Ah şu sinekler olmasa

Aziz Nesin’in meşhur hikayesidir...

Haberin Devamı

Adam hayatının romanını yazmak ister ama çocukluğundan beri her türlü bahanenin ardına sığınmaktadır.
Önce “Okul bitsin” der, sonra “Aradan şu askerlik çıksın.”
Ardından “Bir evleneyim de öyle başlarım” mazereti gelir.
Derken evlilikten ve çocuklardan yakınmaya başlar. “Şu çocuklar bir büyüsünler... Bahçeli bir eve geçelim de... İşler çok yoğun, bir emekli olsam...”
Böylece yıllar geçer ve bütün şartlar oluşur.
Hiçbir bahanesi kalmayan kahramanımız masaya oturur başlar oflayıp puflamaya...
Tam o sırada bir sinek musallat olur başına...
Derin bir iç geçirir adam, “Ahhh” der “Şu sinekler olmasaydı ne güzel yazardım ben bu romanı ya...”
Sanırım hem ülkenin hem de benim durumum tam Aziz Nesin’lik bugünlerde.
Ülkem tam yeni bir sayfa açacakken, ben tam sizlere şahane şeyler yazmaya başlayacakken, o hain sinek musallat oluyor tepeme, bir türlü müsaade etmiyor hayalini kurduğum yazıyı kaleme almama...
Ah o sinek olmasa var ya...

Haberin Devamı

Ahmet Kaya’sız ‘Bir Eksiğiz’

Nereden nerelere geldik...
Magazin Gazetecileri Derneği’nin gecesinde “Kürtçe şarkı söyleyeceğim” dediği için her türlü hakarete uğrayıp vatan haini ilan edilen Ahmet Kaya için hazırlanan saygı albümü ‘... Bir Eksiğiz’ raflardaki yerini aldı.
Kimler seslendirmiyor ki Kaya’nın şarkılarını...
Sezen Aksu’dan tutun Teoman’a, Halil Sezai’ye, Bülent Ortaçgil’e kadar tam 27 sanatçı...
İnsanoğlu ne kadar acımasız ve önyargılı olursa olsun şarkılar yine fethedeceği gönülleri buluyorlar...
Ahmet’in hüzünle sona eren öyküsünün başı da bir başka acıklı...
Anadolu’nun varoşlarında, Malatya’nın Koyunoğlu mahallesinde beş çocuklu bir ailenin son evladı olarak dünyaya gelen Ahmet Kaya, hayata 1-0 yenik başlamış.
Ağabeyi Mustafa her hafta yedi çift ayakkabıyı bir çuvala koyar, eskici Yaşar’a götürüp pençe yaptırırmış. Taa ki ayakkabılar çivi çakılmayacak duruma gelene kadar.
Babasının İstanbul sevdası ile büyümüş Ahmet. Mahmut Kaya, eline bir İstanbul resmi alır hayallerinin şehrini anlatırmış çocuklarına. En çok da Kız Kulesi’ni ve denizi...
Sonunda İstanbul’a göçmüşler ve Ahmet ilk kez karşılaşmış Boğaz’ın muhteşem mavi sularıyla...
O günü Can Dündar’ın Aynalar belgeselinde şöyle anlatır: “Hayatımda ilk defa denizi gördüğümde ‘Yahu bu ne büyük bir dere’ dedim. Sonra Kocamustafapaşa’daki evimize gittik. İnsanlar, ‘Malatyalı kırolar gelmeye başladı‘ dediklerinde hepimiz çok üzülmüştük.”
Derken hayatında en çok hayranlık duyduğu insanlardan biriyle, Ruhi Su ile tanışmış. “Ustam beni bir dinler misiniz” deyip izin aldıktan sonra Su’nun ‘Mahsus Mahal’ türküsünü söyleyip çalmaya başlamış.
Ama türkünün yarısında Ruhi Su, Ahmet’in tarzına fena halde sinirlenmiş, bağlamanın sapını tutmuş ve “Bağlama böyle döver gibi çalınmaz” demiş; “Okşanır, sevilir.”
Müthiş bir hayal kırıklığına uğramış Ahmet Kaya ama tarzını değiştirmemiş.
Bilsak’ta verdiği ilk konserinin adını da ‘Bağlama böyle çalınır’ koymuş...
Ne müziğinden, ne yaşam tarzından ödün verdi Ahmet Kaya...
Meleklerin konuştuğu dilden konuşuyordu o... Müziğin dilinden.
Not: Bilgiler Ferzende Kaya’nın ‘Başım Belada’ kitabından alınmıştır.

