AMERİKA’da doktora öğrencileri arasında yapılan bir buluş yarışmasının bu yılki birincisi, 1981 Sakarya doğumlu İnanç Ortaç oldu.
Ortaç’ın ne icad ettiğini anlatmazdan önce kendisiyle ilgili iki satır daha bilgi vereyim: Ortaç, Ortadoğu Teknik Üniversitesi fizik bölümünden mezun ve halen doktorasını California Üniversitesi’nin San Diego’daki kampüsünde, bilgisayar ve elektronik mühendisliği dalında yapıyor. Biraz sonra anlatacağım icat ilk buluşu değil İnanç Ortaç’ın. Ortaç, dikkatleri üzerine ilk çektiğinde, bizde kısaca ‘hastane mikrobu’ adı verilen mikrobun kolayca saptanmasına yarayan bir cihaz bulmuştu. Bu buluşuyla ödül de kazanan Ortaç, belli ki ilgilendiği her konuda yaratıcı düşüncesini gemleyemeyen ve üstüne üstlük girişimci de biri. Bir sonraki işi, tıp alanında değil bilgisayar oyunları alanında olmuş. Türk arkadaşı Celal Acarken’le birlikte akıllı telefonlar için ‘Eenek’ adını verdikleri bir oyun yazmışlar, bu oyun bir hayli popüler de olmuş. Amerika’da her yıl düzenlenen ‘Mucitler Yarışması’na son üç yıldır üzerinde çalıştığı ve kanser tedavisinde çok önemli bir sorunun aşılmasına yarayan buluşuyla katılmış İnanç Ortaç. Buluş, adını Amerika’da oynanan ve beyzbolun bir basit versiyonu olan bir top oyununun topundan alıyor. Bu oyunda top beyzbol topu büyüklüğünde ama plastikten yapılma ve plastiğin üzerinde de delikler var. Böylece top daha kolay falso alıyor. Zaten oyunun mucidi de, oğluna falsolu top atmayı öğretmeye çalışırken bunu bulmuş. Neyse, İnanç Ortaç’ın buluşu bu toptan esinleniyor ama o topun nano ölçekte küçültülmüşü var karşımızda. Camın ana maddesi silikattan yapılan ve bir saç telinden daha küçük çapa sahip bu topların içine kanserli hücreleri öldürecek ilaçlar konuyor. Ve ilaç, üzerindeki silikat kaplama sayesinde vücudun bağışıklık sistemine yakalanmadan kanserli hücreye kadar ulaşabiliyor. İnanç Ortaç’ın 2012’de Amerika’da ‘Yılın Mucidi’ olmasını sağlayan bu yöntem ticarileşirse, kemoterapi gören kanser hastalarının bu tedavi sırasında hayat kaliteleri daha yükselebilecek en azından. İnanç Ortaç’ın bu başarısının haberi şimdiden internette yayılmış durumda. Nitekim ben bu yazıyı yazarken Hürriyet’in internet sitesinde ‘Planet’ bölümünde bu haber Cengiz Özbek imzasıyla dört başı mamur biçimde yazılmıştı ve görebildiğim kadarıyla okunma ve paylaşılma rekorları kırıyordu. Aynı haberi bugün Hürriyet’in haber sayfalarında da okuyabilirsiniz. Yani, bugün benim yazımı okuyanların en azından bir bölümü için İnanç Ortaç’ın başarısı bilinen bir şey. Ama bilinmeyen ve belki hiçbir zaman bilemeyeceğimiz şey şu: Eğer İnanç Ortaç doktorasını yapmaya Amerika’ya gitmeseydi de Türkiye’nin seçkin üniversitelerinden birinde kalsaydı, aynı şeyleri yapabilir miydi, bunları yapacağı ve teşvik göreceği bir ortamda yaşar mıydı? Burada söz konusu etmeye çalıştığım şey, tek tek üniversitelerimizin yeterliği veya yetersizliği değil. Bilgisayar ve elktronik mühendisliği konusunda California Üniversitesi San Diego kampusu eğitiminden çok da uzak olmayan bir eğitimi Türkiye’de bulmak belki mümkündür ama İnanç Ortaç’a karşı bu denli müşevvik ortamı Türkiye’de bulmak, onu icat yapmaya teşvik eden ve ödüllendiren iklimi bulmak mümkün değil maalesef. Bu teşvik etmeyen, hatta neredeyse caydıran ortamı yaratan onlarca, hatta yüzlerce sebep var. Ama bu sebeplerden en önemlisini söyle deseniz, size düşünce özgürlüğünü söylerim. Özgür düşüncenin kısıtlandığı bir yerden mucit çıkması da bir hayli düşük olasılıktır. ‘Biz bunların bize uyduğu kadarını alırız, gerisi bizi bozar’ diyen Türk muhafazakar ve sağcıları kızacak belki ama maalesef bu işler öyle değil. Özgürlükler, demokrasi, bilim, girişimcilik, girişimcinin önünde engel olmaması vs hep birbirine bağlı şeyler; birbirinin tamamlayıcısı şeyler. Bizde özgürlük ve bilim kısıtlı olsun ama teknoloji olsun. Olmaz. Olmuyor da zaten.