Paylaş
Ama bu ‘yapay zekâ’ geçen gün 88 yaşında hayatını kaybeden Marvin Minsky’nin hayalini kurduğu, uğruna hayatı boyunca uğraştığı ‘yapay zekâ’ değil.
Neden değil? Çünkü Minsky ve yakın çalışma arkadaşı John McCarthy, taa 1959’da meşhur MIT’de ‘Yapay Zekâ Laboratuvarı’nı kurarlarken başka bir şey hayal ediyorlardı.
Onların hayalini filmlerden, romanlardan, TV dizilerinden biliyoruz: Her bakımdan insanı taklit eden, hatta insandan ayırt edilemeyen makineler yapmak.
BARDAĞI KIRMADAN TUTMAK
Marvin Minsky ve arkadaşları uzun yıllar boyunca bu yolda çalıştılar. Türlü çeşitli zorluklar vardı; en basitlerinden biri, robotun bizim tuttuğumuz gibi su bardağını tutmasıydı mesela.
Biz bebekliğimizden itibaren elimizle bir şeyi tutarken onu tutmak için ne kadar güç harcayacağımızı öğreniyoruz. Bardak elimizden düşmüyor veya elimizde kırılmıyor.
Robotun önce bardağı bardak olarak tanıması ve onu tutmak için ne kadar güç kullanması gerektiğini ‘bilmesi’ gerekiyor. Bu da o kadar kolay değil.
Daha öğrenmeye, zekâ kullanmaya, espri yapmaya veya müzik bestelemeye gelmedik, henüz ‘motor beceriler’ dediğimiz alandayız: Hepimiz biliriz küçük çocukların ses çıkarmadan, evde gürültü yapmadan yürümeye başlaması hayli zaman alır. Peki robotlar bunu becerebilir mi? Hiç akla gelmeyen konular bunlar, ayağımızı yere basma şiddetimiz mesela.
ROBOT ŞİİRDEN ANLAR MI?
Bu saydıklarım Marvin Minsky ve arkadaşları için görece daha sıradan zorluklardı. Daha zor konular var: Mesela yapay zekâ hangi dili konuşacak ve o dilde kendini nasıl ifade edecek?
Biz insanlar, yaşımız arttıkça, kabaca 10 yaşından itibaren, gündelik dilimizde çift anlamlı sözcükleri daha fazla kullanmaya başlarız, içimizden bazıları ‘metafor’lar bakımından zengin bir dille konuşmaya başlar.
Peki robot, duyduğu bir kelimenin metafor mu yoksa sözlük anlamıyla mı kullanıldığını nasıl bilecek?
Önümüzde bir tabak dolusu patates kızartması var. Elimizi uzatıyoruz, bir tanesini alıyoruz. Peki ama neden onu aldık? Nasıl karar verdik onu almaya? Bilincimizin ötesinde gerçekleşen karar alma süreçleri var beynimizin.
Marvin Minsky’nin unutulmaz kitabı ‘The Society of Mind’ tam da bu konuyu anlatır; beynin karar alma süreçlerini.
BEYNİMİZ BİR MAKİNE MİDİR?
Ama onun (ve o nesildeki pek çok bilimcinin) düşündüğü beyin, sadece kimyasal işlemlerden ibaret bir ‘makine’dir. Beynimiz karmaşık bir bilgisayar, yani temelde bir makine midir, değil midir, bugün bile tartışılan bir konu. Hem bilim içinde kalıp hem de bu soruya cevap aramak gerek.
Bugünlerde Türkiye’de siyasi bir bağlamda çok adı geçen meşhur Noam Chomsky, işte tam bu alanda yakın dostu Marvin Minsky gibi düşünen, düşünceleriyle de çığır açmış biri.
Marvin Minsky, bütün hayatını yapay zekâya adadı ve dediğim gibi onun yapay zekâsı bütüncüldü, bir insanı taklit edecek bir makine yapma peşindeydi.
Ama bir süre önce bu düşünce terk edildi, Minsky’nin ‘Yapay Zekâ Laboratuvarı’ on yıllar sonra kapandı, bunun yerine yapay zekâya ilişkin yepyeni bir bakış gelişti:
Artık bir insanı bir bütün olarak taklit etmek peşinde değiliz, onun yerine kimi insan fonksiyonlarını tek başına taklide çalışıyor yapay zekâ.
ÖĞRENEN BİLGİSAYARLAR ÇAĞI
Tam ben Marvin Minsky’nin ölüm haberini okurken ekranıma bir başka haber daha düştü;
Google’ın bünyesindeki yapay zekâ laboratuvarının bilgisayarı, ünlü strateji oyunu Go’da bir büyük ustayı mağlup etmeyi başarmıştı.
Hatırlayın, daha önce IBM’in Watson’ı satrançta dünya şampiyonu Kasparov’u yenmiş, aynı bilgisayar Amerikan TV şovu Jeopardy’de en iyi üç insan yarışmacıyı geçmeyi başarmıştı.
İşte bunlar parça parça yapay zekâlar.
Şimdi IBM, ‘öğrenen bilgisayar’ yapıyor, Google’ın ve Facebook’un ‘öğrendiğini’ zaten biliyoruz.
Endüstride akıllı ve güvenli robotlar kullanılıyor, pek çok insan işi onlar tarafından yapılıyor.
Bu ‘otomasyon’ adı verilen yapay zekâlaşma sürecinin çok hızlanacağı varsayımıyla sürekli ‘Yok olma tehlikesindeki meslekler’ diye listeler hazırlanıyor.
Bunların hepsi, kendisi başarılı olmamış bile olsa, Marvin Minsky’nin öncülüğü sayesinde.
Paylaş