Kürt siyasi hareketi açısından Kobani kavgası

Türkiye-Suriye sınırında, bizim Urfa’nın Suruç ilçesinin hemen karşısındaki küçük Kürt kasabası Kobani’de IŞİD saldırısına karşı direniş bir ayı aşkın zamandır devam ediyor.

Haberin Devamı

Kobani, en azından son onbeş gündür dünyanın da merkezi haline geldi. Amerika öncülüğündeki koalisyon güçleri Kobani’ye saldıran IŞİD’in ağır silahlarını bombalıyor; dünyanın dört bir yanında siyasi liderler bu kasabanın düşmemesi için açıklamalar yapıyor.
Türkiye’de ise durum daha ağır yaşanıyor. Bir yandan hem Batı ülkeleri hem bizim Kürtlerimiz hükümeti IŞİD’i dolaylı yoldan da olsa desteklemek, en azından Kobani’nin çektiği acılara karşı duyarsız olmakla suçluyor, bir yandan da ‘Kobani düşerse çözüm süreci de biter’ denerek ülke içinde istikrarsızlık yaratma tehditleri sık sık dile getiriliyor.
Kobani konusunda hükümete yöneltilen eleştirilerin en hafifi, Ak Parti iktidarının Kobani’ye yönelik saldırı sonrası Kürt vatandaşlarımız arasında doğan hassasiyeti anlamaması veya anlamazdan gelmesi.
Bütün bu eleştirileri cevaplamak için Başbakan Ahmet Davutoğlu başta olmak üzere yetkililer, Türkiye’nin Kobani için bugüne kadar elinden geleni yaptığını, yapabileceklerinin insani yardımla sınırlı olduğunu, büyük göç dalgasını kabul ettiklerini, Kobani’de yaralananlara sağlık hizmeti sunduklarını vs açıkladılar. Ama bu da yetmedi, son bir hafta içinde hükümet kanadından, ‘Biz Kobani’de PYD’ye sürekli destek önerdik. Dedik Özgür Suriye Ordusu gelsin, kabul etmediler. Dedik Peşmerge gelsin, kabul etmediler. Türk ordusunu zaten istemiyorlar’ cümlesinin farklı farklı versiyonları gazetecilere anlatıldı.
Hükümetten gelen bu cümleleri Kürt siyasi hareketinden kimse yalanlamıyor ama tam olarak doğrulamıyorlar da...
Bir örnek olay... Kobani’deki Kürtlerin siyasi lideri Salih Müslim, tam da Türkiye’de Kobani gerekçesiyle başlayan ve 38 vatandaşımızın ölümüne yol açan olayların dumanı tüterken görüşmeler için Ankara’ya geldi. HDP İstanbul milletvekili Sırrı Süreyya Önder, Müslim ile görüşmeye gittiğinde odadan Türkiye Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu çıkmış.
Önder, görüşmede Sinirlioğlu’nun Müslim’e, ‘Kesin yapacağız diye söylemiyorum ama Peşmerge güçlerinin ağır silahlarıyla Kobani’ye gelmesine ne dersiniz’ diye sorduğunu aktarıyor. Bugün geçişi söz konusu Peşmerge güçleriyle ilgili süreç böyle, taa Ekimin başında başlamış anlayacağınız. Sinirlioğlu’nun önerisine PYD de anında ‘Evet’ dememiş ama anlaşılan bizim hükümet de günler süren bir tereddüt yaşamış, Dışişleri Bakanlığı müsteşarının bu fikrine siyasi otorite hemen ‘Evet’ cevabını vermemiş.
Öte yandan Özgür Suriye Ordusu’nun bazı unsurları daha önce Kobani’ye yardıma gitmişler zaten ve orada savaşmışlar. Ancak IŞİD bazı bölgelerde ÖSO mevzilerini tehdit edince bunların önemli bölümü dönmüş; yine de şu an bile Kobani’de ÖDO unsurları var. Hatta onların bir komutanı geçenlerde az kalsın Urfa’da IŞİD tarafından kaçırılıyordu.
Anlayacağınız, Kobani konusunda slogan düzeyinde konuşmak belki kolay ama işin içine ve detaylara girdikçe kimin haklı kimin haksız olduğu konusunda karar vermek giderek zorlaşıyor
Ortada tek bir gerçek var: IŞİD Kobani üzerine tank ve toplardan mermi yağdırmayı sürdürüyor.

Haberin Devamı


Kürtlerin kırılma anı...

Haberin Devamı


IŞİD’in Kobani’ye yönelik yoğun saldırıları başladığında, Türkiye’nin 49 rehinesi hala IŞİD’in eliydeydi.
Bu ilk günlerde PKK, Kobani’ye Türkiye üzerinden yardım ulaştırabileceğini düşündü; bu amaçla 10 TIR’dan oluşan bir konvoyun da oluşturulduğu ve Ankara’dan gelecek izne göre her an harekete hazır biçimde Zaho’da bekletildiği söyleniyor.
21 Eylül sabahı rehineler kurtuldu ama Zaho’daki konvoyun geçişine izin verilmedi.
Sırrı Süreyya Önder, bu olay sonrasında Kandil’de, ‘Türkiye rehineleri aldı Kürtleri sattı’ şeklinde bir kanaat oluştuğunu söylüyor, kırılma anlarından biri olarak bunu anlatıyor.
Bir başka kırılma anı, Kobani’deki çocuklarını/akrabalarını merak edenler ve savaşmaya Kobani’ye gitmek için sınıra dayananlara polis ve jandarmanın gaz sıkması olmuş. HDP bu aşamada hükümete, ‘Sınırdan görece uzak bir yerde bir alan saptayalım, bu insanlar orada beklesin ama bunları geri gönderemeyiz’ demiş. Bu öneri kabul görmemiş.
Bu iki olayın Kürtler arasındaki Kobani duyarlığını iyice arttırdığı ve bir öfke birikmesine yol açtığı, o öfkenin de 6-7 ekimde patladığı söyleniyor.

Yazarın Tüm Yazıları