Bu değişim, artık gelişmiş zengin dünyada başlı başına bir sektör haline gelen ‘Yardımseverlik sektörü’nde yaşanıyor.
Bundan bir süre önce Sabancı Vakfı, kendisi doğrudan okul yaptırmak, yurt yaptırmak gibi yardım faaliyetlerine son verdi.
Onun yerine, elindeki ciddi büyüklükteki maddi kaynağı ve bundan daha önemlisi iş yapma bilgisini, toplumun kılcal damarlarında yardımseverlik faaliyetleri yürüten sivil toplum kuruluşlarına tahsis etmeye başladı.
Bu, aslında başlı başına bir devrim. Çünkü Sabancı Vakfı, bu ülkenin en büyük yardımseverlik kuruluşlarından bir tanesi. Eğer Sabancı örneğini başka büyük aile veya holdinglerin yardımseverlikle uğraşan vakıfları da izlerse, müthiş bir değişim başlayabilir.
Sabancı Vakfı, her yıl onlarca sivil toplum kuruluşuna çok büyük maddi destek sağlar ve bu arada o kuruluşlara bilgi de aktarırken, bir başka önemli faaliyet daha yapıyor: Akıl açıcı konferanslar yoluyla diğer sivil toplum örgütlerini ve büyük vakıfları, yardımseverlik sektöründe dünyadaki gelişmelerden haberdar ediyor.
Son sefer, dünyada büyük yankılar uyandıran ‘Philanthropocapitalism’ adlı kitabın yazarlarından, ünlü The Economist dergisinin Amerika büro şefi Mathew Bishop’ı dinledik. Dün de yardımseverliğe beşinci kuşak aile mensuplarının yönetiminde devam eden Rockafeller ailesinden Peggy Dulany ile onun oğlu Michael Quattrone idi konuşmacılar.
Bizimle tecrübelerini ve görüşlerini paylaşan bu iki konuşmacıyı Sabacı Center’daki büyük salonda dinleyenler arasında ise Türkiye’nin neredeyse bütün büyük yardımseverlik vakıf ve derneklerinin temsilcileri vardı.
Konuşmalar sonrası son derec canlı bir soru cevap dönemi de yaşandı. Ardından Peggy Dulany, Michael Quattrone ve Güler Sabancı ile dar katılımlı bir öğlen yemeği yedik, burada gerek Sabacı ailesinin ve gerekse Rockafeller ailesinin yardımseverlik vizyonları hakkında daha fazla bilgi sahibi olduk.
Sabancı Vakfı’nın az önce anlatmaya çalıştığım vizyon değişikliğinin sebebi aslında basit: Yardımseverlik hem uzmanlık hem de yoğunlaşıp odaklanma gerektiren bir şey. Bir büyük vakfın aynı anda pek çok alanda yoğunlaşması pek mümkün değil ama aynı vakfın kendini bu uzmanlık gerektiren mikro alanlara adamış sivil toplum örgütü veya diğer vakıflarla işbirliği yapması, gerekiyorsa kaynak gerekiyorsa iş yapma bilgisi aktararak işe dahil olması mümkün.
İşte, zenginliği Standard Oil’den gelen o meşhur Rockafeller ailesinden Peggy Dulany’nin 1986’da kurduğu Global Philanthropist Circle da tam olarak Sabancı Vakfı’nın yeni vizyonuna benzeyen bir vizyona sahip bir uluslararası kuruluş. Bu kuruluş, dünya çapında önde gelen yardımseverleri bir araya getiriyor.
Yardımseverlerin zaman zaman bir araya gelip projelerini konuşması son derece faydalı. O zaman işbirliği imkanları ortaya çıkıyor. Örneğin Peggy Dulany’nin kurduğu yardımseverlik vakfı Synargos, şu sıralar Microsoft’un kurucu Bill Gates’in vakfıyla birlikte Afrika’da çok büyük bir tarım projesi yürütüyor, küçük ve orta boy çiftçiye yardımcı olmaya çalışıyorlar.
Bir gün elbet Türkiye’de de yardımseverler böyle ortak projelere başlayacak ve yürütecekler.
Önce kendini bil
PEGGY Dulany’nin dünkü konuşması, ilk bakışta yardımseverlikle değil de iş hayatında başarılı olmakla ilgili gibi gözüküyor insana. Ama sadece ilk bakışta.
Dulany, duygusal zekadan söz ederek başladı konuşmasına. Ona göre duygusal zekası yüksek insanların iş hayatında başarılı olma ihtimali yüzde 20 daha fazlaydı.
Ve yine ona göre duygusal zekayı meydana getiren faktörlerin birincisi farkındalık, daha doğrusu kendi kendini bilmek, kendini tanıyıp farkında olmaktı. Dulany, farkındalığını anlatırken kendisini ve annesini örnek verdi, farkındalığın artmasıyla ilişkilerin nasıl daha sağlam temele oturduğunu göstermeye çalıştı.
Dulany’ye göre duygusal zekayı meydana getiren diğer faktörler, kendi kendini yönetebilme, empati ve sosyal beceriydi.
Ve bütün bu unsurların yardımseverlik, başarılı yardımseverlik için de gerekli olduğunu anlattı.
Sürdürülebilir yardımseverlik
SÖYLENE söylene klişe olmuş meşhur laf: Balık verme, balık tutmayı öğret.
Evet klişe ama yardımseverlikle ilgili en temel konu da bu. Yani, sürdürülebilirlik.
Birine veya bir topluluğa bir seferlik yiyecek giyecek ya da eğitim yardımı yapabilirsiniz. Bu sizin vicdanınızı da rahatlatır belki. Ama ya bu yardımın veya daha iyisi orada yardıma muhtaç olmadan sürdürülebilir bir yaşam kurmanın yolunu bulmazsanız, ilk yaptığınız da bir işe yaramaz.
Somali’ye yardım götürdük, açları doyurduk. Ama iki ay önceki toplumsal duyarlığımız bugün yok.
Bu durumdan ders çıkarmalıyız.
Aynı şey Van için geçerli. İlk günlerin heyecanlı ve hevesli yardımseverliği yok olmadıysa bile çok azaldı.
O ilk günler yardım enerjimizi doğru kanalize etseydik, daha sürdürülebilir ve orta dönemde Van’a çok daha faydalı bazı işlere de yönelebilirdik.
İşte, yardımseverlik organizasyon-larının ihtiyacı olan şey bu çeşit bilgiler. Çok iyi bir projeniz olabilir ama bunu uygulamak için her yıl yeniden kaynak bulmaya uğraşmak sizi perişan edebilir. Onun yerine daha en başta akıllı bir iş planıyla ortaya çıkıp sürdürülebilir bir proje yapmak çok daha iyi olacaktır.
İşte böyle bilgilerin aktarılmasına ihtiyaç var sivil toplum örgütlerine...