Paylaş
Dün internette gezinirken Vivet Kanetti’nin bir mesajından öğrendim, Refik Arslan ölmüş. İçimden bir şey eksildi, bana soracak olursanız İstanbul’dan bir şey eksildi, Türkiye’nin kültür hayatından bir şey eksildi.
Refik Arslan, İstanbul’un Beyoğlu’sunda, Asmalımescit’in meşhur Refik Lokantasının ‘Refik’iydi.
Taa 1938’de, kendi deyimiyle ‘tüysüz’ bir çocukken Hemşin’den kalkmış, Beyoğlu’na gelmişti. Tünel’de o zamanların meşhur Fischer Lokantası’nda bulaşıkçı olarak işe başlamıştı.
Ve o gün bugündür de İstanbul’un gece hayatının hizmetindeydi.
* * *
İyi meze, iyi yemek, temiz servis, güzel sohbet... Refik Amca bunların adamıydı. Dükkanından kimler gelmiş kimler geçmişti, hepsinin masasına oturmuş, sohbet etmişti, ölmese bu akşam da dükkanında olacak, belki sizin masanıza da oturup sohbetinize dahil olacaktı.
Birkaç yıl önce, Refik Amca’yı ilk defa Asmalımescit dışında bir yerde, Bebek’te Bebek Camisinin avlusunda gördüğümde gözlerim doldu. Bir can dostumuzu, büyük ressam Ömer Uluç’u uğurluyorduk ve Refik Amca da oradaydı. Çünkü Ömer Uluç onun da yakın dostuydu.
Cenaze sonrası ayaküstü sohbet ederken Refik Amca telefonda talimatlar yağdırıyordu. Neden sonra anladık, bizim için meyhanede yemek hazırlatıyordu.
Cenazeyi toprağa verdik, ardından Yakup’a gittik, Ömer Uluç için içtik.
* * *
Bilen biliyor, ben yine de anlatayım, Asmalımescit’in diğer ünlü meyhanesi Yakup 2’nin sahibi Yakup Arslan, Refik Arslan’ın yeğenidir, o da 1975’te Hemşin’den kalkıp amcasının yanına çalışmaya gelmiş. Yakup’un meyhanesi, benim 80’li yıllarımın önemli duraklarından biri oldu.
80’lerde, 90’larda, Refik’e veya Yakup’a gittiğinizde, sadece şairleri, yazarları, sinemacıları, tiyatrocuları görüp tanımazdınız. Noterler, avukatlar, bankada memurlar, gazeteciler, reklamcılar bin bir çeşit insanı da orada görürdünüz.
* * *
Baba Refik masaları tek tek dolaşır, kiminde oturur sohbete dahil olur, kimine güzel hikâyeler anlatır, kimine de fena halde çıkışırdı.
İstanbul’un ve Türkiye kültür tarihinin hiç kendini göstermeyen, son derece mütevazı bir durak noktasıydı Refik Amca ve meyhanesi.
Kürt sorununda yeniden savaş tamtamları
SİLVAN’da 13 askerin şehit olmasının ardından yükselen tansiyon, Kürt sorunu konusunda yeniden eskiye dönüleceğinin habercisi olabilir mi?
Korkarım olabilir.
Ama ‘Eskiye dönüş’ten kasıt da hiçbir zaman 90’lı yılların ilk yarısı olmaz.
Olmaz çünkü ne PKK’nın savaşı bir anda 90’lı yıllardaki seviyeye yeniden tırmandıracak gücü var ne de Türkiye ve dünya koşulları buna uygun.
* * *
Esasen ‘Eskiye dönüş’ denen şey de tamamen PKK’nın inisiyatifindeki bir şey. Eğer örgüt mayın saldırıları gibi, görece küçük güçlerle gerçekleştirilen karakol saldırıları ya da yol kesmeler gibi ‘vurkaç’ eylemlerini arttırırsa, buna Türkiye’nin cevabı sınırötesi harekat dahil pek çok şey olabilir.
Olacakların çapı ve büyüklüğünden daha önemlisi, Türkiye’nin (ve Kürtlerin) sorunu barış içinde konuşarak çözme döneminin rafa kaldırılması, yeniden silahların gölgesine girilecek olması.
Bazıları, PKK şiddeti tırmandırırken devletin susamayacağını söylüyor.
Benim daha çok ilgimi çeken Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sorunla ilgili düşünürken bakış açısını değiştirmiş bir görüntü çizmesi. Benim anladığım Erdoğan, yeniden PKK’nın tasfiyesi veya pasifize edilmesi, soruna taraf olmaması noktasına gelmiş durumda.
* * *
Yani, Türkiye bir kez daha sorunu ‘PKK’sız çözme’ fikrinde. Bu fikrin değişik versiyonlarını 30 yıl boyunca uyguladık. Geriye uygulanmamış farklı bir versiyon kaldı mı, onu da bilmiyorum açıkçası.
‘Sorunu PKK’sız çözme’nin merkezinde yatan mesele başından beri PKK ile bölge halkı arasındaki mesafenin açılmasıydı. Bu hedef geçmişte başarılabilir bir hedefti belki ama son seçim sonucu artık aynı durumun geçerli olmadığını gösteriyor.
Buna rağmen deneme yapılacak demek. Bekleyelim, görelim...
Paylaş