Paylaş
Çünkü yıllardır oluşturduğu minik tarikatını o gece kendi evinde toplanmaya ikna etmişti. 50’ye yakın insan vardı evde; o gece yarısından sonra dünyanın ‘Clarion’ isimli gezegenden gelecek uzaylılarca yok edileceğine ve sadece kendilerinin kurtulacağına inanıyorlardı.
O yüzden varlarını yoklarını satmışlar, karı veya kocalarından boşanmışlar ve kendilerini o büyük geceye hazırlamışlardı.
Gece boyunca beklediler ama ne dünya yok oldu ne uzaylılar geldi. Ufaktan homurdanmalar başladı. O sırada Dorothy Martin mutfağa kapandı, biraz sonra yeniden salona geldiğinde yüzü gülüyordu.
“Clarionlularla yeniden konuştum” dedi memnuniyetsiz gruba, “Dünya’ya ve bize bir şans daha verdiler, şimdi çıkıp daha çok çalışmalı, daha çok insanı yok oluşun kaçınılmazlığına ikna edip kurtarmalı, kendi saflarımıza çekmeliyiz.”
Bu açıklama salonda bekleyenleri rahatlattı, artık inanacak yeni bir şeyleri vardı.
Dorothy Martin ve taraftarlarının bilmediği, o gece aralarına sızmış birkaç tane doktora öğrencisinin varlığıydı. Leon Festinger, Henry Riecken ve Stanley Schachter isimli üç araştırmacı, daha önce bir gazete haberinden grubun varlığını öğrenmiş ve bu konuyu araştırmaya karar vermişti.
Sonunda ortaya sosyal psikolojinin klasiklerinden biri kabul edilen kitap çıktı: ‘When the Prophecy Fails-Kehanet Çöktüğünde’.
Kitapta az önce anlattığım grup davranışı için ortaya konan kavram bugün çok tanıdık, gündelik hayatta da çok kullanılan bir kavram: Cognitive dissonance veya ‘Bilişsel çelişki’.
Türkiye’deki darbe girişimi, bugün elimizdeki pek çok belirti bizi böyle düşünmeye sevk ediyor, Fetullah Gülen’in bir kehanetiyle şekillendi. Büyük ihtimalle daha önceki 17-25 Aralık girişimlerinin zamanlaması da böyle oluşmuştu. Gülen’in İslam numerolojisine ilgisi biliniyor, kendisine 2014’ün ‘müjdelenen yıl’ olarak bildirildiğini söylediği kimi konuşmaları olduğu söyleniyor.
Fakat 2014, Gülen için hiç de ‘müjde’lendiği gibi geçmedi; tam tersine taraftarları ciddi yara aldı, Türkiye’deki soruşturmalar harekete ciddi zarar verdi.
Ama belli ki rüyasına giren müjdeci, 2016 için daha çok çalışılmasını öğütlemişti, o da taraftarlarına aynı şeyi aktardı, ‘zafer yakın’dı.
15 Temmuz 2016 girişimi de çökünce bu kez Gülen yeniden kameraların karşısına geçti ve kuluçkadaki yumurta benzetmesiyle taraftarlarına/inananlarına ‘Zafer bizim olacak’ mesajını iletti.
Şimdi bu kuluçka benzetmesi nasıl okunabilir? Bence iki türlü okumak mümkün, ya bu benzetmeyi bir ‘benzetme’ olarak okursunuz, ‘Kabuğumuzu kıracağımız olgunluğa gelene kadar yeniden bekleyelim, vaktinden önce harekete geçmeyelim’ dersiniz ya da benzetmeyi doğrudan sözlük, hatta biyolojik anlamıyla anlarsınız, ‘müjde’nin verildiği günden itibaren kuluçka süresini sayarsınız ve 14 Ağustos tarihini bulursunuz.
Görünen o ki, liderin/şeyhin grubu içine düştüğü bilişsel çelişkiden çıkarmak için verdiği mesaj grup tarafından “14 Ağustos’ta biz geliyoruz” mesajı olarak algılandı ve bir heyecan dalgası yarattı.
Öyle ya, kendinizi gruptaki inananlardan birinin yerine koyun: Rüyasında peygamberi gören, ondan doğrudan mesajlar alan bir şeyhiniz var, yanılacak değil ya?
Şeyhin yanıldığını/yanılacağını düşünmektense dünyanın geri kalanının yanıldığını düşünmek sizi bilişsel çelişkiden kurtaracaksa, onu yapıyorsunuz.
14 Ağustos’un sırrı işte bu.
‘CENNETİN KAPISI’NDA ÖLENLERİ HATIRLIYOR MUSUNUZ?
TARİH 26 Mart 1997. ABD’nin California eyaletindeki San Diego şehrinin lüks mahallerinden birinde, devasa bir evden yükselen kötü kokular üzerine polis eve geldi ve bütün dünyayı şoke eden görüntülerle karşılaştı.
‘Şeyh’leri Marshall Applewhite dahil tepeden tırnağa bir örnek giyinmiş tam 39 kişi aylığı 7 bin dolardan kiralanmış o 850 metrekarelik lüks evde kendini öldürmüştü. Tarikatın adı ‘Heaven’s Gate’ idi, yani ‘Cennetin Kapısı’. Onlar da uzaylılara inanıyor, dünyanın sonunun geldiğini düşünüyorlardı. İnanca göre uzaylıların gemisi o sıralar dünyanın etrafında olan Hale-Bopp kuyrukluyıldızının arkasında gizleniyordu ve uzay gemisine gitmek için yegâne yol kendilerini öldürmeleriydi.
Grup üçe bölünmüş, önce ilk 13 kişi ölmüş, kalanlar onları temizlemiş, sonra ikinci 13 kişi ölmüştü. Herkesin kıyafeti aynıydı, herkes daha yeni piyasaya çıkmış olan siyah renkli son model Nike ayakkabılar giyiyordu ve hepsinin cebinde 5 dolarlık bir banknotla üçer tane çeyrek dolarlık metal para vardı. Ev tertemizdi. Bugünlerde Fetullah Gülen taraftarlarının yaptıkları ve alışkanlıklarını ‘mantıklı’ bulmayanlar için anlattım bu öyküyü. İnancın bu aşaması hiçbir zaman ‘mantıklı’ ve akılla izah edilebilir değildir zaten.
Paylaş