Paylaş
Öfkemiz yönelecek yer arıyor ama... Fazlasıyla çaresiziz...
Güneşli bir günde,
Masmavi göreceğiz Karadeniz'i.
Balkaya'dan Kapuz'a kadar,
Karış karış biliriz biz bu şehri;
Ereğli Kömür İşletmesinin çiçekli bahçeleri
Rıhtıma kömür taşıyan vagonlarıyla;
Paydos saatlerinde yollara dökülen
Soluk benizli insanlarıyla.
“Siyah akar Zonguldak’ın deresi; Yüz karası değil, kömür karası; Böyle kazanılır ekmek parası.”
Orhan Veli Kanık
Böyle başlıyor Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Mayıs 2010 tarihli 'Madencilik Sektöründeki Sorunların Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Araştırma Komisyonu' raporu. Orhan Veli'nin bu şiiri, her maden kazasında sosyal medyada paylaşım rekorları kırıyor, Meclis de aynı şeyi paylaşmış bizimle.
Komisyon, bugün 200'den fazla insanımızın öldüğü maden ocaklarını da ziyaret etmiş, izlenimlerini de raporuna şöyle yazmış:
'Rödovansçı firmalar tarafından (İmbat AŞ ve Soma AŞ) verilen brifingde; TKİ Kurumu ile rödovans sözleşmelerinin imzalandığı, Manisa ili Soma ilçesi civarındaki “Eynez Havzası”nda yer altı kömür üretimi faaliyetleri yapıldığı, sözleşmeden bu yana 12 milyon ton kömür üretimi gerçekleştirildiği, tüvenan üretiminin günlük 10 bin ton seviyelerine yükseldiği, üretilen tüvenan kömürün ortalama kalorifik değerinin 1.800 Kcal/kg’dan 2.400 Kcal/kg’a çıktığı, çalışan işçi sayısının işletme başına 3.500 kişiyi bulduğu, ocaklara 3.000 m3/dakika hava verdikleri, üretimde işletmelerinde ATEX’li ürünler kullandıkları belirtilmiştir. Soma kömür havzasında kaza oranlarının düşük olduğu, işletmelerin henüz düşük kotlarda çalıştığı, ileri tarihlerde derinliklere inilmeye başlayınca metan gazı tehlikelerinin ortaya çıkabileceği belirtilmiştir. (...)'
***
Madende kaza haberinin ilk duyulduğu saatlerden itibaren ama elbette daha çok ölü sayısının 200'ü aştığının belli olduğu sabahtan itibaren Türkiye'nin dört bir yanından haklı olarak bir öfke koptu.
Nasıl olabilirdi bu devirde bu kadar çok insanın ölmesi? İş kazalarına her yıl bunca insan canını verirken bunlara hala 'kaza' diyebilir miydik? Soma'da yaşanan bir 'katliam' değil miydi?
Bunlar hep haklı ve doğru sorular.
Öfke giderek büyümeye başladı. Ve elbette hedefine iktidarı aldı. Sonuçta kazanın olduğu maden devlete aitti ve devlet orada bir şirkete madeni kömür karşılığında çıkarttırıyordu. Özel şirket karını arttırmak için maliyetleri kısarken acaba güvenlikten taviz mi veriyordu? Bunu denetleme görevi devletin değil miydi?
Bütün bunların üzerine çok kısa bir süre önce CHP'li milletvekillerinin Meclis'e tam da bu maden sahası için verdiği Meclis Araştırması Önergesi'nin Ak Parti milletvekillerince reddedilmiş olması eklenince öfkenin bir adresi de bu olay oldu.
Meclis Araştırması ve Meclis Soruşturması, bizim Anayasamıza göre Meclis'in denetim yollarından iki tanesi. Herhangi bir konuda araştırma komisyonu kurulursa bu komisyon adı üstünde konuyu araştırıyor ve önerileriyle birlikte raporlaştırıyor. Komisyon raporu hakkında genel kurulda bir görüşme yapılıyor ve iş bitiyor.
İdareye bağlı devlet kurumları bu raporlara uymak zorunda değiller; uysalar iyi olur ama bizim genel tecrübemiz bu raporların kısa zamanda unutulduğu. Nitekim, gazeteci Yurdagül Şimşek Hürriyet Sosyal'de bu raporu paylaşmasa benim Meclis'in böyle bir rapor yazdığından haberim bile olmayacaktı.
Rapor, esasen Türkiye'de madencilik sektörünün tümüne bakıyor ve elbette 'Ülkemizde madenciliğin geliştirilmesi'ni öneriyor. Ama haksızlık etmeyeyim, raporun sonuç bölümünde şu iki minicik madde de kendine yer bulmuş:
'-Türkiye’nin iş sağlığı ve güvenliği sorunları, ülkenin genel sosyoekonomik gelişmişlik ve eğitim düzeyi, işsizlik sorunları ile doğrudan ilgilidir. Mevcut iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının uygulanmasındaki yetersizlikler, yapılan iş sağlığı ve güvenliği araştırmalarının yetersizliği, ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyon ve sosyal diyalog eksikliği de üzerinde durulması gereken önemli konulardır.
-Sektördeki iş sağlığı ve güvenliğini artırmak ve kazaları azaltmak için, iş güvenliği kültürünü oluşturmak üzere faaliyetlere öncelik verilmeli; maden iş yerlerinde, rödovans ve taşeron (alt işverenler) uygulamaları olan iş yerleri de dâhil olmak üzere, iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri yaygınlaştırılmalı; sektörün ihtiyacını karşılayacak nitelik ve nicelikte iş güvenliği uzmanı yetiştirilmelidir. Bu gibi iş yerlerinde yapılan teftişlerin, işçi ve işvereni yönlendirici, bilgilendirici, koruyucu ve önleyici yaklaşım esas alınarak kalıcı tedbirleri oluşturma amaçlı yapılmasına önem verecek şekilde etkinliği sağlanmalıdır.'
Yani demem o ki, 20 gün önce Meclis'te ilgili komisyonun kurulması için CHP önerisi kabul edilmiş olsaydı da, ortaya çıkacak olan rapor bu rapordan çok da farklı olmayacaktı aslında.
Sade suya tirit güvenlik önlemlerinden söz eden bu raporun gereği bile yapılmamışken, kurulsaydı belki de bugünlerde kaza olan madeni gezip inceleyecek olan komisyonun yazacaklarının hayata geçeceğinin de bir garantisi yoktu.
Maalesef, madenlerde ölmenin neredeyse kabul edilebilir bir risk olduğunu düşünen insanlar tarafından yönetiliyoruz. Geçmişte de böyle yönetildik, korkarım gelecekte de böyle yönetilmeye devam edeceğiz.
Madende ölmeyi normal karşılamaya kadar varan bu anlayıştan sıyrılmadıkça, ölümlü 'kaza'lara karşı sıfır tolerans uygulamadıkça, bizler de öfkelenip sonra da öfkemizi yöneltebileceğimiz bir yerlerler aramaya devam edeceğiz.
(İlgilisine not: Meclis'in 2010 tarihli Araştırma Komisyonu Raporu'nu http://www.tbmm.gov.tr/sirasayi/donem23/yil01/ss544.pdf adresinden okuyabilirsiniz.)
Paylaş