Paylaş
YOLDA yürürken cep telefonum çaldı: - Nasılsın kardeşim, geçmiş bayramın kutlu olsun!
Sesi tanıdım. Cavit Çağlar'dı. Yurtdışına kaçtığı yolundaki haberden sonra çok aradım. Ama ulaşamadım. Bu iyi oldu. Anlatmaya başladı:
- Dışarda kalmaya mecbur kaldım. Bana tuzak kuruldu. İçeri atacaklardı. Benim Egebank'a borcum yok. Dolandırılan da benim. Sana belgeyi geçecekler.
Burada kalıp hesaplaşmasını tercih ettiğimi söyledim:
- Komploya kurban giderdim İsmet! İnterbank olayında da önce nasıl büyük yaygaralar koparılmıştı. Zamanla gerçek anlaşıldı. İnterbank'a el konulan 7 Ocak 1999'a kadar ne kayıp varsa ödüyoruz. Egebank'a ise hiç borcumuz yok.
* * *
Çağlar'ı dinlerken dibe vuran ekonominin etkisi yüreğimi eziyordu. Bu etki sokağa yansıyor, Ankara'da protestocular coplanıyordu. İşsizler ve açlık sınırına gelenlerin sayısı çığ gibi artıyordu. Bir an düşündüm..
Bu adamın 5-6 milyar dolar serveti var. 19 bin insana ekmek kapısı açan bir sanayici ve işadamı. Yıllarca vergi rekortmeni olup alkışlandı. Ödüller aldı. Bir dönem Türkiye'yi yöneten siyasi kadroda en öndeydi. Şimdi kırmızı bültenle aranıyordu. Burada bir yanlışlık olmalıydı! Bu yol nereye ulaşır?
Birden, ‘‘Nasıl bir komplo bu?’’ diye sordum:
- Siyasi bir komplo! Ben, Demirel'in yakınıyım. Beni bitirip Baba'nın önünü kesmek istiyorlar. Baba Köşk'ten indi, Türkiye bitti. Bak, dışarda yine 'hasta adam' diye anılmaya başlandık. Bunu hak ettik mi? Asla!
Egebank olayını kendi açtı:
- Egebank'ın DGM Başsavcılığı'na gönderdiği yazıda da var; dolandıran değil dolandırılan Cavit Çağlar'dır. Egebank'ın zararı yoktur. Esasen, ben bu borcu ikinci kez de ödedim. Ben, 14 yıldan beri şirketlerde hiç yokum. Ben, Cavit Çağlar olarak hiç kredi almadım. Üstelik şirketlerimiz krediyi Murat Demirel'den değil, Bayraktar'dan aldı. İnterbank olayında bize haciz gelince protokol yaptık, ödemeler başladı. Borç ödendi. İbranamelerimiz var. Banka Murat Demirel'e geçince bunları kabul etmedi. Ben de kendisine, 'Al gemimi, borcumu öde' dedim.
Haksızlığa uğradığına inanıyordu:
- Baltayı taşa vurdular. Benim karnım hiç ağırmıyor. Ne krediyi alan benim, ne veren. Dolandırılan benim. Türkiye'yi biz de yönettik. Sermayeye böyle baskı olur mu? İçerde sermayeyi ürkütürsen, dıştan sermaye gelir mi?
* * *
Bu anlattıklarının belgesini istedim. Büroya döndükten bir saat kadar sonra, Cavit Çağlar'ın dayısı, Şükrü Şankaya aradı:
- İstanbul DGM Cumhuriyet Savcılığı'na Egebank A.Ş. Genel Müdürü Cevdet Erkanlı ve Grup Müdürü Ümit Eğinlioğlu imzalı 2000/1330 No'lu belgeyi size fakslattım. Orada görülüyor ki, Nergis Holding firmalarının borcu mükerrer olarak ödenmiştir ve senetler de bize iade edilmiştir.
Belgeyi incelerken Şükrü Bey'e sordum:
- Bu belgeye rağmen, bu hasretlik niye?
Ağlamaklı oldu... Sesi sanki titriyordu:
- O hem vatanına, hem hukuka hasret kaldı!
Çağlar'ı eskiden, iyi günlerinde, sık sık konuşur ve yazardım. Dar ve zor gününde söylediklerini yazmak en azından meslek etiğimin gereği idi.
- Acaba, kaş yapalım derken göz mü çıkarıyoruz?
Çünkü, Çağlar'la konuşurken, hep yanında çalışan 19 bin işçiyi düşündüm.
Çarpın 5'le, işte netice!
Paylaş