Haberin Devamı

Çocuklarınızı ekranlardan uzak tutun!

Ülke olarak son derece gergin günlerden geçiyoruz.
Ne zaman televizyonu açsak birilerine bağırıp çağıran politikacılar, en sertinden nefret söylemleri, dinledikçe içimizi karartan tartışma programları, itilip kakılan gençler, insanları suyla terbiye etmeye çalışan TOMA’lar ekranlarda...
Hele de haber bültenlerini korku filmi izler gibi seyrediyoruz.
Peki bütün bu gördüklerimiz, çocukların psikolojisini etkilemiyor mu?
İşte bu sorunun yanıtını alabilmek için konunun uzmanı Psikiyatrist Dr. İnci Şen’e danıştım.
Duyduklarım maalesef tahmin ettiklerimle birebir örtüştü.
Durum o ki kendi ellerimizle hızla psikopat ve şizofren bir nesil yetiştiriyoruz.
Çocuklara bir yandan özgüven sahibi olmaları, düşüncelerini serbestçe söylemeleri gerektiği fikirlerini pompalıyoruz; öte yandan onları şiddet, endişe ve korku içeren, yasaklarla dolu bir ortamla baş başa bırakıyoruz.
Televizyonda şahit oldukları olaylarla öğretmeye çalıştıklarımızın arasındaki tezat, Dr. Şen’e göre çocuklarda şizofreniye ve kişilik bozukluklarına yol açabilirmiş.
“Yasa dışı dinlemeler, suçlamalar, montajlar, dublajlar, tapeler, apar topar tutuklamalar derken çocukların ruhsal dünyası allak bullak oluyor” diyor konunun uzmanı ve ekliyor: “Bu korku ve endişe toplumu çocuklar üzerinde travmalar yaratıyor.”
“Çocuk, bu kaos ortamında ancak evinde kendini biraz olsun güvende hissedebiliyor. Bu yüzden bir savunma mekanizması geliştirip dış dünya ile iletişimi koparıyor ve sosyal hayatı sıfırlanıyor. Şüpheci, güvensiz, çevresinden korkan bu çocuklar; gelecekte panik ataklı, saldırgan, kişilik bozuklukları ve sosyal fobileri olan bir toplum oluşturacak.”
Özellikle 10 yaşından küçükler haberleri bir film gibi izliyor ve gerçek ile gerçek olmayanı ayırt edemiyor.
Nasıl vurdulu kırdılı bir filmden sonra şiddete özenirlerse, izledikleri haberlerin etkisinden kurtulmaları da kolay olmuyor.
Bir zamanlar etrafımızda küçük Polat Alemdar’lar vardı. Böyle giderse yakında şiddete özenen mini mini psikopatlarla karşılaşırsak hiç şaşırmayalım.
Bence bu yüzden çocuklarınıza bir iyilik yapın ve onlar 13-14 yaşına gelene kadar en azından haber bültenlerinden uzak tutun. Çünkü yarın çok geç olabilir.
Son dakika: Meğer bütün bunları izlemek çocuk psikolojisine zararlı değilmiş.
Ama ekran karşısında oldukları saatlerde dansözlere para takma görüntüleri çocuklar için daha büyük tehlikeymiş.
RTÜK bu meseleye Hızır gibi yetişti. Hemen konuya el attı ve bu tip görüntülerin yayınlanmasını yasakladı. Oh içim rahatladı, çok şükür memleketimiz büyük bir badireyi daha atlattı.

Yazarın Tüm Yazıları