Paylaş
Evet, Türkiye’de TÜİK’in verilerine göre 31 Aralık 2012 itibarıyla tam 37 milyon 719 bin 498 kişi henüz 30 yaşından gün almamıştı.
Bu insanların son on yılı AK Parti yönetiminde geçtiğine göre, içlerinden küçük bir bölümü belki daha önce Türkiye’nin nasıl bir ülke olduğunu, 2001 krizini vs şöyle hayal meyal hatırlıyor ama esas kalabalık hiçbir şey bilmiyor.
Türkiye çok ama çok genç bir nüfusa sahip. İşte 30 yaş altı nüfusu söyledim. Bu 37.7 milyon insanın çok büyük bir bölümü, tam sayısıyla söyleyeyim 25 milyon 262 bin 731’i 31 Aralık itibarıyla 19 yaşından gün almamıştı. Yani henüz seçmen sıfatını kazanmamıştı.
Başbakan Tayyip Erdoğan veya muhalefetten herhangi bir siyasetçi geçmişten, öyle uzak geçmiş de değil mesela 15-20 yıl önceden söz ettiğinde memleketin yüzde 50’si boş gözlerle dinliyor konuşmayı, hatta daha yüksek ihtimal hiç dinlemeyip kanal değiştiriyor.
Evlerinde zor tutulduğu söylenen yüzde 50 gibi bir yüzde 50 bu da.
***
Gezi Parkı sebebiyle çıkan ve hükümet karşıtı geniş bir protestoya dönüşen sokak hareketlerine illa bir anlam verilecek, bu hareketlerden illa bir ders çıkarılacaksa, bence o ders, en azından bu yüzde 50’nin devletinden, hükümetinden saygı görmek istediğidir.
İnsan yerine konmak, azarlanmamak, kendi başına bırakılırsa marjinal olumuş muamelesi görmemek, annesi-babası aracılığıyla değil doğrudan kendisiyle konuşulsun istemek...
Bunlar belki dünyayı yerinden oynatacak büyük devrimlere kapı açacak talepler değil ama benim gördüğüm en öncelikli talepler bunlar.
Sonra, kısmen ‘siyasi’ kabul edilebilir talepler geliyor elbette: Gezi park olarak kalsın kışla yapılmasın; polis biber gazını her önüne gelene sıkmasın; şehirlerimizde parklarda nefes alabilelim... Böyle sürüyor.
***
Bu kuşak farkını görmeden, geriden gelen gençlerin ne kadar büyük kalabalıklar halinde geldiğini görmeden ve eski ezberleri sürdürerek siyaset yapılamayacağı ortada.
İktidar partisi, işte gördünüz sınıfta kaldı. Karşıdaki grubu illa bir siyasi bağlantıyla görmek istedi çünkü. Önce, ‘Bunlar CHP’li’ dendi. Ama değildi. Sonra dış güçler, faiz lobileri, nazar... İzahat için her yol denendi. Hiçbiri doğru değildi; çünkü AK Parti bu insanlarla belki de ilk kez tanışıyordu.
Nitekim bu tanışma karşısında mesela Fethullah Gülen, ‘O nesli yeniden ıslah etmek lazım’ deyiverdi. Hükümetten pek çok kişinin de benzer biçimde düşünebileceğini tahmin ediyorum. ‘Bu çocuklar çok yaramaz, onları terbiye etmek lazım.’
Aslında durum bu değil; bence Türkiye’yi yönetenler ve yönetmeye talip olanlar açısından çok daha vahim. Sokaktaki o çocuklar çoğunluk olduklarının farkındalar ve hakları olanı istiyorlar.
Vatandaşına saygı gösteren, 50 bin kişinin üzerine gaz sıkmayan, vatandaşını adam yerine koyan bir devlete sahip olmak hayal mi?
Mahkeme kararı beklenecekmiş...
Bakar mısınız gözümüzün önünde olup bitene, canlı yayında söylenene... Hükümet yemin billah ediyor, ‘Mahkeme kararı belli olana kadar Gezi Parkı’nda bir şey yapılmayacak’ diye.
Yahu bunun tersi olabilir mi sanki? ‘Boşverin mahkemeyi, biz bildiğimizi okuruz’ denebilir mi?
Gazlar havada uçuşuyor, TOMA’lar su sıkıyor, vatandaş polise karşı barikatlar kurmak zorunda kalıyor, 4 can gidiyor, iki kişi hâlâ canıyla savaşıyor, binlerce insan yaralanıyor, yüzbinlerce insan gaz yanmasıyla günler geçiriyor...
Sonunda hükümet lutfediyor, ‘Mahkeme kararı belli olana kadar bir şey yapmayacağız’ diyor. Sırf bunu söyledi diye ‘Hükümet yumuşadı’ diye yorumlar yapılıyor, sevinç dalgası yayılıyor.
Ve bu ülkenin adı da hukuk devleti oluyor.
Aferin bize.
Paylaş