Pehlivaaan, pehlivaan... İşte Babaaa, işte meydan!

İsmet SOLAK
Haberin Devamı

Kırkpınar alanı Sarayiçi'ni renk cümbüşüne döndürmüş. Öğle güneşinde insanlar keyifle kadeh kaldırıyor, davullar vuruyor, zurnalar çalıyor. Ve Kırkpınar cazgırı olanca gücüyle haykırıyor:

‘‘Pehlivaaan, pehlivaan. İşte Babaaa, işte meydan!’’

Baba, zaten hazırlıklı gelmişti. Kırk davul, kırk zurna baş güreşinin finali için çalmaya başlayınca cebindeki para tomarını çıkarıyor. Uçakta birer milyonluk olarak bozulan bir tomar para kendisine verilmişti, davulculara dağıtıyor:

‘‘Yıllardır gelip gidiyoruz. Bu işin kompetanı olduk. Az veren candan, çok veren maldan. Benim halimi bilip seviniyorlar.’’

TÜRKİYE'NİN GENÇLERİ

Edirne'ye hareket ederken uçağın ön bölümünde üç kişiydik; Demirel, Milli Savunma Bakanı İsmet Sezgin ve ben. İlginç bir olay anlattı.

Önceki sabah Köşk'teki kabulleri sırasında sıradaki iki isim dikkatimi çekiyor; Berna Bingöl Nar ve Erhan Bingöl. Randevu listesinin düzenlenmesinde, gelen heyet ve kişilerle ilgili özel notlar, mektup ya da yapılan araştırmaların özeti bulunurken, bu iki ismin altında yok. Demirel, ‘‘Herhalde tayin veya bir haksızlık için’’ diye düşünüyor. Derken kapıdan genç bir hanım ve bir delikanlı içeri giriyor. Demirel, ‘‘Hoş geldiniz, şöyle oturun’’ diyor. Ve bunların iki kardeş olduğu ortaya çıkıyor:

‘‘Sayın Cumhurbaşkanım, biz bir hayır işi yapmak istiyoruz. Babamız öldü, bir okul yapalım istedik. Ama çok okul yapılıyor. Siz bu işlere öncülük yapıyorsunuz, bize bir yol gösterin, ne yapalım?’’

Erhan Bingöl, ablasının sözlerini, ‘‘Düzgün bir şey olsun istedik. Huzurevi veya özürlüler için bir şey olabilir’’ diye tamamlıyor. Demirel ikisinin gözlerine sevinç ve biraz da kıvançla bakıyor: ‘‘Kaç paranız var? Nereye kadar harcama yapabilirsiniz?’’

Sonunda valiliğin projeleri arasında en fazla ihtiyaç olanının seçilmesine karar veriliyor. Yurtsa yurt, huzureviyse huzurevi:

‘‘Gencecik iki kardeş, para pul kendilerine lazım olmaz mı? Olur. Şimdi Edirne'ye gidiyoruz. Çayırdan stadyuma geçen Kırkpınar; belediye başladı, ben tamamlattım. Toplumun ülke meselelerindeki heyecanı nereye gelmiş. Şu iki gence bir bakın.’’

Demirel ile helikopterde de bu heyecan devam ediyor: ‘‘Şu ayçiçeği tarlalarına bak. Buğdaylar hemen hemen biçilmiş. Şu tarlalara bakın, ne güzel sürülmüş. Şurada bir gölet var, ileride bir tane daha... Trakya'yı bahçe yapalım demiştim. 500 gölet, 15 baraj yapıldı. Gölet sayısı 1000'e çıkabilir. Türkiye'yi ayakta tutan, işte köylünün böyle kıskanç ve onurla ektiği tarlalardır.’’

Heyecan Edirne'de doruğa çıkıyor. 1976'da temelini attığı Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin 2'nci ve 3'üncü ünitelerinin açılışını yapıyor: ‘‘600 yataklı bu hastane için ara dönemde 7 yıl uğraşamadım, aksadı. 13 yıldan beri peşini bırakmadım, işte dev eser meydanda. Burası Cumhuriyet'in 75 yılının matlup (kazanç) hanesine yazılacak bir eser.’’

Edirne'nin CHP'li Belediye Başkanı Hamdi Sedefçi çok başarılı. En büyük destekçisi yılladır Demirel. Bu kez CHP lideri Baykal da gelmişti. Ve Sedefçi istediği paraları yine kopardı.

ZURNADA PEŞREV

Karaağaç'ta fen lisesi temelini atarken Edirne Koleji'nin açılışını yapıyor. Kırkpınar heykelini açtıktan sonra Lozan anıtına sıra geliyor: ‘‘Karaağaç'ta Lozan Anıtı. Dünya ve Yunanistan bu belgeye imza attı. Şimdi ahdinizi tutun, imzanızı unutmayın diyoruz.’’

Pazarkule sınır kapısına da gidiyoruz. Yunan mızıkçılığına, ‘‘Kendine gel. Türkiye büyük ülke’’ dercesine bir mesaj veriliyor. Ve Kırkpınar başpehlivanı için zurnalar çalıyor, davullar vuruyor.

Zurnada peşrev olmaz...













Yazarın Tüm Yazıları