Paylaş
Plastik sanatlar piyasası, aslında mevcut dağınıklıktan ötürü tam olarak derinliğini ve büyüklüğünü bilemediğimiz bir piyasa. Elbette resimler ve heykeller galerilerde sergileniyor, alıcısıyla bir biçimde buluşuyor. Satılıyor.
Ancak ne toplam kaç galeri olduğunu biliyoruz, ne de bu galerilerin yıllık cirolarını. O yüzden de piyasanın tamamı için rakamlara ulaşmakta zorluk çekiyoruz.
Kaldı ki piyasanın hangi ressam ve heykelcilerden oluştuğunu da bilmiyoruz; kimleri ‘sanat piyasası’na dahil edeceğiz, kimleri hangi kritere göre dışta bırakacağız, onu hiç bilmiyoruz.
Contemporary Istanbul’un altıncısı birkaç ay önce yapıldı. Giderek büyüyen ve artık hatırı sayılır rakamlara ulaşmış bir sanat fuarı bu. Galerici ve sanatçının alıcısıyla doğrudan buluştuğu bir ortam.
Bu yıl Contempopary Istanbul’a 90 galerinin temsil ettiği 526 sanatçı 3 bin eseriyle katıldı.
Contemporary Istanbul yönetimi, satışa sunulan bu 3 bin eserin ‘muhammen bedeli’ni, yani satışa sunulma bedelini biliyor. Bu da 80 milyon lira.
Peki bu eserlerin ne kadarı satıldı ve kaç paraya satıldı?
Fuar yönetimi, eserlerin yüzde 75’inin satıldığını, yani 60 milyon liralık muhammen bedele eşit işlemin yapıldığını biliyor.
Bilmediği, gerçekte satışın kaç paradan gerçekleştiği? Çünkü unutmayın, sanat piyasasında pazarlık geçerli bir usul. O yüzden gerçekte 4 gün süren fuar boyunca yapılan satışlardan elde edilen gerçek ciro 60 milyon liranın altında olabilir; ama ne kadar altında bunu tam olarak bilmiyoruz.
Aslına bakacak olursanız, düne kadar doğru dürüst bir piyasası olmayan, muhasebe hesabı yapılamayan bir sektörün sadece dört gün içinde bu miktarda satışa ulaşmış olması çok önemli bir gelişme.
Ancak kuşkusuz Türkiye gibi 1 trilyon liralık bir ekonomi için bu rakam herşeye rağmen çok küçük bir rakam. Bu piyasanın daha gidecek çok yolu var anlayacağınız.
Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülleri
BELKİ bir yılı aşkın bir aradan sonra Ankara’ya gittim. Sebebi, dün Çankaya Köşkü’nde yapılan bir ödül töreniydi. Adıyla söyleyeyim, Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Ödülleri töreni.
Ödülleri bu yıl Sanat Tarihi dalında Prof. Dr. Semavi Eyice, Edebiyat dalında Sezai Karakoç, Eleştiri alanında Doğan Hızlan, Geleneksel Sanatlar dalında Hasan Çelebi kazandı.
Kuşkusuz ki her dört isim de, Türkiye’nin kendi alanlarında yetiştirdiği en önemli isimler. Törenin büyük bilmecesi, şair Sezai Karakoç’un gelip gelmeyeceğiydi.
Hatta Kanat Atkaya bu gazetede bir yazı yazarak Karakoç’un gelmeyeceğine neredeyse bahse girdi. Açıkçası tören öncesi birkaç kişinin daha aynı konuda bahis oynadığını gördüm.
Bana göre de gelmeyecekti. Nitekim gelmedi, bir yakını aldı ödülü.
Doğan Hızlan bu ödülü alan ve benim de şahsen tanıdığım isimdi. Ben sadece Karakoç’u uzaktan da olsa görme ihtimali için değil, biraz da Doğan Bey’e bu onurlu gününde eşlik edenler arasında olmak için Çankaya’ya gittim.
Ödül alanları kutlamak boynumuzun borcu.
‘Sanat’ denince paradan konuşmak...
BİZİM gibi okullarında ‘Sanat sanat için midir, sanat halk için midir’ gibi münazaraların yapıldığı ülkelerde yadırgatıcı bir bakış açısı olabilir, sanat deyince paradan konuşmak.
Evet, ‘sanat’ kelimesinin beraberinde getirdiği ‘yüce’ anlamlar içinde paranın yeri olmamak gerekir belki ama var. Üstelik, özellikle resim ve heykel gibi plastik sanatlar için söylüyorum, bu sanat dalları varolduğundan beri para bir biçimde bir faktör.
Doğrudur, hayatları fakirlik içinde sürünerek geçmiş sanatçılar var, başyapıtlar üretmiş. Ama tersi de doğru: Leonardo da Vinci’ye resimleri ve freskleri ‘patron’ları tarafından sipariş ediliyordu. Mikelanjelo’nun Davut Heykeli’ne hayran hayran bakıyoruz ama onu sipariş eden, ona para yatıran Papa’yı unutuyoruz.
Sanıyorum, resim-heykelle para arasındaki ilişkinin en net olmaya başladığı dönem yine de 20. yüzyıl oldu. Dali gibi, Picasso gibi ressamlar, kendi hayat süreleri içinde yarattıklarından elde ettikleri servetle büyük bir refaha ulaşmayı başaran ilk isimler.
Ama plastik sanatları kapitalizmin klasik kâr mekanizmasından ayıran önemli farklardan biri, üretimin kâr için yapılmaması.
Sanatçı üretiyor. Üretilen eserin fiyatı tamamen başka bir mekanizma tarafından, bir ucunda eleştirmenlerin, bir ucunda sanat simsarı diyebileceğimiz galerilerin ve nihayetinde müzelerin ve kamuoyunun bir bölümünün de bulunduğu bir mekanizma tarafından belirleniyor.
Gelişmiş dünyada bankalar sanat yatırımları için de özel uzmanlar bulunduruyor, müşterilerini bu alanda da yönlendiriyor. Yani resimler heykeller hisse senedi gibi değerinin artması beklentisiyle de satın alınıyor.
Bu eğilim Türkiye’de de yavaş yavaş yeşermeye başladığı için zaten, Contemporary Istanbul gibi fuarlar yapılıyor, iş dünyasından isimler sanat galerileri satın alıyor vs.
Paylaş