Paylaş
Turgut Özal’ı alın. Özal’ın Türkiye’de siyasete damgasını vurduğu 1983-93 arasını hatırlayanlar çıkacaktır. Eğer bu 10 yıla bakarsanız, aradığınız bütün Turgut Özal’ları bir arada görürsünüz; meşrebinize göre bir tanesini seçer kendinize bugün için araç yapabilirsiniz.
Mesela Özal Kürt meselesinde barıştan mı yanaydı savaştan mı? Ararsanız en şahin Özal’ı da bulursunuz, ‘Bunlar gündüz külahlı, gece silahlı’ diyen, köy koruculuğunu icat eden... Yine ararsanız Kürt sorununa çözüm arayan, PKK ile dolaylı görüşmeler yapan Özal’ı da bulursunuz.
Peki Özal demokrat mıydı, demokrasiye inanıyor muydu? Aramanıza bile gerek yok, referandumda siyasi hakların iadesine hayır kampanyası yapabilmiş birinden söz ediyoruz, polis kanununu çıkarmış birinden söz ediyoruz, terörle mücadele kanununu çıkarmış birinden söz ediyoruz. Söz düzeyinde hep demokrasiyi savunmasına rağmen Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu demokratik dönüşüme pek az katkı vermiş biriydi Özal.
Biz siyasi analizciler, gazeteciler, köşe yazarları böyle detaylarla yargı oluşturuyoruz ama acaba vatandaş yargısını nasıl oluşturuyor?
Sübjektif bir gözlem belki ama benim kanaatim, vatandaşın bir siyasetçi için yargısını oluştururken bu detaylar yerine büyük resme baktığı yönünde. O büyük resim de siyasetçinin değiştirici/dönüştürücü olup olmadığıyla ilgili. Vatandaş küçük gelgitlere takılmıyor, genel yönelime bakıyor ve eğer siyasetçi değişimin motoru olmaya devam ediyorsa ona olan kredisini sürdürüyor.
Değişimin motoru olmaktan kasıt da toplumun en altındakilerden başlayarak herkese yeni bir hayat imkânı vermek... Buna özgürlüklerin genişlemesi de dahil ekonomik haklar da...
AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan iktidara Özal’dan 10 yıl sonra geldiler. Türkiye 10 yıl boyunca değişimci/dönüşümcü aktörünü beklemişti; AK Parti ve Erdoğan bu beklentiyi uzunca bir süre karşıladı.
Peki bugün durum ne? AK Parti ve onun resmi değilse de fiili lideri Tayyip Erdoğan hâlâ değişimci/dönüşümcü mü?
En azından şunu söylemek lazım: Eskisi kadar değil!
7 Haziran seçiminde Kürt seçmenin ansızın bu partiyi bu şekilde terk etmesi, en önce Kürtlerin AK Parti’nin değişimci/dönüşümcü olmasından ümidi kestiğini gösteriyor bana göre.
Şimdi yeniden seçime gidiyoruz. AK Parti yeniden reformcu, toplumun en altındakileri önceleyen ve onlara siyasi hakları ve özgürlükleri dahil pek çok şeyi vaat eden bir parti mi olacak, yoksa toplumu istikrarsızlıkla korkutup oy isteyen bir parti mi?
Eğer ikincisi olacaksa, bu parti yetkililerinin umduğu oy artışını sağlayamayacağını, hatta mevcut oy kanamasını bile durduramayacağını söylemek gerek.
Büyük resimden benim gördüğüm budur.
AK Parti kazanamayınca muhalefet kazanmış mı olacak?
BU biraz bizim okul tarih kitaplarındaki ‘1. Dünya Savaşı’nda Almanya yenilince biz de yenilmiş sayıldık’ avuntusuna benziyor.
7 Haziran’da gördük; AK Parti kazanamadı ama muhalefet de kazanmış olmadı. Büyük ihtimalle yine aynısı olacak; AK Parti kazanamayacak ama muhalefet de kazanmış olmayacak.
AK Parti’siz koalisyon kurulamayacak ve bu koalisyonlardan en büyük zararı da AK Parti görecek, çünkü eğer yeniden reformcu bir parti olmaya dönmek için küçük bir ümit varsa bile o da koalisyon döneminde yok olacak.
Seçim erteleme zırvaları
AYNI insanın aynı anda şu iki cümleyi söylemesi mantıken mümkün mü?
1. cümle: ‘Seçime Tayyip Erdoğan yüzünden gidiyoruz, hatta Erdoğan PKK ile savaşı da bu sebeple başlattı, HDP’yi barajın altına itmek istiyor.’
2. cümle: ‘AK Parti ve Tayyip Erdoğan savaş yüzünden seçimi 1 yıl erteleyecekler.’
Daha bir hafta önce seçim kararı almış ama bugün fikrini değiştirmiş seçimi erteleyecek, öyle mi?
Kaldı ki, ‘Savaş halinde seçimler bir yıl geri bırakılabilir’ diyen Anayasa hükmü Cumhurbaşkanı tarafından ilan edilen bir seçimi kapsamaz zaten; orada kasıt normal zamanında yapılacak bir seçimin ertelenip Meclis’in görev süresinin uzatılması.
Paylaş