Paylaş
Türk basını da hazır bir ‘polemik’ bulunca üstüne atlamış. Ben de devam edeyim.
Bakan Mehmet Şimşek’in cevapları tek bir 140 karaktere sığmadığı için bunlar üçe bölünmüştü. Öncelikle Şimşek, Dawkins’in yazdıklarını ‘ırkçı’ bulmuştu. Herhalde Şimşek, Dawkins’in yazdıklarının Müslümanları aşağılama amacı güttüğünü düşünüyordu; bence öyle değil. Çünkü bir olgudan söz ediyor Dawkins. Ardından eğitime ve bilime daha fazla ağırlık verilmesi gerektiğini söylüyordu Şimşek, ki haksız değil. Ama benim ilgimi en çok, Şimşek’in Nobel ödüllerinin taraflı dağıtıldığına işaret eden cevabı çekti.
Richard Dawkins, ‘Nobel’ derken sanmıyorum ki Nobel Barış Ödülü ve Nobel Edebiyat Ödülü’nü düşünüyor olsun. Hatta onun bu dallarda da Nobel verildiğini hatırlamak için özel çaba sarf etmesi gerektiğini düşünüyorum. Bilim dünyasından gelen biri, Nobel dediğinde temel bilimlerde verilen ve esasen neredeyse tartışmasız objektif kriterleri olan Nobelleri kasteder. Oysa Mehmet Şimşek’in aklına Nobel denince sahiden de subjektif ölçütlerle verilen ve her seferinde ödül komitesinin tarafgir olmakla suçlandığı Nobel Edebiyat ve Nobel Barış ödülleri geliyor en önce, Nobel Fizik, Nobel Kimya, Nobel Tıp, Nobel Ekonomi arka sıralarda.
Gerçekten de temel bilim dallarında Nobel almış çok az sayıda Müslüman kökenli bilimci var. Pakistanlı fizikçi Abdüsselam’ın Nobel’ini ve sonradan başına gelenleri (hala daha mezarının başına gelmekte olanları) Taha Akyol sık sık köşesinde konu ediyor.
Esasen ben bu tartışmayı hem yadırgıyorum hem de içine girmek, hakkında düşünmek ve yazı yazmaktan kendimi alamıyorum. Yadırgıyorum, çünkü bilim evrenseldir; bir ulusun veya bir etnik, dini, kültürel grubun değildir.
Bir Yahudi olan Albert Einstein’ın temellerini attığı kuantum mekaniği sayesinde ortaya çıkan bilgisayarları elbette müslümanlar da kullanıyor; aynı bilim sayesinde var olan tıbbi görüntüleme cihazları Suudi Arabistan’da da hastaların hizmetinde.
Ama öte yandan, dünya tarihine baktığımızda İslam uygarlığının (yanısıra başka uygarlıkların da) Yahudi/Hristiyan Batı uygarlığının gerisinde kalmasında bilimin varlığının veya yokluğunun önemi çok açık.
Peki ama ‘onlar’ Yahudi/Hristiyan oldukları için mi bilimde ileri gittiler ve İslam alemi müslüman olduğu için mi geride kaldı?
Bu, esasen bir bilim değil kültür tartışması. Ve kültür tartışmaları, bir yandan bir kültürün diğerinden ileri veya geri olamayacağını peşin kabul etmekle başlar ama bir yandan da kültürler arasındaki farkların kökenlerini bulmaya çalışır, bunu da antropoloji, sosyoloji gibi bilimlerin geliştirdiği araçlarla yapar.
Kültürler arası farkları bilimsel gelişme bağlamında, aramaya çalışırken kuşkusuz tek bir unsura bakılamaz; bu çok karmaşık bir konu. Ama ben bugün bakılması gereken belki onlarca unsurdan birine değinmek istiyorum.
İlk anda değil belki ama aradan geçen yüzyıllarda ‘bilimsel düşünce devrimi’ denen devrimin ve bilimsel bilginin Batıdaki taşıyıcısı üniversite oldu.
Tek tük birkaç seküler okul hariç Batının üniversitesi ile İslamın medresesi, başlangıçta dini eğitim kurumları olarak birbirine benziyordu. İkisinde de dinin ihtiyaç duyduğu kadar matematik ve astronomi dersi vardı; o kadar.
Richard Dawkins’in ‘Tek başına Trinity College bile İslam aleminden fazla Nobel aldı’ derken sözünü ettiği Trinity College, Isaac Newton orada çalışırken hala bir dini eğitim kurumuydu, Newton da İncil’le ilgili düşünceleri yüzünden az kalsın idam cezasıyla karşı karşıya kalacaktı. İronik bir şey belki: Newton, Trinity College’e adını veren ‘baba-oğul-kutsal ruh’ üçlüsü konusunda kiliseden farklı düşünüyordu.
Üstünde düşünüp tartışmamız gereken soru şu: Batının dinsel eğitim kurumu olan üniversite nasıl oldu da bilimsel devrimi benimsedi, sonra da bilimsel düşüncenin ve bilimin üreticisi, taşıyıcısı oldu? Ve aynı dönemde bizim medresemiz neden aynı gelişmeyi yaşayamadı?
Sakın, ‘İslam dogmatiktir, gelişmeye kapalıdır’ gibi cevaplara yeltenmeyin, ‘dogma’ kelimesinin kökeninin de Yahudi/Hristiyan Batıda olduğunu unutmayın...
Bir de tabii şu var: Tarihte ne olduysa oldu, peki bugün durum ne? Bugün İslam alemi ‘bilimsel düşünce devrimi’ni kabul ediyor mu, uyguluyor mu? Yoksa ‘bilimsel düşünce devrimi’nin hala tanrıtanımazlıkla aynı şey olduğunu mu düşünüyor?
Paylaş