Paylaş
Necmettin Erbakan pek haz ettiğim bir siyasetçi değildi; kaldı ki onun da ayarının çok sağlam olduğunu düşünmezdim, gerçekle bağı pek zayıf gelirdi bana; ama yine de söylediği sözdeki gerçeklik payını düşünmeden edemedim: Kendi kendimize sahte bir dünya ve gerçeklik mi yaratmıştık acaba?
Bugünlerde gazetelerimizde yer alan Suriye krizi ile ilgili haber ve yorumları (hepsini değil bazılarını) okudukça aynı yere geliyorum: ‘Hep birlikte ayarımız mı bozuldu bizim?’
Mesela, Türkiye’nin Suriye’ye tek yanlı bir savaş başlatacağı ciddi ciddi konuşuluyor. Şam’a kaç saatte varacağımızı söyleyen bakan ve milletvekilleri var; e bir de ‘savaşa hayır’ diye gösteri yapanlar var.
Peki var mı böyle bir ihtimal? Sahiden Suriye ile savaşın eşiğinde miyiz? Ne bugün için Türkiye’nin tek başına Suriye’ye savaş açması diye bir ihtimal var ne de böyle bir eşikteyiz.
Şaka değil, savaştan söz ediyoruz; nerede görülmüş savaşa böyle gidildiği? ‘Savaşa hayır’ diye haykıranlar veya Şam’a üç satte gireceğimizi söyleyenler galiba savaş hakkında en ufak bir fikri bile olmayan insanlar.
Daha fenası şu: Suriye’deki iç savaşın Türkiye’deki iç siyasi tartışmanın bir parçası haline getirilmiş olması.
Hükümet eleştirilmez değil; hükümetin Suriye politikası da eleştirilebilir, eleştiriliyor da zaten. Ama bu eleştirilerde kantarın topuzu kolayca Esad rejiminin kendi vatandaşlarını istediği gibi öldürmeye hakkı olduğunu savunmaya kaçabiliyor. Hatta çoğunlukla kaçıyor da...
Moskova’dan havalanan Suriye havayolları uçağının Ankara’ya indirilmesi olayına bir bakalım.
Bu sefer kantarın topuzu, Türkiye’yi Rusya ile savaşa sokmaya kaçtı. Yahu, Türkiye ile Rusya’nın Suriye konusunda farklı görüşte oldukları en az 14 aydır bilinmiyor mu? Sadece farklı görüşte de değil iki ülke, tamamen iki ayrı kampta.
Ama şunu da unutuyoruz kolayca: Bugün Suriye’yi savunuyor gözüken Rusya da Esad’dan ümidini çoktan kesti; Esad rejiminin sürmeyeceğini onlar da görüyor; şimdilik iki ülke arasındaki fark da, Esad’ın gidişinin biçim ve zamanlamasıyla ilgili.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Suriye’nin sivil uçağından askeri malzeme çıktığını açıklayınca, Rus medyası değil Türk medyası yazdı: ‘Ne malum o malzemenin askeri olduğu, göster de görelim.’
Gazetecinin görevi elbette sorgulamaktır, kendi başbakanını bile sorgulamaktır ama aktardığım cümle sorgulama cümlesi değil, herhangi bir delile ve bilgiye sahip olmadan başbakanı yalancılıkla suçlama cümlesi.
Başbakanlar da yalan söylerler ama onlara ‘Yalancı’ demek kolay değildir: Oturup o yalanı kanıtlamak gerekir, elde herhangi bir kanıt olmadan ‘Yalancı’ demek ne kadar doğrudur, ne kadar gazetecinin işidir, siz karar verin.
Suriye sadece Türkiye’nin işi değil
TÜRKİYE’de zaten neredeyse yerleşik bir inanç haline geldi; son birkaç haftadır aynı inanış dünyada da yerleşiyor ve sanılıyor ki, Suriye’de rejimi devirmek sadece Türkiye’nin derdi.
Hayır öyle değil.
Birincisi, Suriye’de rejimi devirmek Suriyeli muhaliflerin işi.
İkincisi, Suriye’de rejimin kendi halkına karşı işlediği insanlık suçları nedeniyle uluslararası toplum ayaklandı.
Üçüncüsü, Türkiye o uluslararası toplumun bir parçası olarak harekete geçti, tek başına ve tek taraflı olarak değil.
Ve sonuncusu: Kolayca unutuluveriyor, Türkiye ile Suriye’nin 911 kilometrelik bir sınırı var ve o sınırın iki yanında birbirine yakın akraba halklar yaşıyor. Suriye’de olan Türkiye’de, Türkiye’de olan da Suriye’de yürekten hissediliyor.
Türkiye, bir süreden beri Suriye konusunda kendisini yalnız bırakılmış hissediyor.
Bu doğru.
Ama yalnız bırakıldı diye Türkiye’nin Suriye’ye tek başına girmesi de beklenmemeli.
Paylaş