Paylaş
Üç ay önceki Ehl-i Dil toplantısı... Konu, Tarikatlar ve Fethullah Gülen. Konuşmacı, Muğla Üniversitesi Rektörü Prof. Ethem Ruhi Fığlalı...
Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu ile Müsteşar Bener Cordan, bazı bilgiler vermişlerdi. Bir ara, Yargıtay üyesi bir dostumuz söz aldı:
‘‘Eğitimde öyle de, yargıda durum farklı mı? Yakında, Yargıtay Başkanı seçilecek. 9 aday var, biri Fethullah'a yakın. Korkarım kazanacak.’’
Adayların özveriye yanaşmadığını anlattı. O adayın aradan sıyrılmasından kaygı duyuyordu. İsim vermedi. Kimi kastetti, hálá bilmiyorum.
Yargıtay Başkanı Sami Selçuk'un konuşması ile kafamda şimşekler çaktı. Gerçi, Selçuk televizyonları gezip, ‘Benim tarikatlarla ilgim yok’ diyor.
Ama, dinci kesimde bayram sürüyor. Laik cumhuriyet karşıtları, sevinçten tamtam çalıyor. Köktendinciler ve numaralı cumhuriyetçiler neredeyse zil takıp oynayacaklar! Ankara kaynıyor. Her köşede bu tartışılıyor:
‘‘Yargıtay Başkanı, ne kadar numaracı cumhuriyetçi, dinci varsa, özel olarak davet etmiş. Araya da bir iki göstermelik isim koymuş.’’
Hepsi oradaydı. Ama, Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı yoktu. Öğle yemeğini de FP Genel Başkanı Recai Kutan ve numaracılarla yemişti. Yakışır!
Aslında yakışmaz. Zaten, belli kesimlerden yoğun eleştiriler geliyor:
‘‘Cumhuriyetin teokratik olduğunu nasıl söyleyebilir? Laikliğin neresi tıkandı ki, devlet laikçi olsun? İran'da da solcular ve aydınlar aynen bu aymazlık içindeydi. 'Mollalar Şah'ı devirir, nasılsa beceremezler, ülke bize kalır' derlerdi. Sonra ne oldu?’’
Olan oldu... Mollalar tümünü astı. Selçuk'un, din eğitimini tarikatlara ve cemaatlere veren anlayışı da dudak uçuklatıyor:
‘‘Ayakları yere basmıyor. Türkiye, Afganistan'dan beter hale gelir.’’
Bence, bu söylev tam bir siyasi konuşmaydı. Kürsüye FP'li Recai Kutan çıksaydı, ancak bunları söyleyebilirdi. Zaten, ‘Altına imza atarım’ demedi mi? Eski Harbiyeli bir arkadaşım telefonla uyardı:
‘‘Bak azizim, Recai Kutan, altına imza atarım, demişse... Tansu Çiller, demokratik milat, diye ilan etmişse, orada duracaksın ve düşüneceksin!’’
Metnin altındaki 130 dip notu, asistan ve öğrencilerine tez hazırlatan hocaları hatırlatıyor. Konuşmanın son cümlesine dikkat: ‘‘Yaşasın Türkiye!’’
Bakın, ‘‘Yaşasın Cumhuriyet’’ değil... Cumhuriyet dese, herkes içine girer. Türkiye denince, salt toprak girer, ulus girmez.
Yekta Güngör Özden, İzmir'de Ege-Koop'un panelinde şöyle demişti:
‘‘Devlet, ülkeyi ve ulusu kapsayan bir hukuk kurumudur.’’
Yani, salt 'Türkiye' denince üstünde Türk ulusu olmaz. Yargıtay Başkanı, acaba özellikle mi 'Türkiye Cumhuriyeti' demedi? Kuşkumu lütfen bağışlayın.
Ayrılıkçılar ve ikinci cumhuriyetçiler, 'cumhuriyet' sözcüğünü bilinçli olarak kullanmazlar ve 'demokrasi' demekle yetinirler.
Nazlı Hanım, ‘‘Başkanı dinlerken, işte benim cumhurbaşkanı adayım, dedim’’ diye yazıyor. Demokrasiyi ‘‘cemaat özgürlüğü’’ sayan bir Cumhurbaşkanı!
Yekta Güngör Özden'in ilk değerlendirmesi, uyarı niteliğinde idi:
‘‘Konuşmada yargı sorunları yok, Yüksek Hákimler Kurulu'nun yapısı yok. Peki, terörün tırmanması, atamalar, af yasası, sosyal güvenlik, sosyal hukuk devleti ve uluslararası tahkim için neler söylemiş? Tek kelime yok!’’
O halde, kime yaradı bu konuşma? Açın dinci basını, göreceksiniz.
Bu Anayasa'ya oy vermedim. Ama bir Yargıtay Başkanı, 'Anayasa geçersiz' derse, 1983 tarihli Yargıtay Yasası ile orada oturamaz. Oturmamalıdır.
Bu Yargıtay, 1966 yılında Nurculuğu suç saymıştı. Şimdi, Nurculuktan şeriatçılığa kadar her kapıyı açan bir başkanı oldu.
Sabırlı olun... Bu da geçer!
Paylaş