Paylaş
Tarım Bakanı Mustafa Taşar, geçen hafta buğday alımıyla ilgili yazımdan sonra müthiş bir denetim başlattı. Kırklareli'ne bağlı Erikler Yurdu Alım Merkezi'ndeki olay için TMO Bölge Müdürlüğü'nden ve şubeden gelen yetkililerin, Kavakdere Köyü Kalkınma Kooperatifi Başkanı'nı tarlada bulduklarını öğrendim:
‘‘Şikâyetini bize söyle ve eğer varsa elindeki ürünü bize de göster.’’
SENİ YANILTMIŞ
Daha sonra, alım merkezinde de inceleme yapıyorlar. Taşar, sonucu telefonla bana da iletti:
‘‘O ihbarı yapan seni yanıltmış. Biz ona bir anlamda prim vermişiz. Gerekli tahlil sonuçlarını ve belgeleri sana gönderiyorum.’’
Taşar'ın bu özenli ve ısrarlı tutumuna teşekkür ediyorum. Zaten yöredeki köylüler de çok sevindi. Gazetede iki satır yer alan bir sorunu en ciddi biçimde denetlemesi devlet adamlığına yakışıyor.
Ancak, bir nokta var, Hamidabat'a teslim edilen ürünün kooperatif başkanına değil, bir başka üreticiye ait olduğunu ben de sonradan öğreniyorum. Önemli olan, köylü üreticinin derdine çare bulmak. Taşar'ın, Lüleburgaz dahil, diğer alım merkezlerinde de aynı denetimi yaptırmasını köylüler bekliyor.
Önceki gün, Kırklareli Köy Koop Merkez Birliği'nin kongresine uğradım. Pınarhisar İlçesi'ni biraz geçince Poyralı Köyü yakınında kendi tesislerinde kongrelerini yaptılar. Hemen tüm köylerden delegeler gelmişti. Başkan Erdoğan Kantürel'i 20 yıldır tanıyorum. Yine tek adaydı. Üretici önderleri beni karşılarında görünce, ‘‘Seçim kapıya dayandı. Aday mısın?’’ diye sordular. İçim rahattı:
‘‘Böyle yerlere gelenler adaylığını açıklar. Ben de, aday olmayacağımı açıklamaya geldim...’’
Çok gülüştük. Siyaset defterini çoktan kapattım. Dikkat ettim, gelen çelenkler arasında sadece Demokrat Türkiye Partisi'ninki gözüme çarptı. Partiler, bu kongreye pek itibar etmemişti. Üreticiler buruktu:
‘‘Nerede köylü babası Ecevit'in partisi. CHP neden çelenk yollamadı?’’ diye soranlar oldu.
Poyralı Köyü'nde dün Dördüncü Kültür Şenliği vardı. Trakya'daki köylerde şenlikler, kasaba ve illerdeki etkinliklerden daha coşkulu olmaya başladı. Tiyatro ile başlayan şenlik, dia gösterileri, tarım sohbetleri, sergiler, çevre gezileri, şenlik yemekleri, halk oyunları ve parodilerle adeta karnavala dönüşüyor. Emekli öğretmen Fahri Terzi, ‘‘Hem köyümüzün, hem benim davetlimsin’’ derken, eski günlere döndük. Ataköy'de Topmeşeler diye yeni bir kır lokantası açılmış. Dört dörtlük bir yer. Sıcak havada, meşelerin altında püfür püfür esen rüzgâr altında oturuyorsunuz. Masamız çok kalabalıktı. Emin Ağa'nın fıkrasıyla yemeğe neşeli başladık:
‘‘Çevresinde iyi giyinen, iyi eğlenen, çok güzel konuşan bir adam yatağa düşmüş, son nefesini veriyor. Karısı korkuyla komşulara sesleniyor: ‘Yetişin amcanız ölüyor!..' Komşular geliyor, kadınlar başında Yasin okumaya başlıyor. Amcanın gözleri hafifçe aralanıyor ve fısıltı halinde sesleniyor: Aşağıdan yavrum, aşağıdan.’’
Kimde derman kalır ki. Yerlere yatıyoruz ve Balım Çavuşu hatırlıyoruz. Rahmetli yörenin en sevimli insanıydı. Eşiyle, kayınpederinin köyüne gittiğinde gece, karısına sokuluyor:
‘‘Burada olmaz. Burası babamın evi.’’
BABA EVİ FARKI
Çavuş, karısından bu yanıtı alınca isyan ediyor:
‘‘Benim babamın evinde oluyor da, senin babanın evinde neden olmuyor?’’
Topmeşeler’de doyasıya bir öğle yemeğinde yörenin keyfini çıkarırken, akşam Sazara kaynaklarına geliyoruz. Orada, hısım-akraba, dost-arkadaş çocukluk günlerimize dönüyoruz. Kayın ve meşe ağaçları altında gürül gürül akan suyu kaynağından doya doya içiyoruz.
Paylaş