Paylaş
İSTİKRAR için yola çıkan hükümet, dalgalı denizde küreksiz kalan viran kayıklar gibi sallanıyor. Kriz çıkmadığı gün, bakanlar huzursuz oluyor.
Yüksel Yalova da gitti. Söyledikleri belki doğruydu. Ama zamanı çok geç, zemini yanlıştı. Adama, ‘‘Daha önceleri neredeydiniz?’’ diye sorarlar!
Hükümetin iki yılında iyi olan ne vardı? Hiç! Sürekli kriz. Çıkaran kim? Son MGK toplantısını ele alalım. Jandarma Genel Komutanı Org. Aytaç Yalman, tahammülü kalmayınca Başbakan'a sitem etti. Bu, ‘‘çok önemli’’ bir haberdi.
Meslek heyecanı ile haberi kamuoyuna ulaştırdık. Aaa, o da ne!
Hem Mesut Bey yalanlıyor, hem Bülent Bey; baktım baktım, şaştım kaldım!
* * *
Ben, haberciliği Abdi İpekçi, Ecevit Güresin, Burhan Felek, Cevat Fehmi Başkut gibi, mesleğin anıtlaşmış bilgelerinden öğrendim. Basın tarihimize altın harflerle geçen hocalarımız, bize şunu belletmişlerdi:
‘‘Kaynağınıza tam güveniniz yoksa, onu haber yapıp istahbarat masasına koymayınız. İmza attığınız haberlerinize asla tekzip getirmeyiniz.’’
Mesleğe adım atalı 39 yıl oldu. Bu ilkelerden hiç kopmadım. Yalan habere imza koymadım. İmzalı haberlerim hiç tekzip görmedi. Ancaaak...
Son çıkan, ‘‘Şık baskın tartışması’’ haberim peş peşe yalanlandı. Mesut Bey'in yalanlamasını pek umursamadım. Ama Başbakan Ecevit'in, ‘‘Böyle bir şey MGK'da olmadı’’ demesi canımı sıktı. O sırada DTP'li Yılmaz Hastürk aradı:
- Senin haberlerini hep doğru kabul ederim, biliyorsun. Ancak, Ecevit de demin, MGK'da böyle bir görüşme olmadığını söyledi!
Birden yüreğim dağlandı... Ecevit adına çok üzüldüm:
- İmza attığım haberin yalan olamayacağını en iyi Ecevit bilir. Bunu da defalarca söylemiş bir siyaset adamıdır. Bu işte bir yanlışlık var.
Birkaç saat geçti geçmedi. Bizim Sedat Ergin'le görüşen Başbakan, ‘‘Paşa ortaya, nereye gittiği belli olmayan bir-iki cümle söyledi’’ deyiverdi.
Haberi ekranda okurken sanki kanım dondu. Kendimi tutamayıp, ‘‘Eyvaaah, söyleneni bile anlayamamış. Bu daha vahim’’ diye bağırdım.
Ecevit üsteliyor, ‘‘Ortada fol yok, yumurta yok. Niye bu konu büyütülmek isteniyor?’’ diye soruyordu. Adeta çöktüm. Kendi kendime, ‘‘Keşke haberim yalan çıksaydı’’ diye hayıflandım. Ecevit'e bu final uymuyor.
Rahmetli İsmet Paşa'nın Kasım Gülek olayındaki sözlerini hatırladım:
‘‘Yüksek sevki idarede hata kabul etmiyorum.’’
* * *
Birinci elden olayı öğrenebilir miyim diye Aytaç Paşa'yı aradım. Yoktu:
‘‘Komutanımız, Sayın Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanımız'la gezide.’’
Bir başka Paşa ile görüştüm. Yetkili, daha alt rütbeden biri. Jandarma Mavi Akım'dan çekilmişti. Kaynak göstermediğim bu haber perşembe günü çıktı.
Jandarma bir zabıta gücü olarak, DGM Savcısı soruşturma görevi verince yerine getiriyor. BOTAŞ'a gitmesi de Beyaz Enerji soruşturması da görevinin gereği. Toplam 17 operasyon yapıldı, nedense Beyaz Enerji öne çıkarıldı.
Başbakan Yardımcısı, ANAP grubunda Jandarma'yı hedef alıyor. Başbakan'a soruyorlar, ‘‘İçime sindiremiyorum, BOTAŞ baskını şık olmadı’’ diyebiliyor. Zabıta görevi yapan Jandarma'nın onuru, asker olarak da zedeleniyor. Dahası, malum çevreler bu fırsattan yararlanıp TSK'yı yıpratıyor. Reva mı bu?
Adalet Bakanı ısrarla, ‘‘Jandarma'nın kentte soruşturma yetkisi vardır’’ diyor. Yargıtay Onursal Üyesi, ‘‘Yasal yetkisidir’’ diyerek hukuki durumu açıklıyor. Başbakan ve yardımcısı ise ‘‘İçimize sinmiyor’’ diye diretiyor.
Cumhuriyetin tüm kazanımlarını teker teker yitiriyoruz. Ayakta kalan tek kurum, Silahlı Kuvvetlerimiz. Hiç olmazsa onu esirgeyelim.
Yalan habere imza atmamış bir gazeteci olarak, tek dileğim bu!
Paylaş