Paylaş
Birincisi, hiçbir kuşkum yok: Bu saldırılar intihar saldırıları. Ama öyle vücuduna bomba sarmış tek tek militanların intiharı gibi değil, toplu bir intihar bu.
Gerek Şemdinli’ye ve gerekse Çukurca’ya sevk edilen PKK’lıların pek azı geri dönebilecek; bu saldırıların sonunda sağ kalabilecek. Şimdiden pek çoğu öldürülmüş durumda zaten. Ve herhalde kendileri de sonucun böyle olacağını önceden biliyordu.
Toplamda kaç PKK’lının Şemdinli bölgesinde, kaç PKK’lının da Çukurca bölgesinde olduğunu bilmiyoruz. Bu konuda çelişkili açıklamalar var. Ama toplamı 500’den fazla 1000’den az olmalı.
Bu kadar insanla koca Şemdinli’de ve sonra da koca Çukurca’da alan hakimiyeti sağlanabileceğini, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hiç değilse bir süre için geri püskürtülebileceğini düşünmüş olamazlar. PKK yöneticileri ne kadar dünyadan kopuk olurlarsa olsunlar böyle bir şeyi hayal etmiş dahi olamayacak kadar savaş tecrübesine sahip insanlar, Türk ordusunu ve gücünü bilen insanlar.
Kaldı ki böylesi bir alan hakimiyeti geçmişte (20 yıl önce) bir kez Şırnak merkezde sağlanabildi, bunun sonuçlarını da gayet iyi hatırlıyor PKK’lı komutanlar.
Tamam, uzaktan şu teşhisi koymak mümkün: Türkiye’nin 20 yıl önce Şırnak’ta yaptığı gibi Şemdinli’yi, kendi şehrini bombalamasına kadar varacak bir tırmanma istedi belki de PKK.
Ama 20 yıl önce ne insansız hava araçları vardı ne de bugünkü kadar geri çekilmişti PKK.
Esasen 1994 yılından itibaren bütün büyük çaplı, yani 20’den fazla militanın katıldığı PKK saldırıları birer intihar saldırısı. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri o yıl stratejisini değiştirdi, saldıran PKK grubunu mutlaka takip etti, mutlaka ya yok etti ya ağır hasar verdirtti.
Bu savaşı yakından izleyenlere sorun: PKK’nın büyük çaplı saldırı sayısını yılda iki üçe düşürmek zorunda kalmasının, militanlarını kalabalık gruplar halinde dolaştıramamasının arkasındaki temel sebep budur.
Peki bütün bunlara rağmen Şemdinli’deki intihar saldırısı neden yapıldı?
Sahiden mantıklı bir cevap bulmakta, 40 yıldır süren savaşın kendi mantığı içinde bir izah getirmekte ciddi zorluk çekiyorum.
PKK olsa olsa şunu ‘başardı’: Kürt sorununa akılcı ve barışçı ve adil bir çözümü savunanlar, bu saldırı yüzünden seslerini kısmak zorunda kaldılar.
Türkiye bu sorunu PKK ile değil PKK’ya rağmen çözmeli
ŞEMDİNLİ’deki anlamsız intihar saldırısını yapan PKK belki yeniden Oslo’daki gibi bir görüşmeci sıfatı kazanmaya çalışıyor ama korkarım bu şanslarını (en azından bu hükümetin nezdinde) çoktan kaybettiler.
Fakat yeni bir Oslo sürecinin görünür gelecekte olmayacak olması, Kürt sorununun da ilanihaye çözülmeyecek olması anlamına gelmez. Hele hele hükümetin ‘Artık Kürt sorunu yok’ şeklindeki görüşünün geçerli olduğu anlamına hiç gelmez.
‘Kürt sorunu’nun varlığının turnusol kağıdı, kısa zaman içinde öleceğini bile bile insanların PKK’ya katılmaya devam etmesidir.
Bakın, Çukurca’daki karakol baskını sonrası ölen PKK’lıları arayan köylülerin fotoğrafı vardı dün gazetelerde. Bu fotoğraf ‘sorun’un da özü: O köylüler biliyor ki ölen çocuklar kendi akrabaları, hatta çocukları belki.
PKK’ya katılımların önünü kesmek demek, o katılanları dağa yollayan şartların ortadan kaldırılması demektir. Dile kolay belki ama bir yerinden de başlamak gerek.
Madem hükümetimiz ‘PKK’sız çözüm’ü seçti ve PKK da kendini bir ‘çözüm ortağı’ olmaktan çıkardı; yapılması gereken belli: Kürtlerin kendilerini daha az eşit hissetmesine neden olan her şeyin ortadan kaldırılması için aktif tedbir alınması.
Hala ‘Analar ağlamasın’ diyorsak, önümüzde başka yol da yok...
Mars gezegeninden Şemdinli gezegenine
ESKİ klişemiz şuydu: Eller Ay’a biz yaya...
Dün sabah saat 08.31’de, belki Şemdinli’de eller tetikte, çatışma sürüyordu ama evrenimizin başka bir yerinde, Mars gezegeninin yüzeyinde de önemli bir şey oluyordu: İnsan yapımı bir araç, Curiosity gezegene başarılı biçimde indi ve ilk fotoğraflarını göndermeye başladı.
O sırada dünya ile Mars birbirine çok yakındı; dünyada oturan birileri önlerindeki kumandaları kullanarak Mars’taki araca hükmediyorlardı ama Şemdinli dünyaya da Mars’a da çok uzaktı; daha önce hiç olmadığı kadar uzak.
Bilimin varlığıydı NASA’yı Mars’a böyle bir araç göndermeye cesaret edebilir hale getiren.
Biz o bilime sahip olmadığımız için imreniyor, kıskanıyorduk olan biteni.
Ama daha önemlisi bence şu: İnsanlığı Mars’a götüren bilimi ve bilimsel bakışı kendi hayatımızdan uzaklaştırdığımız için Şemdinli’de olup bitenlere de razı durumdayız.
Şemdinli’de yaşadıklarımızın insan yapısı bir sorun olduğunu ve yine insanlar tarafından çözülebileceğini unutuyoruz.
Paylaş