falan biter. Dünyada iki şeyi paylaşamazsın; bir beraber olduğun kadını, iki iktidarı.
7 YILDIR HAKKIM OLAN 5 MİLYON DOLARI ALMAYA ÇALIŞIYORUM
* Çok tartışır mıydınız?
- Babamla yaşadığı bazı rezillikler nedeniyle çok sık tartışırdık. İlişki yaşadığı sekreterini bile oryantal yapacak kadar garip olaylar geçti başımızdan.
* Gazinocular Kralı’nın oğlu Sacit çok çapkınlık yaptı mı?
- Milletin fotoğrafına bakıp aşık olduğu kadınlarla sabahtan akşama kadar beraberdik. Senin de sorduğun suale bak... Bir uçan, bir kaçan kurtulmuş. Laf mı konuşuyorsun Allah aşkına?
* “Bu hatunu odama getirin” diye emirler veriyor muydun?
- Emire gerek yoktu ki, o kadınlar zaten senin sırtındaki maymun. Tuzağı kuranlar da onlar... İki üç kere bu tuzaklara düştükten sonra da nasırlaşmaya başlayıp uyanıyorsun.
* Zengin bir adam mısın? Bu kadar saltanattan sana ne kaldı?
- Tam otomatik kol saati... Saat başı guguk kuşu çıkıp, ötüyor (gülüyor).
* O kadar para ne oldu gerçekten?
- Suya düştü. Su nerde? İnek içti. İnek nerde? Dağa kaçtı. Dağ da yandı bitti kül oldu.
* Sacit Abi bırak da dalgayı, para ne oldu onu söyle sen...
- Nerede olacak Arzu Hanım’la Mehmet Bey’de para.
* Sen niye almadın?
- Almadım değil, alamadım!
* Fahri Bey’in oyununa mı geldin?
- Hayır, şimdi orada herkesin anlamadığı ya da anlamak istemediği bir nokta var. Beni oyuna getirmediler. Fahrettin Aslan 5 milyon dolar nakit karşılığında 12 milyon dolarlık miras payımdan feragat edip etmeyeceğimi sordu. Baktım bunlarla aynı yolda yürümemin imkanı yok, teklifi kabul ettim.
* 5 milyon dolara tüm hisselerini devrettin yani...
- Aynen öyle! Şeytan azapta gerek misali, “Tamam verin benim paramı, herkes yoluna baksın” dedim. Ama hatam imzayı, parayı almadan atmak oldu. Üç ay sonra babam vefat edince, Mehmet Efendi bana “Sen parayı zaten aldın” dedi.
* İnsanlar senin parayı almadığına nasıl inansın?
- Yahu kardeşim 5 milyon dolar dediğin 100’lük banknotlar halinde 90 kilo yapar. Bu para yatakta saklanmaz, yastık altına konulmaz. Evde tutulacak bir meblağ hiç değil. Bu parayı bana ödediklerine dair hiçbir banka hareketi yok. İşte o yüzden de yedi senedir mahkemelerimiz devam ediyor. Yoksa, imzayı bana şöyle attırdılar böyle attırdılar diye bir iddiam yok. Ben bilerek 10-12 milyon dolarlık hissemi 5 milyon dolara onlara sattım fakat paramı alamadım.
* Yasemin Kutsi’yle evlenmene de çok karşı çıkmışlar...
- Yasemin ile evlenmem onları rahatsız etmiş olabilir. Ama ben onların evlerine hizmetçi almıyordum, sevdiğim kadınla evleniyordum. Arzu Aslan istemese ne olacak! Benim de onların hayatında istemediğim çok şey oldu. Arzu, Buckingham Sarayı’ndan geldi de benim mi haberim yok! Hâlâ kadını görünce Azrail canımı almaya geldi, benimle pazarlık yapıyor zannediyorum (gülüyor).
SACİT ASLAN’IN GÖZÜNDEN ONLAR...
- TÜRKAN ŞORAY: Türkan Şoray, Maksim’de sahneye çıkmayı kabul etmeyen nadir yıldızlardan biriydi. Tabii bahsettiğim Türkan Hanım’ın en sükseli dönemleri... O zamanlar, Şoray’ın sahneye çıkmasına zaten izin vermeyecek Rüçhan Adlı diye de bir güç var ortada. Çok önemli bir yıldız, çok meziyet sahibi bir kadın amenna ama bu durumu tescilleyen Rüçhan Adlı gerçeğini de unutmamak lazım. Şoray’ın gerek konuşmalarında gerekse kitabında Rüçhan Bey gibi bir adamı telaffuz etmemesi büyük bir eksiklik ve ayıptır.
- HARİKA AVCI: Harika Avcı öyle milletin bilip bilmeden anlattığı gibi tembel falan bir kadın değildi. Aksine işine son derece sadık, gazinoda hiçbir kaprisi olmayan, patronla mesafesini çok iyi koruyan bir sanatçıydı. Harika Avcı’nın başındaki en büyük bela güzelliği oldu. Sahneye çıktığında güzelliğinden dolayı arkadaki sazı bile göremediğiniz dört kadın gelmiştir bu piyasaya; Emel Sayın, Güngör Bayrak, Yasemin Kutsi ve Harika Avcı. Kıskandığı için Arzu Aslan’ın sahneye çıkmasına müdahale ettiği ilk kadın Harika Avcı’dır. Bu yüzden yapılabilecek bütün promosyonları Seda Sayan için yaptırmış, Harika’nın da sahne hayatını böylece bitirmiştir.
- DENİZ SEKİ: Deniz Seki’nin durumunda her kim olursa, tabii ki üzülürsün. Fakat olayı öyle bir hale getirmeye çalışıyorlar ki sanki bu cezayı veren, sorgulamayı yapan savcılar ve hakimler yazı tura atarak bu kararı aldılar. “Başkaları da içiyordu, başkaları da yapıyordu da niçin onlar sokakta geziyor?” Sokakta gezmiyorlar. Onların tutuksuz yargılananları var. Yarın öbür gün cezaları verilir, onanırsa onları da kapar götürürler. Burada zaten cezayı içicilikten almadı Deniz... Bazıları bu durumu niye görmezden gelmeye çalışıyor, anlamıyorum. A ama o tapelerde kadının sesi yoksa ve bu bir düzmeceyse o zaman söylenecek bir şey yok tabii.
- TUĞÇE KAZAZ: Görüyor musun memleket ne hale geldi! Yahu düne kadar Yunan Adaları’nda papazın önüne oturup istavroz çıkaran biri şimdi kalkmış bu memleketi yoktan var eden Atatürk’e dil uzatıyor kardeşim! Canı sıkılınca da Yunanistan’dan döndü. Kelime-i şehadet getirip tekrar Müslüman oldu. Yarın öbür gün bir Musevi’ye aşık olursa, gidip hahamın karşısında oturmayacağını nereden bileceğiz.
Paylaş