Paylaş
Ümitsizce ayağa kalkmaya çalışıyor, her seferinde yeniden düşüyor.
Sonra nihayet doğrulmayı başarıyor ve önce yürümeye, sonra neredeyse koşmaya başlıyor...
Bu sahne bir sinema filminden değil. Gerçek.
Ve en önemlisi, o robot yürümeyi bilmiyor, hatta bırakın yürümeyi ayakları ve elleri olduğunu da bilmiyor.
Merkezi bilgisayarına üç görev yüklendi: Olduğun noktadan mümkün olduğunca uzağa git; yere çok sert basma; gövden belli bir yükseklikten aşağıda olmasın.
Bu üç talimat uyarınca robot önce ayağa kalkmayı, sonra yürümeyi ve son olarak koşmayı kendi kendine öğrendi!
ÖĞRENEN MAKİNELER ÇAĞI
Makineler, bilgisayarlar öğrenebilir mi? Bu sorunun cevabı epeyden beri ‘Evet’. Öğreniyorlar, kendilerini öğrendikleri yeni duruma uyarlıyorlar. Yani bilgisayar artık sadece bilgiyi sayan bir hesap makinesi (computer) değil.
Peki nasıl yapıyorlar öğrenmeyi?
Mesela IBM’in meşhur Watson’u saniyede 800 milyon (evet milyon) sayfayı okuyabiliyor. Zaten bu sayede ünlü Amerikan TV yarışması Jeopardy’de insanları yenmeyi başardı; soru sorulduğunda anında dönüp okumaya başladı ve doğru cevabı her seferinde insanlardan hızlı buldu.
Ama hayır, yegâne öğrenme yöntemi bu değil. İki yıl önce Google’ın 400 milyon dolar verip satın aldığı ‘DeepMind’ adlı şirketin geliştirdiği bir algoritma, bilgisayarın kendi kendine öğrenmesine (yazılımcılar buna ‘zorla öğrenme’ adını veriyor) yol açtı. Şimdi bu yolu aynı alanda çalışan başka şirketler de geliştirdi. Yazının başında anlattığım robot işte öyle öğrendi yürümeyi.
Bir denemede bilgisayardan helikopteri ters uçurması istendi. O bilgisayar bırakın ters uçurmayı helikopterin ne olduğunu bile bilmiyordu ama kısa zamanda helikopteri ters uçuracak hesaplamalarla çıkageldi. Öğrendi yani.
BİLGİSAYARLAR BİZDEN HIZLI EVRİLİYOR
Yaşadığımız dünyada hayat kabaca 3 milyar yılda bizim bugünkü halimize evrildi. İnsanoğlu 250-300 bin yıldır var ve geldiğimiz seviye bu.
Buna karşılık bilgisayarlar 60 yıldır ortada ve kaydettikleri ilerleme inanılmaz.
Geçen haftalarda yine Google’ın satın aldığı ve işlettiği bir şirket olan Atlas’ın internete koyduğu bir video, Türkiye’de bile on binlerce insanın geyik yapmasına yardımcı oldu.
Videoda Atlas’ın geliştirdiği insansı robotlar çeşitli ağırlıklarda paketleri alıp raflara koyuyor, yürüyor, kapı açıyor ve başka işleri başarıyordu. Robotun düşüp kalkma yeteneğini sergilemesi için bir insan onu deviriyor diye Türkler çok eğlendi ve geyik yaptı ama (tahminen) yüzlerce kilo ağırlıktaki bir metal yığınının yere düşüp kalkması veya tam almaya hazırlandığı yerdeki paketin oradan uzaklaştırılmasına verdiği tepkiler inanılmazdı.
Eskiden en önemli sorunlardan biri, robotun tuttuğu şeyi hangi şiddette tutacağını veya yere ne sertlikte basacağını ‘bilmesiydi’. Atlas’ın videosu bu sorunun bittiğini ortaya koyuyordu. Robot tutacağın şeyin sertliğini-yumuşaklığını ve ağırlığını tahmin ediyor, onu kaldırmak için o kadar güç harcıyordu. Biz insanların çocukluğumuzda birkaç yılda öğrendiğimiz bir şey bu.
KİMİ ÖLDÜRECEĞİNE KENDİ KARAR VEREN SİLAHLAR
Bu yazıyı yazmak için çok yararlandığım Rolling Stone dergisinden Jeff Goodell’in haberinde bir de havlu katlayan robotlar anlatılıyor. Evet havlu katlayan.
‘Öğrenen makineler’ kavramı artık hayatımıza girmiş durumda. Bundan korkmaya başlamalı mıyız? Mesela yarın yüz tanıma programlarını kullanarak kendi kendine kimi öldüreceğine karar veren ‘otonom silahlar’ yapıldığında (ki eli kulağında diyebiliriz) ne tepki vereceğiz?
Veya, kendi kendine giden otomobiller, kamyonlar yaygınlaştığında işsiz kalacak milyonlarca şoför ne yapacak? (Bir hesaba göre Amerika’daki toplam işlerin yüzde 10’u taksi ve kamyon şoförlüğü ve 25 yılda Amerikan işgücünün yüzde 10’u işsiz kalacak.)
İnsanların yaptığı işlerin pek çoğunu robotların, makinelerin yapmasının önünde hiçbir engel yok.
Daha şimdiden robotlarla ilgili hukuk çalışan, ceza yasaları çalışan kalabalık hukukçu grupları var; 2 yıl kadar önce Almanya’da Volkswagen fabrikasında bir robot bir insanın ölümüne yol açtı, savcı da robota cinayet davası açtı.
Kendi kendine giden bir araç kaza yaptığında sorumlu kim olacak, sigorta parayı kimden alacak, can kaybı veya yaralanma olduğunda ne olacak, dünya bunlarla uğraşıyor bir yandan.
Google’ın ‘fütürist’i, Ray Kurzweil, bilgisayarların düşünme becerisinin insanları aşacağı günü ‘singularity’ olarak adlandırıyor; yani eşi benzeri olmayan bir tekillik, kurallarını bilmediğimiz bir alan.
O güne yakın mıyız, uzak mı? Bazı yapay zekâcılara göre henüz çok uzağız ama öte yandan yapay zekânın kabaca 60 yılda kat ettiği mesafeye bakılacak olursa o kadar uzakta da olmayabiliriz.
Ya biz, Türkiye’de yaşayanlar? Maalesef bu sözünü ettiğim yeni dünyaya hayallerimizde bile yer bulamayacak kadar meşgulüz bu aralar.
Paylaş