Memleketin birkaç günü de böyle heba olur gider işte...

İSMAİL Kahraman, Türkiye’deki siyasal İslamcı hareketin eski kuşaklarından sayılır.

Haberin Devamı

Uzun süre Milli Görüş içinde Necmettin Erbakan’la siyaset yaptı; Refah Partisi’nin kurduğu hükümette Kültür Bakanı oldu. O dönem bale ve balerinlerle ilgili sözleriyle yarattığı tartışma bugünü aratmazdı.

Sonra siyasetten uzak kaldı ve nihayet bu dönemde Adalet ve Kalkınma Partisi’nden milletvekili seçildi, partisi onu Meclis Başkanı da yaptı.

Şimdi o İsmail Kahraman, yeni hazırlanacak anayasada laiklik ilkesinin olmaması gerektiğini söylemiş.

Tabii çarşı karıştı.

Hoş dün AK Parti’nin türlü çeşitli seviyelerden sözcüleri, İsmail Kahraman’ın görüşlerinin partilerinin görüşü olmadığını, yazacakları anayasada laikliğin bulunacağını söylediler ama fark etmez; korku, Türkiye’de kendine ‘muhalifim’ diyen ve daha çok da hayat tarzları konusunda derin endişeler taşıyan geniş kesimleri esir etti bile.

Ben bu korkuların yersiz olduğunu düşünenlerdenim.

Birincisi, bir an varsayalım ki AK Parti anayasadan laiklik ilkesini kaldırmayı öngören bir taslak hazırladı; buna parti içinden 110 imza çıkması bile pek mümkün değil.

Ama diyelim ki 110 imza bulundu; taslak teklif oldu, Meclis’e geldi. Anayasa Komisyonu’nda bu taslağın kabul edilmesi söz konusu bile olmaz.

Hadi yine varsayalım ki komisyonda kabul edildi, genel kurula indi. Başta da dedim, AK Parti’nin içinde bu teklife oy vermeyecek çok sayıda insan var zaten, ama bu parti 315 milletvekiliyle evet oyu verse dahi dışarıdan en az 15 kişinin daha oyunu alması lazım. Bence imkânsız.

Hadi diyelim ki imkânsızı başardılar, 330 oy çıktı. Referandumda kabul oyu çıkar mı? Söz konusu olmaz.

O yüzden, evet İsmail Kahraman bu görüşünden ve sözlerinden ötürü ayıplanabilir, eleştirilebilir ama bence ciddiye alınamaz.

Ne var ki ciddiye alındı Kahraman; anlı şanlı ve çok sert açıklamalar yapılıyor, bazı toplum kesimleri bu yüzden sokağa bile çıktı.

Belli ki Türkiye en azından önümüzdeki birkaç günü bu ipe sapa gelmez konuyu tartışarak geçirecek; enerjimiz boşa akacak, o arada da kim bilir hangi atı alan nereye gidecek...

Bir şey kesin: İsmail Kahraman, Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nu bulduğu ilk fırsatta tatil ederek partisinin uzlaşma arama çabalarına darbe vurmuş, bütün takvimin değişmesine neden olmuştu. Şimdi bir kez daha uzlaşma çabalarını dinamitledi, AK Parti anayasasının Meclis’ten geçme ihtimalini biraz daha azalttı.

Acaba Kahraman mevcut anayasadan çok mu memnun?


SAVAŞA MI GİRELİM?
KİLİS’e isabet eden ve çok sayıda cana mal olan DAEŞ füzelerini önleyemiyoruz.

Bu füzelerin belki biri-ikisi ‘yanlışlıkla’ Kilis’e isabet etti ama bu kadar çok isabet olunca arkasında kasıt aramamak imkânsız. Yani evet, DAEŞ, kasıtlı olarak Türkiye’yi hedef alıyor.

Kilis’in hemen karşısında ciddi bir savaş devam ediyor. Özgür Suriye Ordusu unsurları, o bölgeye doğru genişlemeye, DAEŞ’i oralardan söküp atmaya uğraşıyor.

Bu harekâtla ilgili orijinal planda, Türkiye’nin de havadan ve topçu desteğiyle ÖSO’nun işini kolaylaştırması vardı. Ama malum, Rusya’nın Suriye’ye kurduğu hava savunma sistemi yüzünden uçaklarımızı sınıra yaklaştıramıyoruz bile. Verdiğimiz topçu desteğinin ne kadar olduğu da tartışmalı.

İşte bu ortamda DAEŞ de Türkiye’yi fiilen savaşa sokmak için kışkırtıyor, Kilis’i vurmaları bu yüzden.

Türkiye’nin Suriye politikasında ve kendi vatandaşının güvenliğini sağlamada düştüğü acizlik hali çok açık.

Ama bu acizlik kadar acıklı olan başka bir şey, muhalefetin bir nevi savaş kışkırtıcılığını yapmaktan çekinmemesi, sırf bu aczin altını çizecekler diye, “Sıkıysa girsenize hadi” demeye getirmesi.

“Hani Şam’da namaz kılacaktınız” seviyesinde konuşmalar, gazetelerde ve sosyal medyada belki kendine taraftar toplar ama Türkiye’nin güvenliğine ilişkin görüşleri bu seviyede olan bir muhalefetin yarın öbür gün ülke yönetme sorumluluğunu taşıması ne kadar mümkündür, tartışılır.

Yazarın Tüm Yazıları