Paylaş
Televizyon izleme alışkanlıklarımızı değiştiren Acun Ilıcalı’dan bahsediyorum.
Meleğe gelince... O da Adriana Lima’dan başkası değil.
Malumunuz Acun geçen sene TV8’i satın alarak ‘tam teşekküllü’ bir medya patronu haline geldi.
Acun’un birinci ilkesi ise “Diğer tüm kanallardan farklı olmak...”
İlk günden beri tüm ekibi bu ilke doğrultusunda hummalı bir çalışma içine girmiş.
Kanalın en iddialı projelerinden birinin detaylarını kulağıma gelir gelmez sizlerle paylaşmak istedim.
TV8’ciler ‘halis muhlis Acun icadı’ olan bir moda programıyla karşımıza çıkmaya hazırlanıyorlarmış.
Bu çok özel formatı sunması için de Adriana Lima ile anlaşmışlar bile. Ama tabii Lima’ya öyle pat diye imza attırmak da her baba yiğidin harcı değil.
Ilıcalı, ekibindekilere “Madem ki farklı kanal olmak istiyoruz, moda programını ancak Adriana sunarsa bu farkı yakalarız. Bu proje vizyonumuza çok uygun. Hedefimiz, başka kanallara benzemeyip seyircilerimize kendilerini iyi hissettirmek olmalı” mealinde bir konuşma yaptıktan sonra Adriana’yı ‘bağlama’ çalışmaları hız vermiş.
Derken geçtiğimiz günlerde Lima ve menajeri Chris, Acun’u arayarak İstanbul’da olduklarını söylemişler.
Apar topar Dominik Cumhuriyeti’nden yurda dönen Ilıcalı, gecenin geç saatlerinde soluğu Four Seasons’ın restoranında almış.
Kafasındaki formatı Adriana ve menajeriyle paylaşan Acun ‘Victoria’nın güzeller güzeli meleğinden’ “Evet” cevabı almış. Daha önce tek televizyon deneyimi olmayan Adriana hem istekli hem de çok heyecanlıymış.
Süpermodelin İngilizce sunacağı programın dublajlı mı yoksa alt yazılı mı yayınlanacağına henüz karar verilmemiş.
Ancak Lima arada bizlere ana dilimizde jestler yapmak adına Türkçe dersleri almaya başlamış bile.
Programın formatına gelince... Genç moda tasarımcılarına fırsat tanımak adına aralarında bir yarışma düzenlenecek ve birinci gelenin tasarımlarını da Adriana Lima giyecekmiş.
Ne diyeyim... Acun bu, yakında ana haberleri de Christiane Amanpour’a sundurursa şaşırmam...
İşte o an bir fırtına kopar...
Pembe bir zarfın içinden çıkan, iki sayfalık mektubun üzerine şu not düşülmüştü: “Ekte şarkının sözlerini bulacaksın. İnşallah unutmazsın.”
84 yılının puslu bir Londra akşamıydı. Mektubu alan genç adam heyecanla sayfanın üstüne baktı ve şarkının adının ‘İçimdeki Fırtına’ olduğunu görünce dondu kaldı:
Bu bir tesadüften çok daha fazlasıydı...
Bugün tam 13 yıl oluyor Melih Kibar’ı kaybedeli...
Rahmetli Çiğdem Talu’yu ondan çok daha önce uğurlamıştık. Bir zamanlar Melih dendiği zaman Çiğdem, Çiğdem dendiği zaman Melih gelirdi akla. Yıllar süren tutkulu bir aşk yaşamışlar ve geriye dinleyen herkesin yüreğine işlemiş ölümsüz şarkılar bırakmışlardı.
Hele bir tanesi var ki, öyküsü belki şarkının kendisinden bile çarpıcıydı...
‘İşte Öyle Bir Şey’ ve ‘Sevdan Olmasa’ bütün listeleri altüst etmiş; Türkiye’ye Erol Evgin diye bir şarkıcı kazandırmıştı.
İşte o günlerde Melih Kibar, Kimya Mühendisliği Yüksek Lisansı yapmak için, Çiğdem’ini arkada bırakıp İngiltere’ye gitmişti.
