Paylaş
Bu inceleme sonunda Adli Tıp Kurumu’nun 380 sayfalık raporu savcılığa iletildi. Henüz raporun tamamını kimse görmedi ama gazetelere yansıyan bilgiler, Özal’ın vücudunda kadmiyum ve DDT bulunduğuna ama eski Cumhurbaşkanı’nın suikast amacıyla zehirlendiğine ilişkin bir bulguya rastlanmadığına işaret ediyor.
Rapordan benim çıkardığım sonuçsa şu: Eğer Özal öldürülme amacıyla zehirlendiyse, bu memlekette yaşayan geri kalan insanların tamamı da tesadüfen hayatta demektir.
Nedenini anlatmaya çalışayım...
Özal’ın vücuduna kalıntılarına rastlanan maddelerden biri kadmiyum.
Atom numarası 48 olan kadmiyum, doğada görece nadir bulunan bir ağır metal. Daha çok cıva ve çinko ile birlikte bulunuyor; bu iki madenin yan ürünü diyebiliriz.
Görece daha nadir ama aslında kadmiyum neredeyse hayatımızın her yerinde var. Örneğin sigarada. Çektiğiniz her nefeste akciğerlerinize kadmiyum da gidiyor.
Veya otomobilin egzoz dumanında, fabrika bacasında.
Tarımda kullanılan böcek öldürücüler kadmiyum da içeriyor. Türkiye’de kontrolsuz tarım ilacı kullanılıyor; yani soframıza giren her tarım ürününden de bir miktar kadmiyum alıyoruz.
Çevremizdeki pillerde, özellikle bilgisayar ve cep telefonu pillerinde giderek azalmakla birlikte ana materyal olarak kullanılıyor kadmiyum.
Ve evet, kadmiyum ‘toksik’ bir madde. Başta prostat kanseri olmak üzere pek çok kanserin yapıcıları arasında sayılıyor.
Bu arada Turgut Özal’ın aynı zamanda prostat kanseri hastası olduğunu da unutmayalım.
İkinci madde DDT yaşı bana yakın ve büyük olanların çok duyduğu, ne iyi ki artık duymaz olduğumuz bir madde.
Taa 1800’lerde keşfedilmiş ama 1939’da böcek ilacı olarak etkisi anlaşılmış, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra sıtma mücadelesinde dünya çapında yaygın olarak kullanılmış, o sıralar çok sayıda hayat kurtardığı için de 1948’de bulucusuna tıp Nobeli kazandırmış bir madde DDT.
60’lı yılların sonlarında Amerika’da çıkan bir kitap (Rachel Carson’un ‘Silent Spiring’ adlı kitabı) ile birlikte başlayan mücadele sonunda bu ülkede modern anlamda çevreci hareketin doğmasına neden olmuş feci bir ürün DDT. Dünyaya yararından çok zararı olduğu hesaplanıyor.
1972’de Amerika DDT’nin tarım ilacı olarak zararlı mücadelesinde kullanılmasını yasaklamış, ama başka pek çok ülkede uzun yıllar daha kullanılmış. Türkiye’de ne zaman yasaklandığını bulamadım, belki yasak bile değildir. Çünkü benim çocukluğumda evdeki böcek ve sineklere karşı gider bakkaldan veya nalburdan
DDT satın alınır ve ‘filit’ ile evin dört bir tarafına bu ilaç sıkılırdı.
Tabii ev kullanımından çok tarımdaki kullanımı önemli. Yine bizde denetimsiz tarım ilacı kullanımı nedeniyle, kaçımızın bugüne kadar ne miktarda DDT’yi ‘yediğimizi’ hesaplamak imkansız. Ama bakın, Turgut Özal’ın vücudunda ölümünden 19 yıl sonra çıkan miktar size bir fikir versin.
DDT’nin diyabetle ilişkisi, yani diyabete yol açtığı hemen hemen kabul edilen bir durum. Turgut Özal’ın aynı zamanda Tip 2 diyabet hastası olduğunu da unutmayalım.
Turgut Özal öldü mü öldürüldü mü, savcı karar versin. Ama biz de bir karar verelim: Özal’ın ölümünden 19 yıl sonra vücudunda çıkan ‘toksik’ maddeler, bakılsa hepimizde var aslında ve biz bunlarla şimdilik yaşıyoruz.
Hiçbirimiz ölümsüz değiliz, elbette zamanımız dolunca gideceğiz ama mesele şu ki, yediğimiz içtiğimiz şeyler, kentlerde soluduğumuz hava vs. bizim vademizi biz istemeden kısaltabiliyor.
Çevreye duyarlılık, insan sağlığının daha iyi korunması için gerekli; rahmetli Turgut Özal, kendi sağlığına dikkat etseydi ve denetimsiz tarım ilaçlarıyla üretilmiş ürünlerin kontrolsuz biçimde tüketildiği bir ülkede yaşamamış olsaydı, belki çok daha uzun süre aramızda kalabilirdi.
Paylaş