Daha gittiği ilk gece büyük bir fırtına patladı Londra’da. Rüzgar ağaçları kökünden söküp götürmek istercesine esiyor, yağmur dur durak bilmeden yağıyordu. Kaldığı otel odasında uyku tutmadı Melih’i. Sessizce kalktı ve dışarı çıktı. Bomboş bir salondaki piyanoyu gördüğü zaman hemen başına oturdu ve fırtınanın kendine hissettirdiklerini notaya döktü.
Melih Kibar vakit kaybetmeden o gece yaptığı besteyi banda aldı ve hiç bir not eklemeden söz yazması için İstanbul’a, Çiğdem’e gönderdi. İşte pembe zarfın içinden çıkan iki sayfada, ‘o şarkının’ sözleri vardı.
İsmi de ‘İçimdeki Fırtına’ydı.
Çiğdem hangi şartlar altında bestelendiğinden haberi bile olmadan şarkıya bu ismi vermişti.
Yıllar sonra Melih Kibar, Can Dündar’a; “Bu bir tesadüf değildi” diyecekti. “O gece Çiğdem’i aradım, ‘Bu şarkıyı neden yaptığımı biliyor musun’ dedim. Karşılıklı ağladık telefonda...”
İkisinin de mekanı cennet olsun. Siz de kendinize bir iyilik yapın, bugün o muhteşem şarkıyı bir kez daha dinleyin.
“İşte o an bir fırtına kopar / Sanki o an yer yerinden oynar / Hoyrat bir rüzgâr eserken / Sallanan gemi misali / Sallanır durur içimde dünya”
Son havadisler
Bir George W. Bush, Kenan Evren’e özendi! Irak savaşını başlatan başkan olarak tarihe geçen oğul Bush, emeklilik döneminde resme merak sardı ve ilk sergisini Dallas’ta açtı. İki yıl önce Churchill’in boş vakitlerinde resim yaptığını öğrenen Bush, iPad’indeki bir çizim uygulamasıyla işe başlamış sonra ‘eserlerini’ tuvallere dökmüş. Ama o, meslektaşı Evren’in manzara resimleri ya da Hande Ataizi’nin nü tablosu gibi çalışmalar yerine dünya liderlerinin portreleri üzerinde çalışmış. Tony Blair’den Putin’e, Dalai Lama’dan Hamid Karzai’ya kadar pek çok ‘dostunu’ fırçasıyla ‘baştan yaratan’ Bush’un yeni bir Picasso olup olamayacağı merak konusu.
İki Vouge Dergisinin efsane yönetmeni Anna Wintour, ‘Alan Partridge’ adlı komedi filmin New York’taki galasında hiç beklemediği bir sürprizle karşılaşmış. Galada plastik bardaklarla servis yapıldığını gören ‘Beyaz Amerikalı’ Wintour’un yüzündeki şaşkınlık ifadesi filmden daha çok konuşulmuş.
Üç Beyonce, New York’taki Bergdorf Goodman’a gittiğinde ünlü mağazanın satış elemanları korkudan titriyormuş. Çünkü bizim diva geçen sene orada alışveriş yaparken fotoğrafını çeken bir elemanı anında işten attırmış. Anlaşılan Beyonce varsa, selfie falan yok!
Dört Yaptığı remikslerle her zaman gündemde kalmayı başaran Nicolas Jaar, yeni parçası ‘Don’t tell me’ için bu sefer vokalde Steven Spielberg’in kızı Sasha Spielberg’in sesine yer vermiş. Sasha oyunculuktan sonra şarkıcığı da deniyor ama boynuz kulağı hiçbir zaman geçemeyecek galiba.
Beş 55. Venedik Bienali’nde büyük ilgiyle karşılanan Portekizli Joana Vasconcelos’un bugüne kadarki en çılgın sergisi olarak gösterilen ‘Time Machine’, 1 Haziran’a kadar Manchester Art Gallery’de... Yolunuz İngiltere’ye düşerse, kaçırmayın.
Paylaş